HDP, iktidarın 2020'deki suçlarını raporlaştırdı

HDP, 2020 yılındaki hak ihlallerini raporlaştırdı. Raporda tecritten siyasi soykırıma, işkencelerden katliamlara kadar AKP-MHP iktidarının suçlarına dikkat çekildi.

HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü vesilesiyle 2020 hak ihlalleri raporu hazırladı.

Raporda öne çıkan bölümler şöyle:

"Sadece 2020 yılında en az 1750 üye, yönetici ve destekçimiz gözaltına alınmış, 172’si tutuklanmıştır.

24.07.2015 tarihinden bu yana partimize, partimiz tabanına ve bileşenlerine yönelik gerçekleşen siyasi soykırım operasyonları neticesinde toplam 16 bin 490 kişi gözaltına alınmış, aralarında Eş Genel Başkanlarımız, milletvekillerimiz, il-ilçe eş başkanlarımız, yöneticilerimiz ve parti üyelerimizin bulunduğu 3 bin 695 kişi tutuklanmıştır.

1. Temmuz 2015'ten bu yana 93 HDP il eş başkanı, 193 HDP ilçe eş başkanı, 1 belde eşbaşkanımız tutuklanmıştır.

2. Temmuz 2015'ten bu yana Eş Genel Başkanlarımızla birlikte 18 milletvekilimiz, 23 MYK, 21 PM üyemiz, 800'ü aşkın il ve ilçe yöneticimiz tutuklanmıştır. Şu anda 7 milletvekilimiz ve 15 MYK üyemiz tutukludur. Bunun yanında, 13 milletvekilinin milletvekilliği düşürülmüştür.

3. 2014 yılında yapılan Yerel Yönetim Seçimleri sonrası Başkanvekilleri dâhil 93 belediye eş başkanı tutuklanmış 84 belediyeye ise kayyum atanmıştır. Şu anda DBP’li 27 belediye eş başkanı tutuklu bulunmaktadır. 31 Mart seçimleri sonrası 19 Ağustos 2019 tarihinde yeniden başlayan Kayyum Operasyonları sonrasında HDP’li 37 Belediye Eş Başkanı tutuklanmış, 48 belediyemize kayyum atanmıştır. Şu anda 17 HDP’li Belediye Eş Başkanı tutuklu bulunmaktadır.

4. 1 Şubat 2017'den bugüne kadar yapılan siyasi soykırım operasyonları neticesinde toplam 8971 kişi gözaltına alınmıştır.

Dünya geneline yayılan Covid-19 salgının Türkiye’de başladığı 11 Mart 2020 ve iktidarın ‘normalleşme’ programını açıkladığı 1 Haziran 2020 tarihleri arasında aralarında HDP’li siyasetçiler, gazeteciler, avukatlar ve kayyım atamalarını protesto eden yurttaşların bulunduğu en az 387 kişi gözaltına alınmış, 116 kişi tutuklanmıştır.

Tutuklu milletvekilleri: Şu anda 7 eski milletvekili cezaevinde rehin tutulmaktadır.

Ceza alan tutuklu milletvekilleri:

• Selahattin Demirtaş: 4 yıl 8 ay

• Figen Yüksekdağ: 1 Yıl 6 ay

• İdris Baluken: 16 yıl 8 ay

• Çağlar Demirel: 7 yıl 6 ay

• Abdullah Zeydan: 8 yıl 1 ay 15 gün

• Gülser Yıldırım: 7 yıl 6 ay

• Musa Farisoğulları: 9 yıl

Ceza alıp tutuklu olmayan milletvekilleri:

• Behçet Yıldırım

• Lezgin Botan

• Leyla Birlik

• Ziya Pir

• Altan Tan

• Dilek Öcalan

• Ahmet Yıldırım

• Osman Baydemir

• Adem Geveri

• Ferhat Encü

• Sırrı Süreyya Önder

• Mahmut Toğrul

• Dilan Dirayet Taşdemir

• Besime Konca

• Nursel Aydoğan

• Ferhat Encü

• Ayşe Sürücü

• Tayip Temel

• Pero Dundar

• Filiz Kerestecioğlu

• Leyla Güven

• Burcu Çelik Özkan

• Selma Irmak

• Kemal Bülbül

Ceza alan milletvekilleri Mahmut Toğrul, Ayşe Sürücü, Tayip Temel, Pero Dundar, Filiz Kerestecioğlu, Dilan Dirayet Taşdemir, Kemal Bülbül halen milletvekilliği görevlerine devam etmektedirler.

Figen Yüksekdağ, Nursel Aydoğan, Ferhat Encü, Besime Konca, Osman Baydemir, Selma Irmak, İbrahim Ayhan, Ahmet Yıldırım, Leyla Zana, Faysal Sarıyıldız, Tuba Hezer, Musa Farisoğulları ve Leyla Güven’in vekillikleri düşürülmüştür.

AİHM, Selahattin Demirtaş’ın tutukluluğuna ilişkin ihlal kararı verdi ancak Demirtaş halen Edirne Cezaevinde tutuklu bulunmaktadır.

4 Kasım 2016 tarihinden bu yana toplamda 18 vekil tutuklanmış, 13 vekilin vekillikleri düşürülmüştür.

'6-8 EKİM' SORUŞTURMASI

6-8 Ekim Kobanê Olayları Soruşturmasına İlişkin Hukuki Süreç:

20 Eylül 2019 tarihinde Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş hakkında, milletvekilleri dışında kalan MYK üyeleri hakkında açılan ve Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosunca takip edilen 2014/146757 sayılı dosya kapsamında, yeniden tutuklama (mükerrer dosyadan) kararı verilmiştir. Oysaki Yüksekdağ ve Demirtaş ile MYK’nın vekil üyeleri hiçbir zaman bu dosyanın (2014/146757) şüphelisi olmamışlardır. Çünkü MYK’nın vekil üyeleri aynı konu ve suçlama ile milletvekili oldukları için Parlamenter Suçları Soruşturma Bürosunca soruşturulmuş (2014/5717) ve haklarında dava açılmıştır. Bu davalar halen çeşitli Ağır Ceza Mahkemelerinde yürütülmektedir.

25.09.2020 tarihinde HDP milletvekili olmayan eski MYK üyelerine yönelik gerçekleştirilen gözaltı operasyonunu da en başından itibaren Ankara CBS tarafından yürütülen 2014/146757 sayılı soruşturma dosyası kapsamında gerçekleştirilmiştir.

25.09.2020 tarihli gözaltı kararında ise, aradan geçen 6 yıldan sonra suç isnatları değiştirilmiş, “TCK m. 302/1, 82/1-h, 214/1” suçlamaları ile MYK üyeleri hakkında gözaltı kararı verilmiştir.

Dosya kapsamında gizlilik kararı bulunmaktadır.

Gözaltına alınan 20 kişiden 17’si 2 Ekim 2020 tarihinde tutuklanarak cezaevine gönderilmişlerdir. Şu anda 6-8 Ekim soruşturması kapsamında 25 kişi tutuklu bulunmaktadır.

KAYYUM DARBESİ

HDP’li 6 belediye eş başkanı ve 50’den fazla belediye meclis üyesine KHK’lı oldukları gerekçesi ile mazbataları verilmemiş; belediye başkanlarının yerlerine ikinci en yüksek oy alan partinin adaylarına mazbata verilmiştir.

19 Ağustos 2019 tarihinde Diyarbakır, Van ve Mardin belediyelerine kayyım atanarak, yerel yönetimlere yönelik sistematik kayyım uygulamasına 2019 yılında da devam edilmiştir. HDP’li 37 Belediye Eş Başkanı tutuklanmış, 48 belediyemize kayyum atanmıştır. Şu anda 17 HDP’li Belediye Eş Başkanı tutuklu bulunmaktadır.

Tutuklu Belediye Eş Başkanları:

"Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Adnan Selçuk Mızraklı

Erzurum Karayazı Belediyesi Eşbaşkanı Melike Göksü

Hakkari Belediyesi Eşbaşkanı Cihan Karaman

Yüksekova Belediyesi Eşbaşkanı Remziye Yaşar

Van Erciş Belediyesi Eşbaşkanı Yıldız Çetin

Van İpekyolu Belediye Eşbaşkanı Azim Yacan

Van Özalp Belediye Eşbaşkanı Yakup Almaç

Van Muradiye Belediye Eşbaşkanı Yılmaz Şalan

Mardin Savur Belediye Eşbaşkanı Gülistan Öncü

Mardin Derik Belediye Eşbaşkanı Mülkiye Esmez

Mardin Kızıltepe Belediye Eşbaşkanı Nilüfer Elik Yılmaz

Muş Bulanık Belediye Eşbaşkanı Adnan Topçu

Iğdır Belediye Eşbaşkanı Yaşar Akkuş

Iğdır Halfeli Belediye Eşbaşkanı Hasan Safa

Batman Belediye Eşbaşkanı Mehmet Demir

Kars Belediye Eşbaşkanı Ayhan Bilgen

Kars Belediye Eşbaşkanı Şevin Alaca."

CEZAEVLERİ

Cezaevlerinde uygulanan tecrit, işkenceye varan boyutlarda işkence iddiaları günümüzde cezaevlerinin en baştaki sorunları haline gelmiştir. Parti genel merkezimize, grubumuza, milletvekillerine, insan haklarını inceleme komisyonu ve cezaevi alt komisyonuna ulaşan çok sayıda başvurularda yer aldığı üzere mahpusların tek kişilik hücrelere konulması; süngerli oda uygulamaları; cezaevi görevlilerinin uyguladığı darp ve kaba dayak; yiyeceklerin oldukça az ve hijyene uygun olmayışı; disiplin cezalarının keyfi bir biçimde uygulanması; cezaevine gönderilen mektupların mahpuslara ulaştırılmaması; kalabalık olan koğuşlarda yatacak yer bulunmaması; hasta mahpusların tedavi süreçlerinin aksatılması, kelepçeli muayene dayatması ve ilaçların verilmemesi; kitap ve yayınların verilmemesi; sohbet hakkı, spor ve kültürel faaliyetlerin kısıtlanması; kaloriferlerin yanmaması; anneleri ile birlikte kalmak durumunda olan çocukların ihtiyaçlarının gözetilmemesi; ziyaretçilere yönelik onur kırıcı muameleler ve çoğu kez ziyaret hakkının engellenmesi; çıplak arama uygulamaları; mahrem alanlara kameralar konulması; havalandırma boşluklarının tel örgülerle çevrilmesi gibi kişilerin en temel hakları ihlal edilmektedir. Yine çok sayıda mahpus tarafından iletilen önemli bir diğer husus da can güvenliği kaygısının yoğun biçimde yaşandığına ilişkindir. Cezaevi görevlileri tarafından yoğun şekilde darp edilen ve tek kişilik hücrelere konulan mahpuslar, görevlilerin kendilerini ölümle tehdit ettiklerini de ifade etmektedirler. Ayakta sayım uygulamaları, askeri tekmil dayatması, kantin alışverişlerinin sınırlanması, avukat görüşlerinde gardiyanların da bulunması gibi uygulamalar da yoğun ihlaller arasındadır. Elbette cezaevlerinde söz konusu olan bu ağır hak ihlallerinin bir nedeni de uzun bir süre hüküm süren OHAL dönemi ve KHK’lerle gündeme gelen uygulamalardır. Ancak OHAL’in kaldırılmış olmasına rağmen bu ihlallerin artarak devam etmesi son derece çarpıcı ve iktidarın yurttaşlarına bakış açısının da bir tezahürü niteliğindedir.

Covid-19 salgını ile birlikte, cezaevlerinde zaten var olan hak ihlalleri daha da artmıştır.

Mahpuslar koğuşlarının kalabalık olduğunu, yatakların birbirlerine yakın mesafede olduğunu ve bu yakınlıkta uyumak zorunda kaldıklarını, sosyal mesafe koyamadıklarını, ortak alanlar ve yemekhanelerde çok fazla mahpusun bir araya gelmek zorunda kaldığını aktarmışlardır. Aynı zamanda bazı cezaevlerinde bahçenin havanın soğuk olmasından da kaynaklı belirli saatlerde kapatılması, mahpusların hareket alanını kısıtlamış ve aynı zamanda, kapasitenin üstünde mahpusun birbirlerine yakın şekilde aynı alanı kullanmasına neden olmuştur.

Cezaevlerinin Genel Durumu ve Hijyen Önlemleri

- Dezenfekte amaçlı bazı cezaevlerinde ilaçlama yapılırken bazılarında yapılmadığı,

- Koridorlara dezenfekte malzemesi koyan hapishanelerin sayısının oldukça az olduğu,

- İnfaz koruma memurlarının bazı cezaevlerinde maske takarlarken bazılarında takmadıkları veya bir kısmının taktığı,

- İnfaz koruma memurlarının sayım dışında mahpuslara yaklaşmadığı ve bazı cezaevlerinde mahpuslara ayakta omuz omuza sayım yaptırıldığı,

- İnfaz koruma memurlarının bazı cezaevlerinde mahpusların yemeklerini kapıya bıraktığı, mahpusla temas etmediği,

- Birçok cezaevinde düzenli temizlik yapılmadığı,

- Dezenfektanların kantinde 10- 45 TL arasında değişen ücretlerle satıldığı,

- Yemekhanelerin yeterince temizlenmediği şikayetleri belirtilmiştir.

Mahpusların Hijyeni

- Bazı cezaevi idareleri koğuşlara sabun dağıtırken bazı cezaevlerinde sabuna erişilmediği,

- Mahpuslara maske ve eldiven sağlanmadığı,

- Ücretsiz temizlik malzemesinin sağlanmadığı, ücretini ödeyemeyen, maddi durumu iyi olmayan mahpuslara da malzemenin sağlanmadığı,

- Birçok cezaevinde tuvaletlere dezenfektan konulmadığı,

- Banyoların kirli olduğu,

- Bazı cezaevlerinde her koğuşa 1 saat banyo izni verildiği, diğer vakitlerde banyoların kilitlendiği,

- Lavabo sayısının az olduğu,

- Suların sık sık kesildiği ve sıcak suyun sınırlı verildiği,

- Bazı cezaevlerinde çamaşırhanede çamaşırlarını ücret vererek yıkamaya devam ettiklerini, deterjan alamayan mahpusların olduğu şikayetleri belirtilmiştir.

Karantina Koğuşları

- Bazı cezaevlerinde izinden dönen mahpusların karantinaya alındığı, bazı cezaevinde ise böyle bir önlemin başlarda alınmadığı mahpusların eski koğuşlarında kalmaya devam ettiği fakat şu anda karantina koğuşlarının aktif olarak kullanıldığı,

- Karantina koğuşları için görüş kabinleri ve atölyeler gibi alanların kullanıldığı,

- Birçok cezaevinde karantina koğuşunda kalan mahpusların ortak kullanım alanlarını ve yemekhaneleri diğer mahpuslarla birlikte kullandığını ve bu konuda gerekli özenin gösterilmediği,

- Birkaç cezaevinde karantina bölümünde kalan mahpusların diğer koğuşlarda kalan mahpuslarla iletişimlerinin kesildiği, kötü şartlarda tutulduğu, hastaneden dönen mahpusların da bu koğuşlara alındığı,

- Risk grubunda olan mahpuslar için hiçbir önlem alınmadığı, risk grubunda olanlar ve izinden gelen mahpusların aynı bölümde tutulduğu,

- Mahpusların bazı cezaevlerinde karantina koğuşunda yerde yattıkları, temizlik malzemesine ulaşamadıkları,

- Karantina koğuşlarının kalabalık olduğu ve sosyal mesafe imkanının olmadığı,

- Doktor kontrolünün olmadığı, yalnızca ateşlerinin ölçüldüğü,

- Ateşi 38.5’a çıkan mahpusların olduğu ve test yapılmadığı şikayetleri belirtilmiştir.

Sağlık hakkına erişim

- Doktorun revire gelmediği, mahpusların revire çıkarılmadığı,

- Mahpusların revirden ilaç alamadığı,

- Hasta ve yaşlı mahpuslar için önlemler alınmadığı,

- Kalp hastası ve kronik hasta mahpuslar için önlemlerin alınmadığı, mahpusların önlemlerini kendileri aldığı şikayetleri belirtilmiştir.

Beslenme

- Yemeklerin kötü, sağlıksız olduğu, hijyenik olmadığı,

- Ek gıdanın sağlanmadığı,

- Vitaminin sağlanmadığı,

- Kantindeki ürünlerin pahalı olduğu,

- Limon, sarımsak, soğan gibi ürünlerin sınırlı sayıda geldiği şikayetleri belirtilmiştir.

AÇLIK GREVLERİ

Açlık Grevleri:

1999’da Türkiye ve farklı uluslararası güçlerin ortak operasyonuyla Türkiye’ye getirilen Öcalan, o tarihten bu yana tecrit altındadır. Öcalan’ın durumu Türkiye Cumhuriyeti Hükümetlerini aşan bir işkence ve tecrit sistemiyle açıklanabilir. Son süreçte Saray rejiminin doğrudan karar sahibi olduğu tecrit sisteminde keyfi karar ve uygulamalar söz konusudur. Öcalan’a yönelik mutlak tecrit uygulamasında belirleyici olanın evrensel hukuk normları ve adalet anlayışının değil, dönemsel siyasi tercihler olduğunun en bariz örneği 31 Mart 2019 Yerel Seçimleri sürecinde de görülmüştür. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, 'Öcalan’la görüşme yasağı kaldırıldı' demesine rağmen süregelen tecrit uygulaması AKP İktidarının siyasi çıkarlar temelinde yürüttüğü ikiyüzlü siyasetin göstergesi niteliğindedir.

Hakkâri Milletvekili ve DTK Eş Başkanı Leyla Güven’in 8 Kasım 2018 tarihinde başlattığı ve daha sonra Diyarbakır’da 3 milletvekilimiz, dünyanın birçok yerinde ve cezaevlerinde binlerce tutuklu ve hükümlü ile 200 gün devam eden tecride karşı açlık ve ölüm orucu eylemleri sonucunda Öcalan 8 yıl aradan sonra avukatlarıyla görüşebilmiştir. Ancak bir süre sonra görüşmeler tekrar yasaklanmıştır. 27 Kasım 2020 tarihinde birçok cezaevinde yeniden süresiz dönüşümlü açlık grevlerine başlandığı kamuoyuna duyurulmuştur.

Savunmaya Saldırılar:

Avukatlık mesleğine ilişkin sorunlar staj aşamasından mesleği icra aşamasına değin çok katmanlı bir biçimde seyretmektedir. Öte yandan yandaş Baroların yaratılmaya çalışılması ve keyfi hukuk uygulamalarıyla savunma hakkının kısıtlandığı bu ortamda avukatların durumu doğrudan bireyin savunma hakkının da kısıtlanması şeklinde neticelere varmaktadır. Tutuklu gazeteciler ile başlayan süreç akademisyenler, öğrenciler, siyasetçiler, dokunulmazlıkları bulunan milletvekillerini içine almış ve tüm bunlara bir de “tutuklu avukatlar” eklenmiştir.

Gelinen aşamada savunma makamını temsil eden avukatların; yargı baskısı ile pasifize edilmeye ve görevlerini yaptırmamaya dönük bir tercih ile karşı karşıya oldukları açıktır. Hâkim ve savcıların tutuklanma tehdidi ile görev yaptığı, yüzlerce gazetecinin, siyasetçinin, milletvekilinin, akademisyenin, kamu emekçisinin cezaevinde olduğu bir ülke gerçekliğinde savunma da bu haksız gözaltı ve tutuklamalardan ayrı tutulmamıştır. İnsan Hakları Derneği, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği ile Çağdaş Hukukçular Derneği avukatlarının ve dahi pek çok muhalif avukatın maruz kaldığı baskı ve tehdit aynı zamanda yurttaşların savunma hakkına da sirayet etmektedir.

Yine avukatların gözaltına alınmaları sırasında kolluk görevlilerinin uyguladıkları ters kelepçe, fiziki müdahale görüntüleri de tüm kamuoyunun malumudur. Tüm bu uygulamalar savunma hakkının ne denli büyük bir baskı altında olduğunu ifade etmektedir. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün Yargıda Reform açıklamalarından sonra sadece 2 hafta içinde 26 avukat, mesleki faaliyetleri nedeni ile gözaltına alınmıştır.

AİHM KARNESİ

Türkiye’nin AİHM Karnesi:

AİHM’in sağladığı istatistiklere göre, 1959-2019 yılları arasında AİHM’de Türkiye’nin taraf olduğu tam 3,645 başvuru hakkında karar vermiştir. Bu başvuruların verilen karara göre dağılımı ise şöyle:

AİHS’in en az 1 maddesinin ihlal edildiği hükmü verilen dava sayısı : 3,224

AİHS’in hiçbir maddesinin ihlal edilmediği hükmü verilen dava sayısı: 87

Dostane çözüm ile sonlanan/ Kayıttan düşürülen dava sayısı: 218

Diğer hükümler: 116

Türkiye’nin AİHS maddelerinden en az birini ihlal ettiğine dair kararların, AİHS maddelerine göre dağılımı ise şöyle:

Yaşam hakkı: 141

Etkin soruşturma hakkı (md 2 dahilinde): 221

İşkence yasağı: 31

İnsanlık dışı ve aşağılayıcı müdahale: 339

Etkin soruşturma hakkı (md 3 dahilinde): 219

Özgürlük ve güvenlik hakkı: 771

Adil yargılanma hakkı: 932

Yargılanma süresi: 607

AİHM kararlarının uygulanmaması (md 6 dahilinde): 66

Kanunsuz ceza olmaz: 5

Özel ve aile hayatına saygı: 123

Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü: 12

İfade özgürlüğü: 356

Toplanma ve dernek kurma özgürlüğü: 97

Etkili başvuru hakkı: 281

Ayrımcılık yasağı: 19

Mülkiyetin korunması: 674

Eğitim hakkı: 6

Serbest seçim hakkı: 11

AİHS’in diğer maddeleri: 35

CEZASIZLIK POLİTİKASI

2015 yılından itibaren özellikle artarak devam eden işkence ve işkence yöntemlerinin, tüm ülkenin gözü önünde gerçekleştirilerek, halklara karşı bir tehdit aracı olarak kullanıldığı aşikardır. Şerali Dereli ve Servet Turgut’un maruz bırakıldıkları işkence ve bunun bir biçimde devlet organları tarafından üstü örtülü de olsa kabulü, işkenceyi uygulayanlar açısından cezasızlık politikasının ötesinde işkencenin, meşru bir zemine taşınması riskini ortaya çıkarmaktadır. Yine, Rojbin Çetin örneğinde olduğu üzere köpekle yurttaşlara işkence edilmesi ve bu yöntemin idarece savunulması hak ihlalleri anlamında önü alınamaz bir yolda olduğumuzun göstergesidir.

Kuşkusuz işkence ve güvenlik güçlerinin orantısız şiddeti ile meydana gelen ölüm vakalarında devletin refleksi, kolluğun korunması şeklinde kendini göstermektedir. Bunun son örnekleri 2020 yılında Kemal Kurkut, Helin Şen, Gülistan Doku ve İpek Er davalarında yaşanmıştır. Kemal Kurkut’u katleden polis memuru hakkında beraat kararı verilmiş; Helin Şen’i katleden polis memuru hakkında bir günlük dahi olsa tutuklama kararı verilmesine gerek görülmemiştir.

Batman’da İpek Er’i kaçırıp günlerce cinsel saldırıya maruz bırakıp intihara sürükleyen uzman çavuş hakkında, açık tüm delillere rağmen tutuklama kararı verilmemekte, uzman çavuş bizzat İç İşleri Bakanı tarafından korunmaktadır. Aynı şekilde, Dersim’de 5 Ocak’tan bu yana kendisinden haber alınamayan Gülistan Doku’nun son görüştüğü kişi olan ve babasının polis olduğu ifade edilen dosya baş şüphelisi Zaynal Abarakov hakkında da, dosya kapsamındaki tüm delillere rağmen tutuklama kararı verilmemiştir.

Kolluğa verilen cezasızlık zırhı açısından son derece kötü bir karneye sahip olan Türkiye, AİHM önünde defalarca cezalandırılmış olmasına rağmen son zamanlarda artan hukuk dışı uygulamalarıyla, hukuksuzlukta ısrarcı olduğunu göstermektedir. Fakat bu durumun, toplumsal kırılmayı derinleştirici etkisinin yanı sıra hukukun üstünlüğü ilkesini de yok sayması bakımından, ülkede yaratacağı olumsuz atmosferin engellenmesi için devlet gücü ile işlenmiş olan bu cinayetlerin bir an önce araştırılması ve sorumluların yargılanarak hak ettikleri cezaları almaları gerekmektedir."