Cizreliler helikopter düşürülünce ne hissetti?

 Cizre'de yakınlarını kaybeden İ.S., Türk askerinin helikopteri düşünce vahşet günlerini hatırladığını söyledi.

Cizre’deki öz yönetim direnişinde yakınlarını kaybeden genç anne İ.S., Şırnak'ın Uludere ilçesine bağlı (Sêgirk) Şenoba beldesinde 23'üncü Jandarma Sınır Tümen Komutanlığına ait helikopterin gerillalar tarafından düşürülmesinin ve en az 13 askerin ölmesinin ardından ANF’ye konuştu.

İ. S., helikopterin düşmesinin ardından hissettiklerini, Cizre'de karşılaştığı bir tabloyu anımsatarak, şöyle açıkladı:

‘’Televizyonda haberleri izleyince, ‘ilahi adalet’ dedim ve Allah'ın adaletine olan inancım bir daha çelikleşti. Bundan bir yıl önce Cizre bodrumlarında yakılan cesetlerden 20 tanesi DNA testi için Antep Adli Tıp kurumuna getirilmişti, DNA test sonuçlarından sonra sayısı 20 olan cesetlerden 22 tane ceset çıkmıştı. Bir kaç gün sonra aileler bu cenazelerini almak için adli tıp kurumunun önüne geldiler. Cenazelerin mezarlıkta teslim edileceği söylendi ve biz ailelerle birlikte mezarlığa gittik. Bölgeden çok sayıda ambulans ve aileleri yalnız bırakmayan duyarlı yurtsever insanlar da yanlarında gelmişlerdi. Yanılmıyorsam kadın cesedi sayısı 4 idi, geriye kalanlar erkek cesetleriydi. Ağıtlar, zılgıtlar ve beddua sesleri arasında bir köşede durmuş seyrediyordum, tabii öyle bir ortamda bir insan ne kadar durabilir ağlayıp haykırmadan? Zaman zaman gözyaşlarımı tutamıyordum fakat hemen tekrar gözlerimi silip ailelere karşı olan saygıdan dolayı, onların bu büyük acılarına karşı ağlamaya bile utanıyordum.

"Erkek cenazeleri erkekler tarafından tek tek içeriden alınıp bölgesine, iline göre ambulansa konuluyordu. Her bir tabut çıkarıldığında orada bulunan insanlar hep birlikte ayağa kalkıp saygı duruşuna geçiyordu. Erkek cesetleri bittikten sonra bu kez sıra kadın cesetlerini içeriden tabutlara koyup ambulansa taşımaya gelmişti. Ben ve üç kadın arkadaş gönüllü olarak kadın cesetlerini hazırlamak üzere kapıya yaklaştığımızda, bir el bileğimden tuttu. Ona döndüğümde başındaki tülbent ve elbiselerinden anladım ki Siirt’in koçerlerindendir. O anne bana sarılarak: ‘çabuk ol, haftalardır Sakine’mi görmek için yollardayım. Benim Sakinem İzmir Üniversitesi'nde hemşirelik okuyordu. Ben bu nasırlı ellerimle besledim, hemşire, doktor olacaktı. Cizre’de yaralıların olduğunu duyunca, iki haftalığına izin alıp gelmişti, ama öldürüldü. O anne parmaklarını tanrının gözlerine sokarcasına ellerini havaya kaldırdı ve dedi ki: ‘ya rabbim, bizim tankımız, topumuz yok. Biz mazlumuz. Bize bu zulmü reva görenlere bizim yaşadıklarımızın aynısını yaşat, ne gram fazla ne de eksik olsun aynı bizimki kadar olsun. Ben onun elini bileğimden koparıp, yavaşca eline eğilip öpmek istediğimde elini geri çekip benim yüzümü öptü. Elime bir kesk, sor, zer puşi tutuşturarak, 'hadi gir gir’ dedi. ‘Nihayet Sakinem'i göreceğim artık’ dedi.’’

‘MAZLUMUN AHI YERDE KALMADI’

Elimi bıraktı ve içeri girdim. Gördüğüm manzarayı hayatım buyunca unutamam ve sözcüklerle ifade edilemez asla. Yere serilmiş ceset torbaları ve sanki o torbalara kürekle ocaktan kül alıp doldurmuşlarcasına, cesede dair hiçbir emare yoktu. Dördümüz birbirimize baktık ve dönüp cesetlere baktık, söyleyecek söz yoktu. O an benim içimde insanlığa dair ne varsa hepsi ölmüştü. Eğilip ceset torbalarına elimizi attığımızda daha büyük bir dehşetle karşılaştık. Poşetlerden biri yırtıktı ve bir kısım yere döküldü. Yerdeki parçalara baktığımda bir kol parçası olduğunu zannettiğim bir parça dışında, insan vücuduna benzer hiç bir parça yoktu. Bir görevli bana seslendi ‘arkanda eldiven var, eline geçirip sonra topla’ dediğini duysam da aldırış etmeden, o acılı parçalara çıplak elimle dokunarak aldım ve diğer parçaların yanına koydum. Her bir poşette bulunan küçük bir kağıt parçasında isimler yazılmıştı. Cesetleri tek tek alıp tabutlara koyduğumuzda o annenin verdiği puşiyi de tabuta sererek tabutu omuzladık kapıya kadar. Kapıda bekleyen kalabalık tabutları omuzlarımızdan aldı. Kapıda bekleyen o el tekrar bileğimden tuttu ve ‘gördün mü? Sakinem'i gördün mü? Ben de görebilecek miyim? Son bir kez bana da gösterecekler mi?’ diye sessizce kendi kendine söylendi. Haftalardır kızının cesedini görebilme aşkıyla yanıp tutuşan, yüreği yangın yerine dönmüş o annenin yüzüne bir kez daha bakamadım ve kafamı yere eğdim. Kendi içimden ‘Allah'ım bu insanların ahını yerde bırakma' dedim. İşte bugün haberlerde bu olayı ve bu olayın görüntülerini görünce o acı günü hatırladım.’’