Demografyayla oynamak soykırım yöntemidir

BM’nin dikkat çektiği demografik yapıyla oynama bir soykırım suçudur. Dolayısıyla sıradan yaklaşılamaz. Bu uygulamalar normalleştirilemez.

Birleşmiş Milletler, Türkiye’nin Kürdistan’da demografik yapıyı değiştirdiğine dair bir rapor hazırlamıştır. Bu olumlu, ama geç kalmış bir rapordur. Demografik yapıyı, yani nüfusu değiştirmek bir soykırım suçudur. Türk devleti cumhuriyetin kuruluşundan bu yana bu soykırım suçunu sistematik olarak işlemektedir. 1926 tarihli Şark Islahat Planı tamamen demografik yapıyı, yani nüfus birleşimini değiştirmeyi hedefleyen bir plandır. Sadece bu plan ve sonrası uygulamalar bile Türk devletini Kürtleri soykırıma uğratmakta İnsan Hakları Mahkemesi sandalyesine oturtabilir.

Şark Islahat Planı hem fiziki hem de kültürel soykırımı hedeflemektedir. Demografik yapıyı değiştirmek fiziki soykırımın bir yöntemidir. Yaşadığı topraklardan bir halkı sürgün etmek ya da başka toplulukları oraya getirerek nüfus oranlarını değiştirmek demografik yapıyla oynamaktır. Türkiye Cumhuriyeti 95 yıldır hem sürgün, zoraki göç hem de farklı toplulukları Kürdistan’a yerleştirerek demografik yapıyı değiştirmiştir.

Birleşmiş Milletler Türkiye’nin son yıllarda Kürdistan’daki demografik yapıyı bozduğunu söylemektedir. Birleşmiş Milletler 1923 yılından bu yana Kürdistan’da Kürt, Türk ve Arap nüfusu oranlarını il il incelerse Kürdistan’ın nasıl Kürtsüzleştirildiğini çok iyi görür. Özellikle Fırat’ın batısındaki Kürt şehirlerinden Kürtler birçok yoldan göçertilmiş, nüfus oranı bozulan bu şehirler Kürtlerden arındırılmıştır. Maraş’taki Kürt nüfusu Türkiye’nin metropollerine ve dünyanın dört tarafına dağılmıştır. Öyle ki, İsviçre’de Pazarcık mı büyük, Türkiye mi büyük esprisinin yapılmasına yol açmıştır. Şu anda Pazarcıklılar, Elbistanlılar, Afşinliler Kanada’dan Güney Afrika’ya, Japonya ve Avusturalya’ya kadar dağılmışlardır. 1978 Maraş katliamından önce Maraş şehir merkezinin üçte biri kadarı Kürt nüfusundan oluşuyordu. Maraş katliamıyla birlikte tüm Kürtler şehir içinden zorla çıkarılmışken; ilçe, kasaba ve köylerdeki Kürtler de yurtlarını terk etmişlerdir. Maraş’ın Kürt köyleri insansızlaştırılmıştır. Hiç kimse ekonomik nedenlerle bu durumu izah edemez. Çünkü Türk köylerinin nüfusu sürekli artarken Kürt köyleri boşalmıştır. Bu, demografik yapının değişmesidir, soykırımdır.

Sivas, Malatya, Antep, Erzincan’dan da Kürtler zoraki göçe tabi tutulmuşlardır. Asker ve polis baskısı eşliğinde ekonomik, sosyal, kültürel politikalar sonucu bu şehirler Kürt şehirleri olma özelliklerini yitirmişlerdir. Çoğunluğu Kürt olan Sivas, Malatya, Antep ve Erzincan’da Kürt nüfusu azalmıştır. Sadece Antep’in içine 1990’lı yıllarla birlikte Siirt, Hakkari, Urfa ve başka illerden Kürtler gelmiş olsa da yurt olma gerçeğini ifade eden köylerde Kürt nüfusu seyreltilmiştir. Adıyaman’da hala Kürt nüfusu çoğunlukta olsa da Kürtler buradan da göçe zorlanarak demografik yapının değişmesi hedeflenmektedir. Fırat’ın batısı için yürütülen soykırım amaçlı özel savaş politikalarıyla demografik yapı köklü değişikliğe uğratılmış, buraları büyük oranda Kürtlerin yurdu olmaktan çıkarılmıştır.

Fırat’ın batısı üzerinde böyle politika izlenirken, Fırat’ın kuzeyi ve serhat olarak ifade edilen Erzurum, Kars, Ağrı, Bitlis ve Muş üzerinde de demografik yapıyı değiştiren politikalar izlenmiştir. İstanbul’a göç eden illerin başında Kars gelmektedir. Kars’ın Türkleri göç etmezken Kürtlerin göç etmesi sistematik çok yönlü politikaların sonucudur. Serhat’ın diğer illerinden de Kürt nüfusu yoğun olarak Türkiye metropolleri ya da Avrupa’ya gitmiştir. Cumhuriyet tarihinde Kürtlerin yaşadığı illerdeki nüfus hareketleri kapsamlı incelendiğinde demografyanın değiştirilmesinin bir soykırım yöntemi olarak yaygın kullanıldığı görülür.

Kürtler Kürdistan’dan göçertilirken dışarıdan Kürt olmayan toplulukların Kürdistan’a yerleştirilmesi de bir soykırım yöntemi, aracı olarak yaygın biçimde kullanılmıştır. Türkiye dışından getirilen Türkler kendi dil ve kültürlerine uygun topluluklar içine yerleştirilmek yerine, Kürtlerin içine yerleştirilmesi bilinçli bir soykırım politikası ve uygulanmasıdır. Her topluluk kendi dil ve kültürünün olduğu yerde daha sağlıklı ve moralli bir yaşama kavuşur. Türkiye dışından getirilen Türkler ya da başka topluluklar Türkiye’nin her yerine yerleştirilebilecekken neden getirilip Kürdistan’a yerleştiriliyorlar? Neden böyle sistematik bir yerleştirme politikası izleniyor? Bunun dış dünya tarafından da BM gibi kurumlar tarafından da demokratik güçler tarafından da çok iyi kavranması gerekir. Kuşkusuz en başta da Kürtlerin bu durumu anlayıp bilince çıkarması ve bir tutum sahibi olması gerekir.

AKP iktidarı zamanında da dışardan topluluklar getirilip Kürdistan’a yerleştirme politikası sürmüştür. Sadece bu politika ve uygulamalar bile AKP’nin Kürt düşmanı politikasını ortaya koyar. AKP de Kürtleri soykırıma uğratma politikasını ısrarla sürdürmektedir. Bu nedenle dışarıdan getirilen birçok topluluk Kürdistan’a yerleştirilerek demografik yapı bozulmaktadır. AKP, Türkiye tarihinde hiçbir iktidarın dillendirmediği kadar tek millet, tek vatan söylemini dillendirmektedir. Bunun da soykırım zihniyeti olduğu açıktır. Zaten tüm uygulamalar da soykırım politikası, yöntemi ve araçları biçiminde karşımıza çıkmaktadır. AKP iktidarı şimdiye kadar örtülü ifade edilen soykırım politikasını tek tek tek diyerek legal ve açık hale getirmiştir. Böylece soykırım zihniyeti sadece devlet zihniyeti değil toplum zihniyeti haline getirilmektedir. Kuşkusuz önceleri de eğitimler ve uygulamalar yoluyla soykırım zihniyeti bir toplumsal zihniyet haline getirilmeye çalışılmıştır. Ancak hiçbir dönemde bugünkü kadar açık ve pervasız yapılmamıştır.

AKP iktidarı Suriye’den Arapları Türkiye’ye çekerken iki amaç gütmüştür. Birincisi, Suriye sahasında etkili olma ve Rojava Devrimini boğmak olurken, ikincisi de, Suriye’den çektiği Arapları Kürdistan’a yerleştirerek demografik yapıyı değiştirme amaçlıdır. Urfa, Mardin, Antep, Adıyaman ve Maraş’a Arapların yerleştirilmesi kesinlikle soykırım amaçlıdır. Şu anda Urfa’nın birçok yerinde Arap mültecilerin yerleştirilmesi sürmektedir. Sadece Urfa’ya değil Kürdistan’ın diğer illerine de Arapları yerleştirip nüfus oranı Kürtlerin aleyhine bozulmak istenmektedir.

AKP iktidarının Alevi Kürtlerin bulunduğu yerlere Sünni Arapları yerleştirmesi 1978 Maraş katliamı sonrası Maraş’ı Kürtsüzleştirme politikasının devamı olmaktadır. Arap nüfusunu Sünnilerin olduğu başka yerlere yerleştirme yerine Maraş’ta Alevi Kürtlerin bulunduğu yerlere yerleştirmesi bilinçlidir. Nüfusu seyrelmiş Kürt köylerinin içine yirmi binden fazla Arap nüfusunun yerleştirilmesi, buraların Kürt karakterini ortadan kaldırma amaçlıdır. Bu da Şark Islahat Planından bu yana sürdürülen politikanın güncelleştirilmesidir.

Kürdistan’da genel olarak soykırım politikası yürütülmektedir. Bu açıdan Kürdistan’a başka toplulukların yerleştirilmesi bir soykırım saldırısıdır. Kürtlerin üzerinde sistematik bir soykırım politikası yürütülmeseydi sınırlı düzeyde yerleştirilmeler belki bir soykırım uygulaması olarak görülmezdi. Ancak Kürtler üzerinde soykırımı hedefleyen bu tür yerleştirmeler ve nüfus oranlarıyla oynama normal olarak görülemez. Bu açıdan soykırım politikası ve saldırılarına karşı nasıl mücadele ediliyorsa bu yerleştirmelere karşı da mücadele edilmelidir. Bu yerleştirilmelere karşı mücadele etmek, bu tür yerleştirmelere izin vermemek soykırım kıskacında olan Kürtlerin en meşru hakkıdır. Kürdistan’a dışarıdan getirilip yerleştirmeler masum olarak görülemez. En başta da yerleşimciler bu politikaya karşı çıkmalı; soykırım politikalarına alet olmamalıdırlar.

Kürtler, şehirlerine, mahallelerine Türk, Arap ya da başka toplulukların yerleştirilmesini kabul etmemelidirler. Tüm Kürtler nüfus oranının değiştirilmesine sert tutum almalıdırlar. Kürdistan’a dışarıdan gelenlerin yerleştirilmesine karşı olduklarını ortaya koymalı, hatta çok yönlü direniş ve mücadele ile yerleşmeleri engellemeli, yerleşenleri de ilçelerinden, mahallelerinden çıkarmalıdırlar. Bu tutum ve mücadele Kürtlerin en doğal hakkıdır. Kürdistan’da bu yolla soykırım politikalarını yürütmek ve Kürtleri bulundukları topraklardan bu tür yerleştirmelerle göçertmek kabul edilemez. Kürtleri soykırıma uğratmak için nüfus oranını azaltmaya yönelik bu tür uygulamalara kesinlikle karşı çıkılması ve direnilmesi gerekir. Çünkü bu tür yerleştirmeler en az katliamlar ve Kürtleri topraklarından sürgün etmek kadar soykırım uygulamasıdır. Bu nedenle Kürtler neden yerleşimcilere karşı çıkıyor ve bunları kabul etmiyor denilemez.

Yüzyıl önce ya da daha önce bu topraklarda var olan diğer toplulukların durumu farklıdır. Kürdistan onların da vatanıdır. Onlar da Kürdistan’ın sahipleridir. Ancak cumhuriyet tarihinde Kürtleri soykırıma uğratma amaçlı demografik yapıyı bozma uygulamaları kesinlikle meşru değildir, bunlar suç pratiğidir. Bu amaçla Kürdistan’a yerleştirilenlerin çıkarılmasını isteme Kürtlerin hakkıdır. Bunlar yüzyıllar boyu Kürtlerle birlikte yaşayıp Kürdistan’ı ortak vatan yapan topluluklar gibi ele alınamaz. Dolayısıyla sistematik soykırım politikaları amacıyla Kürdistan’a yerleştirilen toplulukların kovulmaları Kürtlerin en doğal var olma hakkıdır.

BM de Kürdistan’da bir soykırım politikasının yürütüldüğünü kabul etmiştir. Demografik yapıyla oynandığının söylenmesi soykırım suçu işlendiğinin ortaya konulmasıdır. Demokratik siyasi güçler, sivil toplum örgütleri, hukukçular ve bir bütün olarak Kürt halkı BM’nin de açıkça ortaya koyduğu nüfus oranını değiştirme politikasına karşı bir mücadele kampanyası başlatmalıdırlar. AKP iktidarının işlediği insanlık suçları uluslararası kurumlara taşınmalı, bir hukuk mücadelesi verilmelidir. AKP iktidarının bu gerçeği yoğunca teşhir edilmelidir. AKP iktidarının soykırımcı karakteri yapılan uygulamalarla ortaya konulmalıdır. Son iki yılda Kürt şehirlerinin yıkılmasının bir nedeninin de demografik yapıyı değiştirme olduğu görülmüştür. Sadece yıkılan şehirlere ve Urfa gibi bölgelere değil, Van başta olmak üzere Serhat’ın birçok iline de dışardan getirilen topluluklar yerleştirilmektedir. Bu topluluklar da en az bu toplulukları yerleştirenler kadar suçludurlar. AKP iktidarına neden Türkiye’de her yere yerleştirme imkanı varken mülteciler ya da dışarıdan getirilenler Kürdistan’a yerleştiriliyor sorusunun sorulması ve cevabının alınması gerekiyor.

BM’nin dikkat çektiği demografik yapıyla oynama bir soykırım suçudur. Dolayısıyla sıradan yaklaşılamaz. Bu uygulamalar normalleştirilemez. Bu açıdan tüm Kürt halkı, demokrasi güçleri ve sivil toplum örgütleri bir araya gelerek Kürdistan’a yerleştirilenleri çıkarma kampanyası başlatmalıdırlar. Kürtler demografik yapının bozulması temelinde göz göre göre soykırım bıçağının altına yatamazlar. Mutlaka bu politikaya karşı bir direniş kampanyası başlatılmalıdır. Yerleşimciler de sosyal tecritle baskı altına alınmalıdır. Siyasal baskı uygulanmalıdır. Kürdistan’a dışarıdan getirilip yerleştirilmeleri normal görmek, normalleştirmek, göz yummak, sessiz kalmak soykırım politikasına boyun eğmektir. Bu açıdan bu politika ve uygulamalar tüm Kürtlerin ve demokratik güçlerin gündemi olmalıdır.

Kürt halkı AKP’nin bu soykırımcı karakterini görmeli ve tutum almalıdır. AKP’ye oy veren Kürtler de bu uygulamaların ne olduğunu görmeli ve AKP’ye tutum almalıdır. Artık bu uygulamalara tutum alma ve mücadele etme zamanı gelmiştir.

BM raporu da tüm uluslararası kurumlarda gündeme getirilmeli ve AKP’yi soykırım suçu sandalyesine oturtma çalışması yapılmalıdır.

Kaynak: Yeni Özgür Politika