Fosil yakıt rekabeti, demokrasinin rafa kaldırılmasıdır

Doğu Akdeniz ve Karadeniz’deki fosil yakıt aramaya karşı başlayan Kazma Bırak Kampanyası’nı anlatan HDK Ekoloji Komisyonu’ndan Cemil Aksu, fosil yakıtın dünyadaki savaşların da temel nedeni olduğunu söylüyor.

Türkiye, uzun süredir Doğu Akdeniz’de hidrokarbon enerji çıkarmak için bölgede kıyısı olan/olmayan büyük bir ülkeler bloğu ile kavgalı. Özellikle Yunanistan ve Fransa ile uzun süre restleşen Türkiye şimdilik oradaki faaliyetlerine ara verdi. Ama hemen öncesinde Karadeniz’de bulunduğunu açıkladığı alanda da çalışma başlatmıştı.

Fosil yakıt arama için ülkeler birbirine girerken dünyadaki ekoloji örgütleri, iklim krizinin ana nedenlerinden biri olan fosil yakıt konusunda uyarılar yapıyor. Türkiye’nin hem Karadeniz hem de D. Akdeniz’de başlayan bu faaliyetlerine karşı başlayan “Kazma Bırak” kampanyası da Türkiye’nin bu ekolojik yıkıma sebep olan eylemlerine durma çağrısı yapıyor. Kampanyayı HDK Ekoloji Komisyonu’ndan Cemil Aksu ile ANF için konuştuk.

Fosil yakıtın bugün iklim üzerinde nasıl bir etkisi var?

Yaşadığımız İklim krizi sebeplerinin başında fosil yakıt kullanımının atmosfere saldığı karbon geliyor. Karbon dışında atmosferde metan gibi gazlar da var ama asıl temel sebep karbon. Karbon salımı petrol, doğalgaz gibi toprağın altından çıkarılan, işletilen fosil yakıtlardan kaynaklanıyor. Diğeri ise endüstriyel tarım ve hayvancılıktan. 1970'lerden bu yana dünya sanayisindeki üretimin, dünya ekosistemi tarafından kaldırılamayacak bir boyuta geldiğini egemen devletler de tartışıyordu. Son imzalanan Paris İklim Antlaşması’na göre dünyanın son 200 yılda küresel ısınmada 1 dereceyi geçtiğini ve bunun 1,5- 2 ya da 3 derece gibi değişik projeksiyonda durdurulması konuşuluyor. Bu ilk olarak Rio'da başladı daha sonra Kyota Protokolü ve sonrası Paris İklim Antlaşması ile devam etti. Aslında Paris Antlaşması 2020'de yürürlüğe girecekti ama salgından kaynaklı iki oturum gerçekleştirilemedi. Bu gerçekleştirilemeyen zirvede, her ülke karbon salımına dair hedeflerini güncelleyip paylaşacaktı.

Dünyanın 2030'a kadar ve hatta 2050 ve 2100 gibi kritik noktalarda ısınmayı 1,5 hedefine tutturabilmesi için mevcut fosil ve yeraltı kaynaklarını kesinlikle toprak altında bırakması gerekiyor. Bugün çıkarılan ve üretimde kullanılanların da bir an önce azaltılması lazım. Şu şartlarda fosil yakıt çıkarma tamamen durursa, bir mangal dahi yakılmasa dünya 1,5 dereceyi aştı. Dediğim gibi 5-10 yıl içerisinde bunun tamamen durdurulması lazım. Ama buna hiçbir ülke yanaşmıyor. Fosil yakıt üretimi dediğiniz birkaç tane çok uluslu şirketin elinde. Amerika, Rusya, Almanya, Çin ve Brezilya gibi büyük emperyalist güçleri ellerinde yani. Bakın dünyada bir iklim krizi varsa bunun sebebi saydığım ülkelerdir, herhangi bir Afrika, Latin Amerika ülkesi değil. Ama şu an kirliliğin ekonomik yükünü de kaldırmak istemiyorlar. Herhangi bir sorumluluk almadıkları gibi fosil yakıt şirketlerin vergilendirilmesi, sayılarının azaltılması konusunda da herhangi bir adım atmıyorlar. Zaten Amerika, Rusya ve Çin Paris Antlaşması’na karşılar. Aynı şekilde Hindistan da Türkiye de öyle. Bu ülkeler bugün aynı zamanda neo -faşist, neo-liberal ve hepsi de savaştan yana liderlerin başta olduğu ülkeler.

Eğer durdurulmazsa en yakın sonuçları neler olur?

Misal biz çok yakın zamanda İstanbul'da yaşadık, gündüz gün ortasında aniden buz parçaları yağmaya başladı. Giresun'daki sel felaketi ya da yakın zamanda çöl sıcakları gelecek Türkiye üzerine. Ayrıca kutuplardaki buzulların erimesi, okyanus akıntılarının değişmesi. Amerika'da da yakın zamanda aniden 30 dereceyi bulan bir sıcaklık düşüşü yaşandı. Artık öngörülemez, mevsimsel ya da kalıcı iklim olayları yaşamaya başladık. Şöyle ki Avrupa'da her yıl 200 bine yakın insanın ani iklim değişimlerinden dolayı öldüğüne dair veriler var.

Doğrudan mı dolaylı etkileriyle mi?

İkisi de. Gerek aşırı sıcaklar gerek sel, tayfun felaketleri ya da orman yangınları gibi sebeplerden bugün özellikle evsizler, yoksullar, mülteciler ve birçok insan yaşamını kaybediyor. Örneğin termik santraller sebebiyle dünyada birçok kişi ölüyor. Türkiye de termik santral cenneti, bu ölümleri Toraks Derneği her yıl raporlarla açıklıyor.
Kampanyadan bahsedersek “Kazma Bırak” Kampanyası Türkiye'nin Doğu Akdeniz ve Karadeniz'deki fosil yakıtları üzerinden şekilleniyor. Siz buna dair ne diyorsunuz kampanyada?

Aslında dünyadaki birçok ekoloji örgütü “Yeraltında bırak” sloganı ile birkaç yıldır böyle bir kampanya yürütüyor zaten. Biz de öncelikle Doğu Akdeniz'deki fosil yakıt rekabeti, daha sonra Karadeniz'de bulunduğu söylenen doğalgaz söylemleri ile karşılaşınca gündem yapmaya karar verdik. Dünya bu kadar ciddi bir iklim krizinden geçerken, fosil yakıt iklim krizi için bu kadar tehlikeliyken ve ülkelerin artan karbon salımını azaltmaları lazımken; Doğu Akdeniz ve Karadeniz'de fosil yakıt için rekabet edilmesi ve hatta savaş eşiğine gelinmesi tam bir ikiyüzlülük. Çünkü bu yaklaşım hem insanlık hem de doğa düşmanı. Öte yandan Doğu Akdeniz'de ya da Karadeniz'de doğalgaz/ hidrokarbon çıkarımı birebir denizdeki ekosistemi de etkileyecek.

Nasıl bir etki bu?

Şöyle ki hem sondaj sırasındaki ısınma hem de dalgalanma oradaki canlıların yaşamı üzerinde olumsuz bir etki bırakıyor. Yine bu süreç içerisinde etrafa salınan gazlar ve petrol ürünleri de aynı şekilde orada bir tahribata yol açıyor. Bunun yanı sıra gemilerin transferi, oradaki inşa süreci de ayrı bir kirlenme demek. Zaten Karadeniz de Marmara da ölüdeniz olmaya doğru gitmeye başlıyor. Karadeniz bu haliyle Avrupa'nın Tuna üzerinden büyük bir sanayi kirliliğinin çöplüğü oldu zaten. Hatta belli bir metreden sonrası ölü, hiçbir canlı yaşamı yok. Marmara da benzer bir sanayi kirlenmesi yaşarken aslında Akdeniz’in de etrafındaki ülkeler sebebiyle aynı durumda olduğu sır değil. Denizlerin aşırı kirlenmesi söz konusu. Bir de şu var denizler önemli bir karbon emici, atmosferden karbon emiyor ama bu işlevini yerine getiremediği zaman, denizler de okyanuslar da aşırı bir karbon salımı meydana getiriyor.

Bu kadar kirlenme, hâlihazırda Covid-19 salgını yaşayan dünya açısından yeni hastalıkların da habercisi olacaktır…

Evet, kesinlikle, birkaç gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, Covid-19 salgınının ekosistemlerdeki bozulmanın sonucu olduğunu söylüyordu. Güler misin ağlar mısın durumu! Ekosistem ya da doğa bizim dışımızda bir yer değil, zaten insan binlerce yıllık evrim ile bünyesinde bakteriler ve virüsler ile yaşıyor, doğa virüslerin olduğu bir alan. Fakat bu yapısal alanlar bozulup virüslere karşı korunmasız olduğumuzda elbette ki böyle salgınlara daha çok rastlayacağız. Ekosistemin bozulması ve felaketi elbette ki en başta halk sağlığı meselesi. Bu yüzden doğalgazın sadece dış politik bir mesele olmadığını, halk sağlığı ve iklim sorunu olduğunu belirtmesi açısından, ekoloji örgütlerinin de bir sözünün olması için böyle bir kampanya başlattık. Fosil yakıt üzerine rekabet, dünyadaki savaşların en temel sebebidir. Daha önceki Körfez savaşlarında da Suriye'deki savaşta da İran'a uygulanan ambargolar da ve Doğu Akdeniz'deki bu rekabette de en temel belirleyici şey fosil yakıtlar. Savaşların yanı sıra bunun getirdiği ülke içinde antidemokratik uygulamalar da var. Savaşla insan hakları, savaşla demokrasi, savaşla barış aynı anda yürüyecek şeyler değil. Fosil yakıtlar için yapılan rekabet, demokrasinin aynı zamanda rafa kaldırılması anlamına geliyor. Bu sadece denizlerin kirlenmesi, iklim mücadelesini odaklayan bir şey değil, aynı zamanda demokrasinin, halkların kardeşliğinin ve mücadelesinin kirlenmemesi için yapılan bir eylem. O yüzden Kazma Bırak kampanyasıyla hem Ortadoğu'daki hem de Akdeniz havzasındaki ekoloji örgütleriyle bu temelde bir ağ da kurmak istiyoruz.

Hangi ülkelerden ekoloji örgütleri destek verdi şimdiye kadar?

Irak'tan Lübnan'dan Suriye'den Fransa'dan ve Hindistan’dan ekoloji örgütleri var destek veren kampanyaya. Ayrıca Doğu Akdeniz'deki sürtüşmenin başında yer alan Kıbrıs ve Yunanistan’dan da 30'a yakın ekoloji örgütünün imzasını aldık. Çok dilli bir site hazırladık https://www.kazmabirak.org/ adında ve bireysel imzalar da alıyoruz.

Özellikle Yunanistan ve Kıbrıs desteğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Çünkü hem Ege'de hem Doğu Akdeniz'de sürekli sürtüşme yaşanan ülkeler bunlar, siz de belirttiniz.

Ege'de ve Akdeniz'de yaşananlar bugün, bu ülkelerin kendi iç siyasetlerini milliyetçilik ve savaşı körüklemeciliği açısından kullanıp domine etmesinden başka bir şey değil. Sonuç olarak uluslararası anlaşmaların tamamen adil olduğuna dair kimse bir şey söylemiyor. Çünkü 1. Dünya Savaşı'nın paylaşım mantığı ile hazırlanmış anlaşmalar bunlar. Emperyalistler tarafından yapılan bu anlaşmaların halkın yararına olmadığını çok rahat söyleyebiliriz zaten. O yüzden bu anlaşmalara bakıp şu taraf haklı ya da haksız demek mümkün değil. Aksine tüm bunları reddederek, bu ülkelerin kendi içlerinde şoven rüzgârları ve hak iddia etmelerini teşhir etmek lazım. Vakti zamanında Yunanistan'da Çipras “Ege Denizi orada yaşayan balıklarındır” demişti aslında tam da söylenmesi gereken şey bu. Buradaki hak iddiaları halkın yararına ya da milli çıkar değildir. Milli çıkar dedikleri 3-5 kapitalist şirketinin çıkarından başka bir şey değil. Bu açıdan Kıbrıs ve Yunanistan'dan 29 ekoloji örgütünün bu kampanyaya destek vermesi mühim. Çünkü sadece Türkiye'ye değil, bu bölgedeki tüm kapitalist ülkelere doğamızdan, ekosistemimizden, denizlerimizden kirli ellerinizi çekin diyoruz. O şirketlerden herhangi bir beklentimiz yok, zaten onları durduracak şey bu halkların ortak mücadelesidir. Kampanya hem bireysel hem de ekoloji örgütlerinin imzasına hala açık ve devam ediyor. Bizler kampanyaya katılan bu ekoloji örgütleri ile daha kalıcı bir koordinasyon kurma hedefindeyiz. Dolayısıyla barışı ve demokrasiyi savunan, bireysel, kurumsal ayrıca tüm ekoloji örgütlerinin de desteğini bekliyoruz.