Çocuk hakları ihlallerinde cezasızlık politikası- DOSYA II

Amed Barosu Çocuk Hakları Merkezi üyesi Av. Emin Çoban, Kürdistan ve Türkiye'de yaşanan çocuk hakları ihlallerine ilişkin "Türkiye'de çocuklara yönelik her türlü istismar, hak ihlali, şiddet ve katliam cezasızlık politikası ile sonuçlanıyor" dedi.

Kürdistan ve Türkiye'de hak ihlaline uğrayan kesimlerin başında çocuklar geliyor. Yaklaşık 23 milyon nüfusu ile toplumun neredeyse 1/4'ünü oluşturan çocuklar en korumasız, hak ihlallerine ve her türlü istismara uğrayan kesim durumunda. Türk yargısının ve devletinin taraf olduğu uluslararası çocuk hakları sözleşmelerinin şart koştuğu ilkeler olmasına rağmen, bunlar maalesef pratikte uygulanmıyor. Yargının birçok skandal örnekte görüldüğü gibi, pasif ve çocuk haklarının aleyhine kararlar verdiği gün gibi ortada.

Amed Barosu Çocuk Hakları Merkezi üyesi Avukat Emin Çoban, çocukların maruz kaldıkları hak ihlallerini, yargının tavrını ve karantina sürecinde çocukların yaşadıkları sorunları değerlendirdi.

Karantina süreci ile birlikte çocuklara yönelik istismar, fiziksel şiddet ve eğitim haklarının engellenmesi gibi sorunların yaşandığına dikkat çeken Av. Çoban, önceki vakalarla karşılaştırmanın gelecek olan başvurulardan sonra netleşeceğini söyledi.

Pandemi sürecinde çocuk haklarına yönelik saldırıların önüne geçmek için herhangi bir tedbirin alınmadığını ifade eden Av. Çoban, karantinadan önce de Türkiye'nin bu konuda ki karnesinin pek içaçıcı olmadığını belirtti.

'DEVLET SORUMLULUK ALMIYOR'

Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin olduğunu hatırlatan Av. Çoban, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: "Bu sözleşmeler ve Türkiye'nin kendi anayasasındaki maddeler uygulandığı taktirde zaten hiçbir fona veya ekstra çalışmaya ihtiyaç kalmayacaktır. Ayrıca Türkiye taraf olduğu uluslararası sözleşmeleri ruhuna uygun bir şekilde yerine getirdiği taktirde, Avrupa'dan sivil toplum örgütlerine aktarılan fonların hiçbirine ihtiyaç kalmayabilirdi. Özellikle bu konuda çok sayıda projelerin de yapıldığını görüyoruz. Çok kıymetli çalışmalar da yapılıyor fakat bunun bir sonuca bağlanması, bu sonuç itibariyle toplumun bir bütün olarak çocuk haklarını özümsemesi, bunun mahkemelere ve toplumun tüm kesimlerine yansıması gerekmektedir. Bu noktada da devletin kendini belirli sınırlar içerisine çekip hukuk düzeni kapsamında bu kurallara riayet etmesi gerekiyor. İsterseniz yüzlerce proje yapılsın, milyonlarca fon gelsin, bir tane ihlal dahi oluyorsa ve bu ihlal karşısında devlet herhangi bir sorumluluğunu yerine getirmiyorsa veya doğrudan ya da dolaylı olarak bu ihlalin sorumlusu devlet ise o projelerin ve fonların hiçbir anlamı kalmıyor."

'CEZASIZLIK, FAİLLERE BAHŞEDİLEN ÖDÜLDÜR'

Türk devletinin çocuklara yönelik her türlü istismar ve hak ihlalleri ile ilgili cezasızlık politikasına da değinen Av. Çoban, "Devlet, cezasızlık zırhını yıllardır isimleri hak ihlallerine ve vakalara karışan kamu çalışanlarına bahşettiği bir ödüldür aslında. Bir kere Kürdistan'da bir savaş gerçeği var ve bundan etkilenen toplum var. Söz konusu toplumun karşısında da bir devlet var. Her dönem mutlaka çocuklar katlediliyor ve sadece onların isimleri değişiyor. Ceylanlar, Uğurlar, zırhlı çarpması sonucu katledilen çocuklar ve diğerleri... Özellikle devletin fail veya şüpheli olduğu bu dosyalarda, olayın öznesi olan kamu çalışanları, 'Evet, ben bir yargılamaya tabi tutulabilirim ama bu yargılamanın sonucunda ben ceza almam' diye düşünüyorlar. Nitekim de öyle oluyor. Buna güvenerekten devletin 'kirli politikalarının' aracı oluyorlar. Aslında yapmış bulunmuş olduğu fiilin suç olduğunu çok iyi biliyorlar. Ama neticede çok iyi korunacağını ve cezasızlık zırhı ile de kendisinin herhangi bir cezaya tabi kalmayacağını da çok iyi biliyorlar" diye konuştu.

'CEZASIZLIK POLİTİKASI SİSTEMATİKTİR'

Cezasızlık politikasıyla sonuçlanan sayısızca örnek dosyanın olduğunu vurgulanan Av. Çoban, faillerin duruşma salonlarında veya bulundukları fiili hangi psikoloji ile yaptıklarına ilişkin de şu izlenimleri aktardı: "Bu tarz dosyaların adliye salonlarına intikal etmeleri zaten çok zor. Soruşturma aşamalarında bu kamu çalışanlarının şüpheli veya fail oldukları dosyalarda dava açılsa bile çok eksik bir şekilde açılıyor. Yani davalar açılsa bile kasten insan öldürme suçundan açılmıyor. 'Yanlışlıkla', 'taksirle' olmuştur gerekçeleriyle davalar açılıyor. Bu davalarda polise veya askere saldırtıldığı algısı yaratılıyor. Kaldı ki bu soruşturmayı hazırlayan kolluk görevlileri, failin masa başında çalışan meslektaşlarıdırlar. Dolayısıyla adilane bir yargılama süreci veya soruşturma içeriği beklemek abes oluyor. Bu da, devletin dosyaların yine cezasızlığa doğru götürdüğü sistematik bir politikanın ürünüdür.

'ÇOCUK FAİLLERİ MAHKEMELERDE ÇOK RAHATLAR'

Başka bir sorun ise zırhlı araçların çoğunlukla çocuklar olmak üzere katlettiği yurttaşlar. Savaş araçlarının şehir içerisinde normal vasıtalar gibi hareket etmemeleri gerektiğini bir türlü kavratamadık. Hatta uyarılarımız ve önerilerimiz o kadar kulak ardı ediliyor ki, zırhlı araç çarpması sonucu hayatını kaybeden yurttaşın, bir sonraki yıl torunu da aynı akıbetle hayatını kaybediyor. Bu araçların sürücüleri de toplum içerisinde pervasızca hareket ediyorlar ve kime çarparlarsa çarpsınlar, neticede kendilerine bir şey olmayacağını biliyorlar. Bu failler duruşmalara bile gelmiyorlar. Geldiklerin de ise çok rahat davranıyorlar çünkü dosyanın sonucunun cezasızlık politikası ile tamamlanacağını biliyorlar. Kaldı ki bu faillerin tutuklu yargılanmaları gerekir iken, hem tutuksuz yargılanıyorlar hem de çok lakayt bir tarz hakim oluyor bu dosyalarda."

TÜRKİYE'NİN KARNESİ ÇOK KÖTÜ

Av. Çoban, uluslararası çocuk hakları sözleşmelerinin veya kuruluşlarının, Türkiye'nin çocuk haklarına ilişkin kötü karnesine karşılık olarak her yıl eleştiriler ve önerilerde bulunduğu bilgisini vererek, konuşmasını şu sözlerle tamamladı:

"Birleşmiş Milletler (BM) Çocuk Hakları Komitesi, her yıl Türkiye raporunu açıklıyor. Bu raporlarda Türkiye'nin hangi konularda neler yapması gerektiğine dair öneriler ve eleştiriler sunuluyor. Ancak, Türkiye bunu ne kadar ciddiye alıyor veya uyguluyor tartışma konusudur. Yine bu sene hazırlanan Türkiye 2019 raporunda, söz konusu komiteye Diyarbakır Barosu Çocuk Hakları Merkezi olarak kendi eleştirilerimizi ve Türkiye'de yaşanan çocuk hakları bilumum ihlallerini raporlaştırıp gönderdik. Bir çok konu var burada; Özellikle Türkiye'nin BM Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne koymuş olduğu çekinceler, çocukların anadillerinde eğitim görmeleri konusu, toplanma ve gösteri yürüyüşlerinde çocukların özellikle açık bir hedef haline getirildiği noktasına raporumuzda yer verdik. Yine Kürdistan'da birçok ilde terörle mücadele savcıları usulsüz bir şekilde çocukların ifadelerini alıyorlar. Oysa ifadelere çocuk savcılarının girmesi gerekiyor. Çünkü çocuk savcıları çocuklara nasıl yaklaşmaları gerektiğini biliyorlar. Ayrıca bunların hepsinin çocuk şube biriminde yapılması gerekiyor."