Günay: Tutsakların direnişine sessiz kalmayacağız

HDP Sözcüsü Ebru Günay, tecride karşı süren zindan direnişine değinerek, "Onların talepleri bizim taleplerimizdir, bu çağrı karşısında sessiz kalmayacağız" dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, partisinin genel merkez binasında düzenlediği basın toplantısıyla gündeme dair değerlendirmede bulundu.

Günay'ın konuşmasının satır başları şöyle:

"Siyasi soykırım operasyonlarında Eş Genel Başkanlarımız, milletvekillerimiz, il-ilçe eş başkanlarımız, yöneticilerimiz, üyelerimizin de aralarında olduğu 16 bin 490 kişi gözaltına alındı, 3 bin 695 kişi tutuklandı. Tutuklananlar arasında 93 il eş başkanımız, 194 HDP ilçe eş başkanımız, 18 milletvekilimiz, 23 MYK, 21 PM üyemiz, 800'ü aşkın il ve ilçe yöneticimiz bulunuyor. Halen 7 milletvekilimiz ve 15 MYK üyemiz rehindir. 13 milletvekilimizin milletvekilliği düşürülmüştür. Sadece 19 Ağustos 2019’dan bu yana, 3’ü Büyükşehir, 5’i il, 33’ü ilçe, 7’si belde belediyesi olmak üzere toplam 48 belediyemizin kayyım darbesiyle gasp edildi. 37 belediye eş başkanımız hukuksuz bir şekilde tutuklandı. Halen 18 belediye eş başkanımız rehin tutulurken, 7 belediye eş başkanımıza ev hapsi verildi. 82 belediye meclis üyemiz görevden uzaklaştırıldı, 119 belediye meclis üyemiz gözaltına alındı, 2’si tutuklandı.

14 Aralık kent ablukalarında yaşanan insani, kültürel ve sosyal yıkımın üzerinden 5 yıl geçti. 11 il ve 49 ilçede uygulanan sokağa çıkma yasağı adı altında uygulamaya konulan kent ablukaları dönemi, bu toprakların tarihindeki en büyük hukuksuzluklar, insan hakları ihlalleri ve vahşet tablolarından biri olarak tarihe geçti. Şırnak, Cizre, Silopi, Sur, Nusaybin, Yüksekova, Silvan, İdil ve Dargeçit ilçelerinde aylarca süren ablukaların üzerinden beş yıl geçmesine rağmen işlenen ağır suçlar ilgili açılan davaların hiçbirinde bir ilerleme sağlanamadı, çoğu dava takipsizlikle sonuçlandı, birçok aile cenazesine bile ulaşamadı. Yargı, yaşanan yıkım ve vahşetin üzerini örtmeye çalışıyor her zamanki gibi. İşte bu tablo partimize, halkımıza, seçmenlerimize Türkiye toplumuna karşı yapılmış açık bir siyasi darbenin tablosudur. Bu tablo darbeci bir kliğin demokrasiye, insan haklarına, hukuka karşı açık şekilde savaş ilan etmesidir. Hedef partimiz ve demokrasi güçleridir ama zararını bütün Türkiye yaşıyor.

Erdoğan, önceki dönem Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş’ın, Yüksekdağ’ın ve rehin arkadaşlarımızın içeride tutulması için bir kez daha yargıya talimat verdi. ‘Demirtaş’ın hakkını koruyacak değiliz, yargımız Demirtaş’a böyle bir imkân tanımaz. Tahliyesinin asla önünün açılmasına yol vermeyiz’ diyerek Demirtaş’ı ve binlerce HDP’linin bizzat kendisinin talimatıyla içeride tutulduğunu bir kez daha itiraf etti. Biz de tam olarak bunu söylüyoruz, arkadaşlarımız, partililerimiz yargı kararlarıyla değil, Erdoğan’ın sarayın siyasi kararlarıyla içeride rehin tutuluyor diyoruz. Erdoğan işte bu gerçeği itiraf ediyor. Zaten hiç gizlemedi bunu, daha dün AİHM kararı sonrası ‘Karşı hamlemizi yapar işi bitiririz’ dediğinde yargıya talimat veriyordu bugün de yargıya talimat veriyor. Biz de diyoruz ki, arkadaşlarımızın özgürleşmesinin de toplumun sizden kurtulmasının yolunu da size rağmen mücadelemizle biz açacağız. Size rağmen bu ülkeyi özgürleştireceğiz.

TECRİT

22 yıldır ağır bir tecrit altında tutulan Sayın Abdullah Öcalan, 2013-2015 yılları arasında çözüm ve demokratik müzakerelerin Türkiye’yi nasıl refaha ve huzura kavuşturacağını gösterdi. O dönem bize ‘Çözüm sürecinin ancak filmini’ yapabilirsiniz diyenler, son 5 yıldır ülkeyi korku filmi senaryosuyla yönetiyorlar. Buradan çıkış yolu Sayın Öcalan üzerindeki tecridin son bulmasıdır, sorunları diyalog ve müzakere yoluyla çözmektir. Bu karanlık tabloya son vermenin yolu, baskı ve saldırı kime karşı gelişirse gelişsin karşı çıkmaktır. İşte bu çözüm için yeniden cezaevleri, başta tecridin sona ermesi için yeniden açlık grevine başladılar. Şunu açıkça ifade ediyoruz, açlık grevine giren tutsakların çözüm talebi talebimizdir, bu talepler karşılanıncaya kadar mücadeleye devam edeceğiz. Türkiye’nin bu talepleri karşılamaktan başka şansı yok, başka yolu yok.

Eğer bu çözüm koşullarını yaratamaz, Türkiye’nin bu durumdan çıkarmanın yollarını bulamazsak, bu ülkenin çöküşünde hepimiz sorumluluk sahibi oluruz. Çocuklarımızın ve gelecek nesillerin yüzüne bakamayız. Hepimiz ağır bir sorumluluk ve vebal altındayız. Bu yok oluşu ve ülkenin uçuruma sürüklenişini izleyemeyiz. Bu sorumlulukla hareket ediyoruz dün olduğu gibi bugün de direnişi ve mücadeleyi yükseltiyoruz. Değiştirecek gücümüz, yarına dair umudumuz, kazanacağımıza ilişkin inancımız var.

FUTBOLDA IRKÇILIK

Amed spor, Cizre Spor’un yaşadıkları ırkçı saldırıların dünyada eşi benzeri yok. Bütün bunlara tek söz söylemeyen hatta ırkçılığı besleyenlerin Başakşehir maçı sonrasında tutumları iki yüzlücedir. Utanç vericidir. Biz bu ülkedeki ırkçılığa da Paris’teki ırkçılığa da aynı hassasiyetle karşı çıkıyoruz. O yüzden enternasyonalist mücadeleyi yükseltiyoruz.

AB’YE TEPKİ

AB ülkelerine de söyleyecek sözümüz var. Yıllar boyunca AKP iktidarının kendi halkına yönelik izlediği anti  demokratik uygulamalara göz yumarak AKP’nin insan haklarını yerle bir etmesine, saldırganlaşmasına göz yummanız hiçbir şeyi değiştirmedi. Kaygıyla izlediğiniz durum bugün sadece Türkiye’yi değil, Suriye’yi, Libya’yı, Yunanistan’ı, Ermenistan’ı sarmış durumda. Avrupa Birliğini insan haklarını ve demokrasiyi, temel değerleri pazarlık konusu yapmaktan vazgeçmeye çağırıyoruz. AB özgürlüklerden yana tutum almalıdır. Siyasetçilerin, insan hakları savunucuların, gazetecilerin hukuksuz bir şekilde AKP tarafından rehin tutulması ve buna göz yumulması AKP’yi bugünlere getirmiştir. Dileriz bundan sonra bu anlaşılır ve insan hakları-demokrasi gibi değerler esas alınarak bir yaklaşım sergilenir.

SALGIN

Turist gelecek, AVM sahipleri, fabrika sahipleri kar yapacak diye milyonlarca insanın hayatını tehlikeye attılar. Gerçekleri söyleyen hekimleri hedef aldılar, tehdit ettiler. İşte şimdi içerisinde bulunduğumuz durum ortadadır. Pandemi sürecini başından bu yana yönetemeyen AKP-MHP iktidarı, sağlık sisteminin çökme noktasına gelmesinden sorumludur. Yoğun bakımlarda yer olmadığı için yaşamını yitiren insanlarımızın ölümünden sorunludur. İnsanlar, birçok meselede olduğu gibi pandemi konusunda da iktidarın kendilerine yalan söylediğini biliyorlar. İşte bunun için aşı açıklamalarına da ölüm rakamlarına da inanmıyorlar. AKP-MHP iktidarını, bu iktidarın sağlık bakanını bir kez daha uyarıyoruz. Patronlar ve sizin çıkarlarınız insan sağlığının önünde değildir. Bir an önce sağlık meslek örgütlerinin, bizlerin uyarılarını dikkate alın. Bunu yapmadığınız sürece alınmayan önlemlerden dolayı yaşanan her ölümün sorumlusu sizlersiniz. Binlerce işçinin bir arada çalıştığı fabrikalar kapatılmadıkça, milyonlar her gün toplu taşıma araçlarında duraklarda işe gitmek zorunda kaldıkça bu sorunu çözemezsiniz.

Pandemi nedeniyle işsiz bıraktığınız milyonlarca hizmet sektörü çalışanı, yüzbinlerce küçük esnaf için gerekli bütçeyi ayırmak zorundasınız. Kendi yandaşlarınıza çifter, üçer, dörder maaşlarla, bir grup yandaşınıza akıttığınız paralarla huzur, zevk ve sefa içerisinde yaşıyorsunuz. Milyonlarca insanı ise pandemi koşullarında açlığa ve sefalete mahkûm ediyorsunuz. İnsanlar açlıktan mı pandemiden mi ölelim ikilemi ile karşı karşıya bıraktınız. Bundan utanın.

EKONOMİK ÇÖKÜŞ

Enflasyon, döviz kurundaki artışlar, TL’nin yüksek değer kaybı, elektrik, doğalgaz ve temel gıda kalemlerine gelen yüzde 30’un üzerindeki zamlar zaten zorunlu bir şekilde asgari ücretin en az 4000 bin TL olmasını gerektirmektedir. Bizler uygulanacak zammın AKP iktidarının başarısız ve aciz ekonomi yönetimi karşısında tekrar erimemesi için teklifimizi yineliyoruz. Saraya, israfa, lükse, patronlara değil alın terinin sahibi emekçilere kaynak ayrılmasını istiyoruz. Biz sermayeye karşı emeği, eşitsizliğe karşı adaleti, yalana ve sömürüye karşı hakkı ve hukuku savunacağız. Üreten biziz, yöneten de biz ezilenler ve emekçiler olacağız” dedi.

ZİNDAN DİRENİŞİ

AKP-MHP Türkiye’yi tüm halklar için birer cezaevine dönüştürmeye çalışıyor. Bugün binlerce insan suçsuz bir şekilde düşünceleri nedeniyle cezaevlerindedir. Cezaevlerinde durumlar daha kötüleşir. Cezaevlerinde başlayan açlık grevleri Sayın Öcalan üzerinde uygulanan tecridin kaldırılması için başladı. AKP, İmralı’ya dair hukuk ve insan hakları kriterlerini tanımıyor. Hem kendi yasalarını hem de uluslararası yasaları yok sayıyor. Türkiye’yi büyük bir cezaevine dönüştürerek, insanları nefessiz bırakmak istiyorlar. Cezaevlerinde binlerce siyasi tutuklu bu politikalara karşı çıkmak için grevde. Bu kötü koşulların değiştirilmesini istiyorlar. Cezaevlerindeki açlık grevleri demokrasi için yapılıyor. Onların talepleri bizim taleplerimizdir, bu çağrı karşısında sessiz kalmayacağız."