1 Haziran’dan günümüze gerilla hamlesi

1 Haziran 2004 atılımı ile başlayan ve günümüze kadar gelen süreç içerisinde Kürt özgürlük gerillası, Kürdistan ve Ortadoğu’da temel güç olduğunu ortaya koydu.

PKK, 1999’de başlayan ve 5 yıl süren eylemsizlik sürecinin ardından 1 Haziran 2004’te silahlı mücadeleye devam etme kararı aldı. Kimi çevreler ısrarla, PKK’nin eski savaş gücüne ulaşamayacağını söylese de, 1 Haziran 2004 atılımı ile başlayan ve günümüze kadar gelen süreç içerisinde Kürt özgürlük gerillası, Kürdistan ve Ortadoğu’da temel güç olduğunu ortaya koydu.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında yok sayılan Kürt halkı PKK’nin15 Ağustos 1984 atılımı ile tekrardan sahneye çıktı. O gün birçok kesim Türkiye’deki faşizmle savaşmanın mümkün olmadığını söylerken ve yeni filizlenmekte olan Kürt gerilla güçlerine savaşmamayı ve silahsızlanmayı dayatırken, Komutan Agit (Mahsum Korkmaz) öncülüğündeki gerilla gücü, attıkları ilk kurşunla Kürt halkını tekrar insanlık tarihinde aktör durumunu getirdi.

15 Ağustos 1984 atılımı ilerleyen yıllar içerisinde birçok fırsatı beraberinde getirse de bu fırsatlar hep bir şekilde, işgalci, sömürgeci ve bunlar ile işbirliği içinde bulunan güçler tarafından boşa çıkarıldı. Kürt özgürlük hareketine 1984 atılımı öncesinde olduğu gibi sonrasında da her zaman ‘‘silah bırakma’’ dayatılmıştır. Her zaman bazı güçler ve işbirlikçi kesimler tarafından silahın zaruri olmadığı propagandası yapılmıştır.

Ancak 15 Ağustos 1984 atılımı ve onun devamı niteliğinde olan 1 Haziran 2004 hamlesi, Ortadoğu’da birçok şeyi değiştirmiş, meşru savunma çizgisi ile dünyanın gündemine gelen bir savaş stratejisi durumuna gelmiştir. 1999’da başlayıp 2004’te sona eren ateşkes süreci içerisinde Kürt Özgürlük Hareketi’ni silahsızlandırmaya çalışan güçler dahi bugün DAİŞ çeteleri karşısında “imdat” çağrısı yapmaktadırlar. 1 Haziran Hamlesi ile başlayan süreç bugün Devrimci Halk Savaşına evrilmiştir. Meşru savunma çizgisi ile mücadele eden Kürt Özgürlük Hareketi bugün sadece Kürdistan halkları için değil tüm Ortadoğu halkları için bir özgürlük alternatifi olduğunu gösterdi.

1 HAZİRAN 2004: GERİLLA GÜÇLERİ KUZEY KÜRDİSTAN’DAKİ MEVZİLERİNE GERİ DÖNÜYOR

1999’da başlayan ateşkes süreci, Türk Devleti’nin Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik geliştirdiği ve o dönem “çürütme politikası” adı ile anılan saldırılar ve devletin samimiyetsiz, tasfiye etmeye yönelik yaklaşımları nedeniyle 1 Haziran 2004’te sona erdi. 1999 geri çekilme süreci ile geriye çekilen gerilla güçleri yeniden Kuzey Kürdistan’daki mevzilerine dönmeye başladı.

AKP hükümeti ve sözcüleri bu dönem dahi yaptıkları açıklamalarda, tekrar savaşın 1990’larda ki boyuta ulaşamayacağı açıklamalarında bulundular. Fakat hamle kararı ardından gelişen savaş AKP hükümetinin bu söylemlerinin spekülasyon olduğunu açığa çıkardı.

SPEKÜLASYONLAR BOŞA ÇIKARILIYOR

AKP Hükümeti’nin spekülasyonları, kararın alındığı günün gecesi 1 Haziran 2004 gününü, 2 Haziran 2004’e bağlayan gece saat 01.00 sularında Zagros’ta gerilla güçlerinin Çukurca’da bulunan, Geman Karakoluna yönelik yaptığı sızma eylemi ile boşa çıkıyordu. HPG, yaptığı açıklamada 12 askerin öldürüldüğünü, birçok zırhlı aracın ise imha edildiğini belirtiyordu. Sonrasında Türk Ordusu 26 Haziran 2004 tarihinde Botan’da 15 bin askerin katılımıyla geniş çağlı bir operasyon düzenmiş fakat bir sonuç elde edememişti. Operasyon sırasında operasyonun belgeleri HPG güçlerinin eline geçmişti ve kamuoyu ile bu belgeler paylaşılmıştı. HPG’nin açıklamalarına göre; bu operasyonda da çatışmalar yaşanmış ve 25 asker öldürülmüştü.

Gerilla güçlerinin savaşıp savaşamayacağı tartıştırılırken daha kararın alındığı yıl birçok eylem gelişmişti. Bu eylemlerden bir diğeri ise Dersim Ovacık Komando Tugayı’na eğitim sırasında yapılan sızma eylemiydi. Bu eylemde de HPG’nin açıklamasına göre; 20 asker öldürülmüştü.

2005 YILI İÇERİSİNDE GERİLLA EYLEMLERİ HIZ KESMEDEN DEVAM ETTİ

Henüz bir yıl öncesinde gerilla güçlerinin savaşamayacağı iddiasında bulunan AKP hükümeti, daha hamlenin ilanının ardından gerçekleşen ilk eylemliliklerden sonra ve özellikle de 2005 Newrozu’nda gerçekleşen Demokratik Konfederalizm ilanının ardından, ilk defa ‘’Kürt Sorununun’’ varlığını kabul etmek zorunda kaldı. Erdoğan, ‘Kürt sorunu, benim sorunumdur’ demiş ancak yaklaşım olarak hiçbir şey değişmemiş, asker ve polis yine devrede kalmıştı. Bunun üzerine 2005 yılında da gerilla eylemlikleri hız kesmeden devam etti.

KUZEY KÜRDİSTAN’DA EYLEMLER YOĞUNLAŞIYOR

2005 yılının ilk eylemi 24 Mart’ta Şırnak’ta gerçekleşti. Bir panzer imha ediliyor ve 7 asker öldürüldü. Mayıs ayında ise gerçekleştirilen bir diğer eylemde 8 asker öldürüldü. O dönem gündeme damgasını vuran olaylardan bir tanesi de Dersim-Erzincan yolu üzerinde kimlik kontrolü yapan HPG güçlerinin Çoşkun Kırandi isimli askeri esir almalarıydı. Esir asker 4 Ağustos’ta gelen heyete teslim edildi. Ayrıca gerilla güçleri Gümüşhane’nin Şebinkarahisar ilçesinde 8 askerin öldüğü bir eylem gerçekleştirirken, Zagrosta ise Skorsky tipi bir helikopter düşürüldü.

KADIN GERİLLALARDAN TÜRK ORDUSUNA AĞIR DARBE

9 Ekim’de Dersim merkeze bağlı alanlarda Türk ordusu tarafından, on bin askerin katıldığı geniş kapsamlı bir operasyon başlatılıyordu. Ordu operasyon alanına öncesinden özel bir telefon şebekesi getiriyor ve cihaz kullanmadan, bütün koordinelerini telefon üzerinden yapıyordu. Amaç ise alandaki gerilla birliklerini ve birimlerini imha etmekti. Operasyonun farkında olan gerillalar ise uygun yeri ve zamanı kollayarak, karşı bir eylem hazırlığı içindeydi. Ve eylem 12 Ekim’de Demenan sırtlarında gerçekleştiriliyordu.

Buradaki tepeye yönelik YJA-STAR güçleri tarafından yapılan eylemde, on asker öldürülüyor ve onlarca askerde yaralanıyordu. Fakat bu eylemin en ilginç ayrıntısı ise; eylemi gerçekleştiren kadın gerillaların askerlere “teslim ol” çağrısında bulunmasıydı.

2006 YILINDA DA SAVAŞ AYNI ŞİDDETİYLE DEVAM ETTİ

2006 yılında da Kürdistan’da savaş aynı şiddetiyle devam etti. AKP Hükümeti’nin, 15 Şubat Uluslararası Komplo’ya dayandırarak, artık Kürt Özgürlük Hareketi’nin eskisi gibi savaşamayacağı söylemi HPG ve YJA-STAR güçlerinin gerçekleştirdiği eylemlilikler ile boşa çıkarıldı. HPG güçleri, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın dönemin gerçeklerine göre şekillenen meşru savunma stratejisi ile Türk Ordusu’nun Kürt halkına ve gerilla güçlerine yönelik gerçekleştirdiği tüm saldırılara karşılık verdi. Gerçekleşen bu eylemler AKP Hükümeti’nin tüm engelleme çabalarına rağmen, sonuçları çarpıtılsa da Türk Medyasına da yansıdı. Türk Medyası ve Türk Ordusu resmi açıklamalarına göre 14 Mayıs 2006’da Şırnak’da 4 asker, 11 Temmuz 2006’da Şırnak’a bağlı İdil ilçesinde 2 polis öldü. 16 Temmuz 2006’da Siirt’e bağlı Eruh İlçesinde ise 7 asker ve bir kontra ölürken, 27 Temmuz 2006’da HPG güçlerinin Bingöl’ün Genç ilçesinde yaptığı sabotaj eyleminde bir subay öldü. HPG’nin yaptığı açıklamalara göre ise; 4 Nisan’da Bingöl Genç’te 4 polis, Elazığ Arıcak’ta 1 yarbay ve 1 er, 15 Ağustos’un yıldönümünde Gabar’da 7 asker öldürülmüştü.

AMED HALKI ŞEHİT DÜŞEN GERİLLALARI SERHİLDANLA KARŞILADI

2006 yılına damga vuran çatışmalardan bir diğeri de Muş güneyinde 14 gerillanın yaşamını yitirdiği çatışma oldu. On bin askerin ve kontraların da katıldığı operasyonda şehit düşen 14 gerillanın cenazeleri memleketlerine geldiğinde, Kürt halkı katliamcı güçlere karşı büyük bir tepki ortaya koydu. Şehit düşen gerillalardan birçoğu Amedliydi. Amed halkı evlatlarını serhildana dönüşen büyük bir öfke ve kin ile karşıladı. Amed serhildanı sırasında birçok sivil insan polisin açtığı ateş ile yaşamını yitirdi. Erdoğan’ın, Kürt halkının hafızasına kaydolmuş “Kadın da olsa çocuk da olsa güvenlik güçlerimiz gerekeni yapacaktır” sözleri bu olaylar sonrası söylenmişti. Artan çatışma ortamı devleti zorlamış ve Erdoğan klasik yöntemlerin dışına çıkarak, kendince ‘ılımlı’ bazı söylemlerde bulunmuştu. Ancak Amed’de yaşanan bu serhildan, Erdoğan’nın meseleye gerçek yaklaşımını ortaya koydu.

1 EKİM ATEŞKESİ ÖCALAN’IN ZEHİTLENMESİYLE SONA ERDİ

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısı ile 1 Ekim’de PKK tarafından tek taraflı ilan edilen ateşkes, 1 Mart 2007 tarihinde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın avukatlarının yaptığı “Öcalan, İmralı’da zehirleniyor” açıklaması ardından sona erdi. Bu haber Kürt halkında adeta bir infiale yol açmıştı. Halk bu haberi serhildanlar ile karşıladı. PKK ise yaptığı açıklamada; “Önder Apo’ya yaklaşım, savaş ve barış sebebimizdir” diyerek, ateşkesin sona erdiğini açıkladı.

Yaşanan bu gelişmelerin ışığında 2007’nin bahar aylarında ilk çatışma haberleri Nisan ayının başlarında Kiğı ve Yayladere’deki operasyonlardan geliyordu. Buralarda HPG’nin verdiği rakamlara göre 7 Nisan tarihinde yaklaşık 20 binin üzerinde askerin katıldığı bir operasyon gerçekleştiriliyordu. Buradaki yoğun çatışmalar günlerce sürüyor ve yaklaşık 80’nin üzerinde Türk ordusunun kayıp vermişti. Yapılan açıklamada HPG, öldürülen askerlerin gerillaların yanında kaldığını ve daha sonrasında Türk ordusunun cenazelerini almadan geri çekildiğini duyuruyordu. Aynı zamanda bu çatışmalarda yoğun bir şekilde tekniğin kullanılmasının yanı sıra, napalm vb kimyasal silahların-bombaların da kullanıldığı belirtiliyordu.

Yine Nisan ayında farklı çatışma ve eylem haberleri Dersim’e bağlı Aliboğaz’ından geliyordu. 14 Nisan’da bu alanlara yönelik on binin üzerinde askerin katıldığı bir operasyon başlatan Türk ordusuna, buradaki gerillalar tarafından gelişen farklı eylemler sonucunda toplam 15 asker öldürülüyor ve HPG’nin yaptığı açıklamaya göre de, 20 Nisan’da operasyon sona eriyordu. Yine buradaki çatışmalarda gerillaların birçok askeri malzemeyi de ele geçirdiğini belirtiliyordu.

2007 yılının en etkili eylemlerinden bir tanesini Haziran ayının başlarında, Askürek karakoluna gerçekleştiriyordu HPG gerillaları. HPG’nin bu eyleme yönelik yaptığı açıklamada, 20 askerin öldürüldüğünü ve 20’den fazla askerinde yaralandığını belirtiliyordu. Tam gün ortasında gerillalar tarafından gerçekleştirilen bu eylem ciddi bir şaşkınlığa ve nereye gidiyoruz sorularının artmasına neden olmuştu.

ORAMAR’DAKİ ÇATIŞMALARDA ASKERLER ESİR ALINIYOR

2007 yılının sonbaharında Zagros alanından gelen bir çatışma haberi, ülkenin gündemine oturmuştu. Ortaya çıkan bu çatışmada Türk ordusu ağır bir bedel ödemiş ve ciddi kayıplar vermişti. Bu konu hakkında başta AKP olmak üzere, siyasetinden sanatçısına kadar çok geniş yelpazede kınamalar, lanetlemeler geliştiriliyordu. HPG ise yaşanan çatışmaya ilişkin yaptığı açıklamada, sınırı geçmek isteyen askerlerle, gerillalar arasında şiddetli çatışmaların yaşandığını belirtiyordu. Yaşanan bu şiddetli savaşın ardından ortaya çıkan bilançoyu ise 35 ölü, onlarca yaralı ve 8 askerin esir alınması olarak beyan ediyordu. Bu esir alınan askerler ilk başta, Türk ordusu ve yetkililer tarafından inkar edilmek istenmiş, fakat sonrasında kabul edilmişti.

HPG, esir alınan askerlerin görüntülerini ve röportajlarını yayınlamıştı. Yaklaşık bir ay sonra da Türkiye’den gelen bir heyete bu askerleri teslim etmişti. Zamanın Adalet Bakanı ise bu askerlere ilişkin “Keşke ölselerdi de bu şekilde onları görmeseydim” diyerek, zihniyetinin gerçek fotoğrafını tüm dünyaya göstermekten çekinmemişti.

16 ARALIK 2007 PROPAGANDA AMAÇLI HAVA SALDIRILARI BOŞA ÇIKIYOR

16 Aralık 2007’de Türk Ordusu, Medya Savunma Alanlarına yönelik 50’ye yakın savaş uçağının katıldığı bir saldırı gerçekleştirdi. Gerçekleştirilen hava harekatı Türk Genelkurmayının açıklaması ile abartılarak basına servis ediliyordu. BBC’ye dahi “Türkler Irak’a saldırdı, yüzlerce kişi öldürüldü” başlığı ile yansıyan haber HPG yetkililerinin açıklamasıyla yalanlandı. Dönemin HPG Anakarargah Komutanlarından Dr. Bahoz Erdal katıldığı bir televizyon programında bu saldırıların çok önceden hazırlandığını, Türk Hava Kuvvetleri saldırıya ne kadar hazırlandıysa aynı şekilde Türk basınının da bu saldırı üzerinden özel savaş yürütmek için hazırlandığını ve saldırıda HPG güçlerine ciddi bir zarar gelmediğini açıkladı.

TÜRK ORDUSU GERİLLA KARŞISINDA ÇARESİZ

Bunu takip eden süreçte ise 2008 yılının Şubat ayında, Türkiye Güney Kürdistan’a 28’ci sınır ötesi operasyonunu gerçekleştiriyordu. Operasyon gerçekleştirilirken, Türk Özel Savaş Medyası yaygara koparıyordu. Hürriyet gazetesi haberi, ‘Kara kışta Güneş Doğdu’ Sabah Gazetesi, ‘Yastan Cepheye’ başlığı ile verirken 9 gün süren bu operasyon tarihe ikinci Enver Seferi olarak geçti. Akıbeti ise Sarıkamış Harekatından farklı olmadı. Kara kışta, HPG güçlerinin denetimi altındaki Zap alanına gelen Türk Ordusu yüzlerce kayıp vererek geri döndü. ‘Kara Kışta Güneş Doğdu’ manşetleriyle servis edilen bu operasyon Türk Ordusu’nun büyük yenilgisi ardından günlerce Türkiye kamuoyunda tartışıldı. Ayrıca 2008 yılı içerisinde HPG Anakarargah Komutanlığı tarafından açıklanan yıllık savaş bilançosunda 1328 askerin öldüğü bu çatışmalarda toplam 158 gerillanın şehit düştüğü açıklandı.

YÜZBİNLER HABUR’DA PKKLİLERİ KARŞILADI

2009 yılı yerel seçimlerinde Kürt Özgürlük Hareketi’nin başarısı, bizzat AKP Hükümeti çevrelerince ‘sınıra dayandılar’ tarzı açıklamalar ve tedirginlikler ile karşılandı. Zap Operasyonunda büyük yenilgi alan Türk Ordusu, artık gerilla güçleri karşısında başarı şansları olmadığını anlamıştı. Bu yüzden siyasi manevralar ile günü kurtarmaya çalışma yaklaşımı öne çıktı. Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ‘güzel şeyler olacak’ diyerek ‘Kürt Sorununun’ acil bir şekilde çözülmesi gerektiğini söylemişti. Bunun üzerine, tüm iyi niyetli adımlara olumlu yönde cevap veren PKK, 13 Nisan 2009 tarihinde yaptığı açıklamayla tekrar tek taraflı ateşkes ilan etti. Türkiye toplumunun her kesiminde bu açıklama büyük bir umut yaratsa da AKP hükümeti adeta hızlı bir cevap vererek 14 Nisan 2009 tarihinde ‘KCK Operasyonları’ olarak bilinen siyasi soykırım uygulamalarını devreye koydu. Türkiye toplumu artık, ‘biz PKK yi bitireceğiz’ , ‘baharda bitireceğiz’ tarzı söylemlere inanmıyor. Toplumun her kesimi barışa yoğun bir özlem duyuyordu. Toplumdaki bu talep ve artık Kürt Özgürlük Hareketi’nin ulaştığı boyut devleti ‘Demokratik Açılım’ tartışmalarına mecbur bırakıyordu. 2009 yılının sonunda Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerine, 34 kişi Habur Sınır Kapısından girerek sürece katkı yapmak istediklerini belirttiler. 34 kişi gittikleri her yerde barış elçileri olarak selamlanıyor, kimi zaman gittikleri yerlerde yüzbinler onları karşılıyordu. Bu Türkiye’deki komplocu, statükocu güçleri derinden sarstı. Bu kesimlere büyük bir endişe verdi.

4’ÜNCÜ STRATEJİK MÜCADELE DÖNEMİ

Açılım dönüp dolaşıp, DTP’nin (Demokratik Toplum Partisi) kapatılmasına geldi. Habur’dan giriş yapan ve toplum tarafından barış elçileri olarak karşılanan, 34 kişinin ise mahkemeye çıkarılmaları da gündeme geldi. Mahkemede ‘pişman olduklarını’ söylemeleri gerektiği ve bunun bir prosedür olduğu söylendi. Bu gelişmelerle paralel olarak Kürt Halk Önder Abdullah Öcalan 2010 yılında devletin yaklaşımında bir değişiklik olmasa mayıs ayında çekileceğini sürece müdahil olmayacağını belirtmişti. Bu yaklaşımların devam etmesi durumunda savaşın daha da şiddetleneceği uyarısında bulunmuştu. PKK’nin yeni bir döneme gireceğini belirtmişti. Bu yeni dönemin ismi 4.Stratejik Mücadele Dönemiydi. Bu yeni savaşın hem kent hem de kırsal arasında gerçekleştirileceği belirtiliyordu.

Öcalan’ın ve PKK’nin belirttiği yeni dönemin ilk ipuçlarını 17 Nisan’da gece Samsun’a bağlı Ladik ilçesi merkezindeki eylem çok çarpıcı bir şekilde veriyordu. Bu ilçenin merkezini gece saat 22:00’da basan HPG’li gerillalar, polis aracını hedef almıştı. Gerçekleştirilen bu saldırının ardından HPG’nin yaptığı açıklamaya göre, 2 polis öldürülüyordu. Bu olayın üzerinden on gün geçtikten sonra Giresun’un Şebinkarahisar ilçesinde bu sefer bir başka eylemi HPG geliştiriyordu. Operasyona çıkan askerlere yönelik geliştiği belirtilen bu eylemde; bir Reo tipi ve bir de Dağ Geyiği tipi askeri araç hedef alınıyor ve imha ediliyordu. HPG burada imha olan Reo tipi askeri aracın içinde operasyona giden askerler olduğunu ve buradaki ölü ve yaralıların net sayısını belirleyemediğini duyuruyordu. Ulusal basında HPG’li gerillalar tarafından gerçekleştirilen bu eyleme ilişkin; bir ölü ve bir yaralı diye geçiyordu.

Giderek artan tansiyon ve değerlendirilemeyen bu önemli sürecin ardından 2 Mayıs günü, Nazimiye’de gerillalar karakol basıyordu. Çok yoğun tartışmalara neden olan bu gelişmeleri, birçok çevre kaygıyla izliyordu. Dersim’in Nazimiye ilçesine bağlı Sarıyayla karakoluna yönelik geliştirilen bu baskın eylemi hakkında HPG, karakolun gerillaların eline geçtiğini ve bir saat boyunca gerillaların elinde kaldığını belirtiyordu. HPG burada 15 askerin öldüğünü ve birçok askeri malzemenin de imha edildiğini açıklıyordu. 31 Mayıs gecesinde ise İskenderun’a bağlı Deniz İkmal komutanlığına yönelik gerillaların eylemi gerçekleşiyordu. Burada askeri araca yönelik geliştirilen yakın saldırıda ise; 7 asker ölüyor ve 11 asker de yaralanıyordu. Bu süreçte genel atmosfer ve yapılan tartışmalar, şiddetinin nedenlerinden ziyade şehir efsaneleri üzerine şekilleniyordu. Özellikle yoğun eylemlerin ve saldırıları, İsrail’e ya da Ergenekon’a bağlayan birçok çevre, bilinçli bir şekilde gerçeği ters yüz etmek için elinden geleni yapıyordu.

19 Haziran’ın ardındaki günün ilk saatlerinde tüm ajanslara şok bir gelişme düşüyor ve Türkiye’de yer yerinden oynuyordu. Kriz üzerine kriz toplantısı yapan AKP hükümeti ne yapacağını şaşırmış bir halde hiddetiyle hareket ediyordu. HPG’nin kamuoyuna verdiği bilgilere göre ise 19 Haziran gecesi Hakkari’ye bağlı Şemdinli ilçesi kırsalında Konserve tepesi denilen alanda sabaha kadar süren çatışmalarda, tepe gerillaların denetimine geçiyordu. Bu çatışmalarda HPG’nin verdiği bilgilere göre 37 asker öldürülüyor, çok sayıda askeri malzemeye de el konuluyordu. Birçoğu da imha ediliyordu.

Sınırda yaşanan bu eylemin ardından yaklaşık bir ay sonra, sınırda bir diğer kapsamlı eylem haberi de Hakkari’nin Çukurca ilçesine bağlı Hantepe bölgesinden geliyordu. Burada da askerlere yönelik gerillalar tarafından gerçekleştirilen eylemin bilançosu oldukça ağır oluyordu. HPG’nin yaptığı açıklamaya göre, 19 Temmuz’da sabaha karşı saat 02:00’de gerçekleşen eylemde tepede bulunan 50 askerin tümü hedef alınıyordu. Gerçekleştirilen bu eylemde HPG, 31 askerin öldürüldüğünü ve ondan fazla askerin de yaralandığını açıklıyordu. Aynı zamanda bu eylem esnasında da HPG’li gerillalar birçok askeri malzemeye el koyuyordu. Yine gerillalar bu tepede bulunan diğer askeri malzemelerin hepsini de imha ediyordu. Ayrıca HPG Anakarargah komutanlığının 30 Aralık 2010’da açıkladığı bilançoya göre bir yıl içinde 283 asker ölürken, 93 gerilla ise yaşamını yitirmişti.

TÜRK DEVLETİ SAVAŞI KALDIRAMIYOR

Türk Devleti savaşı kaldıramıyor ve ‘Abdullah Öcalan’’ muhatabımız değil derken, İmralı’ya gidiyordu. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, sorunun çözümü için siyasi zeminin daha güçlü kullanılması yönünde çağrıda bulunuyordu. Abdullah Öcalan bu kez diyalogların daha samimi yürümesi için süreci kamuoyuyla paylaşıyordu. Öcalan’ın çağrısına uyan PKK 13 Ağustos 2010 da bir kez daha ateşkes ilan ediyor. Barıştan yana olan tüm güçlerin süreci yakından takip etmesi gerektiğini vurguluyordu.

ATEŞKES 15 HAZİRAN’A KADAR UZUYOR

Araya 12 Eylül referandumun girmesiyle süreç 15 Haziran’a kadar uzuyor. Ancak AKP Hükümeti olumlu yönde hiçbir girişimde bulunmayınca KCK, 28 Şubat 2011 tarihli açıklaması ile AKP’nin çözüm yönünde adım atmayı bir yana bırakalım günden güne Kürt legal siyasetine saldırılarda bulunduğu ve bu ateşkes sürecini kendi çıkarlarına hizmet edecek biçimde kullandığını bu yüzden çatışmasızlık durumunun son bulduğunu açıklıyordu. Ayrıca açıklamada 15 Haziran’dan itibaren Devrimci Halk Savaşı’nın başlayacağı belirtiliyordu.

DEVRİMCİ HALK SAVAŞI

2012 yıllarında, 15 Ağustos 1984’de başlayan mücadele kararlılığı devrimci halk savaşı hamlesiyle doruk noktaya ulaşıyordu. HPG ve YJA-STAR gerilla güçleri, artık yeni dönemin mücadele taktiğini devreye koydu. Gerillaya özgü ‘vur kal taktiğini’ geniş alanları ve şehirlerarası yolları kontrol altına alma taktiğiyle birleştiren, gerilla güçleri, birçok yerde Türk Ordusu’nu kuşatma altına aldı. Başta Şemzinan, Beytüşebab, Çele’yi kuşatma altına alan HPG ve YJA STAR güçleri Türk Ordusu’na ağır darbe vurdu. Tüm ikmal yollarının kesilmesiyle Türk Ordusu’na ait bazı karakollarla bağlantı kesildi. Yaşananlar AKP Hükümeti’nin tüm saklama çabalarına rağmen yabancı basına ve Türk basınına da yansıdı. Milliyet Gazetesi haberi şu şekilde verdi: ‘PKK Çukurca’da 3 Koldan Saldırdı’(6 Ağustos 2012). HPG yetkilileri ise yaptıkları açıklamalarla gün gün kamuoyunu bildirdikleri ‘devrimci operasyonlarda’ Türk Ordusundan temizlenen alanlar günlerce HPG ve YJA STAR gerillalarının elinde kaldı. Türk Ordusu’nun ise kullandığı ileri teknolojiye rağmen gerilla karşısında başarılı olamayacağı ortaya çıktı. Ayrıca HPG Basın İrtibat Merkezi’nin yaptığı 3 Aralık 2013 tarihli 2012 yılı savaş bilançosuna göre, 2012 yılı içerisinde HPG güçleri tarafından yapılan eylemlerde 2221 askerin öldüğü netleştirilirken, 314 gerillanın ise yaşamını yitirdiği açıklandı.

19 TEMMUZ ROJAVA ÖZGÜRLÜK DEVRİMİ

PKK, silahlı mücadeleye başladığı ilk günden bu yana hem açıktan düşmanlık yapanlar tarafından hem de kendini dost gösteren güçler tarafından silahsız, pasif bir çizgiye çekilmeye çalışındı. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan her zaman ısrarla Ortadoğu gibi bir coğrafyada özsavunmanın gerekliliğini vurguladı. PKK’nin 15 Ağustos 1984’te başlayan silahlı mücadele kararlılığı ve 1 Haziran 2004’te, iç ve dış bazı güçlerin tüm baskılamalarına karşı, alınan ‘mücadeleye devam kararı, 19 Temmuz 2012’de Kobanê’de meyvesini vermişti. 19 Temmuz 2012’de Kobanê yönetimi Kürt güçlerinin eline geçti. Sonrasında da kısa süre içinde Afrin ve Cizre’den de işgalci Suriye ordusu kovuldu. Suriye’de yaşanan ve Abdullah Öcalan tarafından daha önceden haberi verilmiş olan ‘üçüncü dünya savaşı’nda hegemonik güçler karşısında alternatif bir güç olarak demokratik, çoğulcu bir yaklaşımla ortaya çıkan Rojava Özgürlük Devrimi, Ortadoğu’da Kürt halkını temel bir aktör haline getirmiştir. DAİŞ gibi insanlık dışı bir oluşuma karşı duruş sergileyen, savaşıp da kazanabilen tek güç olan Rojava Devrimi ve askeri güçleri YPG, başta Türk Devleti olmak üzere tüm sömürgeci güçler için bir tehdit haline gelmişti.

TÜRK DEVLETİ KÜRTLERİN ARTIK BÖLGEDE ÖNEMLİ BİR AKTÖR OLDUĞUNU ANLIYOR

28 Aralık 2012 tarihinde Erdoğan katıldığı bir televizyon programında, Kürt Sorununun çözümü için İmralı’da Öcalan ile görüşmeler yapıldığını kamuoyuna açıklıyordu. Sonrasında karşılıklı olarak bazı adımların atılması kararlaştırılıyordu. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın, çağrısı üzerine resmi olarak PKK 25 Nisan 2013’te Kuzey Kürdistan’daki güçlerini Medya Savunma Alanlarına çekeceğini duyurdu. Kürt Özgürlük Hareketi’nin tüm iyi niyet gösterilerine rağmen ve hareketin tüm örgütlerinin üzerine düşen görevleri yerine getirip, adımları atmasına rağmen, AKP Hükümeti herhangi bir adım atmadı. Aksine Kuzey Kürdistan’da karakol ve baraj yapımlarına devam etti.

‘’Dolmabahçe Mutabakatı’’ denilen ve her iki tarafın da kamuoyu önünde atacakları adımları netleştirdikleri mutabakat gerçekleşti. Ancak mutabakatın hemen akabinde, Erdoğan bizzat kendi baş danışmanı Yalçın Akdoğan, tarafından imzalanan mutabakatı reddetti. Erdoğan, tüm dünyanın gözleri önünde DAİŞ çetelerini destekleyerek, adeta ‘’çözüm’’ şansını heba etti. Daha o zamandan itibaren sürekli gündeme getirdiği başkanlık sisteminin, Kürt Özgürlük Hareketi olduğu sürece, sözde gerçekleşse de fiili olarak gerçekleşemeyeceğini bildiği için Erdoğan, daha o zamandan savaş ve provokasyon kararı almış hazırlıklar yapmıştı.

Sadece bir süreliğine savaşın Türkiye’ye yansımasını istemeyen, Erdoğan savaşı DAİŞ eliyle bir vekalet savaşı olarak, yürüttü. Bizzat Erdoğan’ın talimatıyla, Kobanê’ye saldıran DAİŞ çeteleri, Kobanê’de YPG savaşçılarını aşamazken, Erdoğan DAİŞ çetelerinin ilerlediği her metrede keyiflenerek; ‘Kobanê düştü düşecek’, ‘Kobanê, diye bir yer yoktur orası Ayn-ul Arap’tır’ gibi hassas söylemlerle adeta Kürt Halkını ve demokrasiden yana güçleri ‘’süreci bozan’’ taraf olarak lanse etmek için tahrik etmeye çabalıyordu.

DAİŞ VE ERDOĞAN İLİŞKİSİ

Bir başka önemli olayda DAİŞ ve Erdoğan’ın ilişkisi İMC TV canlı yayınına şans eseri yansıyordu. Ceylanpınar sınırında Kobane’de ki olayları takip eden İMC TV kamerasına Kobanê tarafından gelen DAİŞ çeteleri ve sınırdaki Türk Askerlerinin yakınlığı takılıyordu. Tüm bu gelişmeler üzerine 7-8-9-10 Ekim’de Erdoğan’ın bu tutumu Kürt halkı ve dostları tarafından serhildanlar ile karşılandı. Tüm Türkiye’ye yayılan olaylarda 40’ın üzerinde insan yaşamını yitirdi.

TÜRK DEVLETİ SÜRECİ BOZMAK İÇİN DAİŞ ELİYLE KATLİAMLAR GERÇEKLEŞTİRDİ

Türkiye Devleti süreci bozmak için Suruç’da Kobanê’ye destek eylemi yapan gençlere yönelik DAİŞ eliyle katliam gerçekleştirmişti. Çok sayıda gencin yaşamını yitirdiği bu olay sonrasında Ceylanpınar’da 2 polis öldürülmüştü. Saldırıyı HPG üstlenmemesine rağmen, gerçekleşen bu saldırı HPG’ye mal edilerek 24 Temmuz 2015 tarihinde Türkiye Devleti’nin tarihinde ki en büyük hava harekatı Medya Savunma Alanlarına yönelik gerçekleştirildi. Gerçekleşen bu saldırıların kapsamına rağmen, HPG tarafından yapılan açıklamada saldırıda 9 gerillanın yaşamını yitirdiği belirtildi.

ERDOĞAN’IN TEK ADAM OLMA HEVESİ SAVAŞA NEDEN OLDU

24 Temmuz’dan sonraki süreçte Erdoğan, adeta Türkiye kamuoyunu tehdit edercesine katıldığı bir programda, başkan olmadığı takdirde, Türkiye’yi bir savaşın beklediğini söyleyerek tüm Türkiye toplumunu tehdit etmişti. Erdoğan, ‘tek adam’ olması önünde ki engelin Kürt Özgürlük Hareketi olduğunu açıkça medyada birçok kez dile getirdi.

TÜRK ORDUSU AĞIR KAYIPLAR VERDİ

2015 yılında artık Türkiye’de rejim değişikliğine gidiliyordu. Erdoğan’ın yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerini tek elde toplamasıyla beraber Türkiye’deki rejime ‘Erdoğan rejimi’ ya da ‘tek adam rejimi deniliyor. Kuzey Kürdistan’da bu faşizan rejim kabul edilmiyor ve Kuzey Kürdistan’da 10 Ağustos 2015 tarihinde Şırnak Halk Meclisi’nin “Demokratik Öz Yönetim” ilanın ardından peş peşe birçok ilde Demokratik Özerklik ilan ediliyor. Erdoğan ve onun o dönem ki başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun talimatıyla JÖH, PÖH ve Türk Ordusu, Demokratik Özerkliğin ilan edildiği kentlerde Kürt halkına karşı ‘soykırım’ girişimde bulunmuştu. Kürt halkı ise bu faşizan saldırılara karşı kentlerini kendi öz güçleri ile savunma kararı aldı. YPS(Sivil Savunma Birlikleri) ilan edildi. Birçok ilde çıkan çatışmalarda Türk Ordusu ,YPS karşısında ağır kayıplar verdi. YPS’nin yaptığı açıklamaya göre Türk Ordusu bir yıl içinde toplam 2218 kayıp verirken 457 zırhlı araç ise YPS güçleri tarafından imha edildi. Türk medyası Temmuz 2015’ten Mayıs 2016’ya kadar 7600 PKK’linin öldürüldüğünü iddia etmişti. 20 Haziran 2016 tarihinde yayınlanan bir programda konuşan Halk Savunma Merkez Karargah Komutanı Murat Karayılan, bu iddiaların doğru olmadığını; 24 Temmuz 2015’ten 31 Mayıs 2016’ya kadar ki 10 aylık süre zarfında, HPG ve YJA STAR güçleri tarafından 973 eylem gerçekleştirildiğini bu eylemlerde 2345 asker ve polisin öldürüldüğünü, bunlardan 13’ünün yüksek rütbeli subay olduğunu, ayrıca bu 10 aylık süre zarfında toplam, 345 gerillanın da şehit düştüğünü kamuoyuyla paylaştı.

1 HAZİRAN 2017’YE GİRERKEN

15 Ağustos 1984’te Kenan Evren’nin darbe rejimine karşı, insanüstü bir kararlılık ile beraber Komutan Agit(Mahsum Korkmaz) tarafından atılan ilk kurşunla başlayan ve yakından incelendiğinde başta Kürdistan olmak üzere Ortadoğu’da bir çok gelişmeye yol açan Kürt gerillasının mücadelesi; 1 Haziran 2004’te AKP Hükümeti’nin yeşil faşizmine karşı verilen silahlı mücadele kararıyla devam etmiştir.

Bugün 1 Haziran 2004 Hamlesi’nin 13. yılına girerken, 1980’de ‘yok’ denilen bir halk bugün Ortadoğu’da ki en önemli aktör olarak sahnede durmaktadır. Tüm Ortadoğu’ya adeta gericilik tohumları saçan DAİŞ ve Erdoğan faşizminin karşısındaki tek engel Kürt Özgürlük Hareketi ve gerillasıdır.

1 Haziran 2017’diye girerken, QSD, YPG ve YPJ güçleri DAİŞ’in merkezi Rakka’ya ilerlemektedir. HPG ve YJA-STAR güçleri ise 1 Haziran 2004’te ki kararlılıklarıyla 1 Haziran 2017’de de Erdoğan faşizmine karşı savaşmaya devam etmektedir.