Cizre'deki suç duyuruları takipsizlikle sonuçlandı

Cizre’deki öz yönetim direnişlerinde, direniş bodrumlarında katledilen 34 kişi ile ilgili tek tek yapılan suç duyuruları, “Olayda hukuka uygun gerekçeler mevcut" denilerek takipsizlikle sonuçlandı.

Şırnak’ın Cizre ilçesinde 14 Aralık 2015 ile 2 Mart 2016 tarihleri arasındaki öz yönetim direnişlerinde 3 ayrı binadaki direniş bodrumlarında katledilen 150’ye yakın kişi için Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı’na yapılan suç duyuruları takipsizlikle sonuçlanıyor. Yakınlarını kaybeden ailelerin Özgürlükçü Hukukçular Platformu’na (ÖHP) bağlı avukatlar aracılığıyla yaptığı suç duyurularına verilen takipsizlik gerekçeleri ise aynı.

Cumhuriyet Başsavcılığı, şu ana kadar 34 suç duyurusu hakkında takipsizlik kararı vererek, yaşamını yitirenlerin “örgüt üyesi" olduğunu ileri sürdü. Savcılık, takipsizlik kararını, “olayda hukuka uygun sebeplerin mevcut olduğu anlaşıldığı" gerekçesine bağladı. Kararlarda, operasyona katılan güvenlik güçlerinin Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 25. maddesinde düzenlenen “meşru müdafaa” temelinde hareket ettikleri kaydedildi. Savcılık, öldürenlerin çoğunun vücut bütünlüğünün kalmaması ve çoğunun cenazelerinin halen bulunmamasına rağmen “meşru müdafaa” sınırının aşıldığına dair herhangi bir delil tespit edilmediğini belirtti.

Aileler adına takipsizlik kararlarına itiraz eden ÖHP’li avukatlar ise, hükümetin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) nezdindeki yükümlülüklerine aykırı hareket ettiğini vurguladı. Aileler adına başvuru yapan avukatlardan Nevroz Uysal, takip ettikleri 110 dosyanın olduğunu belirtti. Takipsizlik verilen dosyaların hepsinin aynı gerekçelere sahip olduğunu ifade eden Uysal, savcılığın gizli tanıklar dışında elinde herhangi bir delil bulunmadığını dile getirdi. Türkiye'nin bu olaydan sorunsuz bir şekilde çıkması için gizli tanık ifadeleri ile öldürülen her yaş ve her cinsten insanın “terörist” olarak gösterildiğini belirten Uysal, dosyalardaki çelişkilere dikkat çekti.

Dosyalarda ölüm anının nasıl gerçekleştiğinin yazılmadığını ifade eden Uysal, "Ses kayıtları, telsiz konuşmaları ve zırhlı araç görüntüleri dosyalarda bulunmuyor. Olay yerinde sağlıklı bir inceleme yapılmamış. Savcılığın cenazeleri bulduğu yer ile ailelerin verdiği bilgiler birbiri ile uyumlu değil. Öldürenlerin elbiseleri çıkarılmış ne inceleniyor ne de ailelere teslim edilmiyor" dedi.

Ölümleri “meşru müdafaa” temelinde göstermenin doğru olmadığını söyleyen Uysal, kararlarda yer alan “orantılı güç kullanıldı” ibaresi hakkında şunları söyledi: “Orada çıkan yangınlar güvenlik güçlerinin attığı toplar neticesinde mi oldu? Yoksa farklı durumlar mı var? Gözle görülen yangın neden söndürülmedi? Savcılık, bu yangınlar hakkında neden bir açıklama yapmadı? Orantısız güç ile yargılamanın önüne geçilmiştir. Buradaki tüm insanların yaşam hakkı ihlal edilmiştir. Oysa devletin yegane görevi vatandaşını korumaktır. 'Örgüt üyesi' olsa dahi, devlet o kişiyi sağ yakalamaya çalışmalıdır. Orantılı güç ise neden bir insan bile yaralı yakalanmadı? Neden cenazelerde onlarca kurşun girişi var? Eğer orantılı güç kullanılmışsa bu kadar ölüm ve yıkım nasıl olur?”

Savcıların en temel görevinin öldürülmelere "kılıf uydurma" olduğuna dikkat çeken Uysal, "Mağdur insanların hepsi şu an şüpheli gibi gösteriliyor. Üzerinde gizli tanık ifadesi dahi olmayanlar sırf kentte oldukları için 'terörist' olarak görülüyor" dedi. Özgürlükçü Hukukçular Derneği (ÖHD) ve Mezopotamya Hukukçular Derneği (MHD) Kanun Hükmünde Kararnamelerle kapatılmadan AİHM'e yapılan başvuruların olduğunu belirten Uysal, "AİHM bunları türlerine göre ayırdı. AİHM'in dosyalara müdahillik talebi kabul edildi. Türkiye geç de olsa mahkemenin sorularına kendine göre cevap verdi. Ancak bu cevap yeterli değildir. Biz şu an Türkiye'nin cevabına ilişkin itirazımızı hazırlıyoruz" bilgilerini paylaştı.