‘Demokratik Federasyon ile kendi geleceğimizi şekillendirelim’

Kuzey Suriye Federasyonu Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Foza Yusuf halklara bir daha hiçbir mezhep ve etnik savaşa alet olmama, demokratik ulus ve demokratik federasyon projeleri için çalışarak kendi geleceğini sahiplenme çağrısında bulundu.

Kuzey Suriye Federasyonu Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Foza Yusuf, Özerk Gündem Programında bölgede gelişen yeni süreci ve riskleri değerlendirdi. Yusuf, halklara bir daha hiçbir mezhep ve etnik savaşa alet olmama, demokratik ulus ve demokratik federasyon projeleri için çalışarak kendi geleceğini sahiplenme çağrısında bulundu.

Foza Yusuf, Suriye ile Irak arasındaki sınırların, aynı zamanda Irak ve Ürdün, Suriye ve Ürdün arasındaki sınırların şu an kavgaların ya da savaşın merkezi durumuna geldiğini belirterek “Dolayısıyla herkes şu an ‘Kim daha erken davranıp bu alanları kontrol edecek’ şeklinde bir arayış içerisindedir” diye konuştu.

İran ve Amerika arasında var olan gerginlik ve karşılıklı bloklaşmanın daha farklı bir boyuta da sıçrayıp büyük bir savaşa da yol açabileceğini ifade eden Foza Yusuf “Şu an biraz daha fazla açıklama ve şantajlarla dolaylı bir biçimde soğuk savaş var. Ama bu her an farklı bir sürece girebilir. Fakat tehlikelidir. Bu durumu düşündüğümüzde bunun etkileri sadece İran’la Amerika arasında kalmaz. Bütün bölgeyi kapsayacak bir süreç başlar” dedi.

Foza Yusuf, Rusya’nın Suriye politikasında Kürtlere hem de Türklere yaklaşımının dönemsel ve taktiksel olduğunu dile getirerek şunları söyledi: “Şimdi artık bu açığa çıkmış ve birkaç sefer daha tekrarlandı. Bence bunu artık çok söylemenin de hiçbir sakıncası yoktur. Rusya’nın politikası şudur. Türkiye’ye ‘Eğer sen benim istediğimi yapmazsan bak ben Kürtlerle anlaşırım’ diyor. Kürtlere de diyor ki ‘Bakın benim istediğim gibi yaklaşmaz ve politika belirlemezseniz ben Türkiye’yle birlikte size yönelirim.’ Yani bu çifte standartlı bir yaklaşım ve bu Rusya’yı da güçlendirmiyor.”

Newschannel’da yayınlanmaya başlayan Özerk Gündem Programına katılan Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Foza Yusuf Suriye’deki gelişmeler ve Fırat’ın Gazabı operasyonu, bu operasyonun etkileri, yine federasyon çalışmalarının geldiği düzey ve projeler üzerine soruları yanıtladı.

‘YENİ BİR SÜREÇ YAŞANIYOR’

Musul operasyonu sürüyor, yine Fırat’ın Gazabı Hamlesi çerçevesinde QSD savaşçıları Rakka şehrine dayanmış durumda. Bu operasyonların gelişim sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz? Siyasal dengelere etkileri nasıl oldu?

Tabi bu savaş son süreçte özellikle Rakka’yı özgürleştirme hamlesi başlamasıyla yeni bir sürece girdi aslında. Diyebiliriz ki Musul artık özgürleşmek üzere. Bu genel anlamda yeni bir süreç başlattı.

Suriye ile Irak arasındaki sınırlar aynı zamanda Irak ve Ürdün, Suriye ve Ürdün arasındaki sınırlar şu an kavgaların ya da savaşın merkezi olmuş durumda. Dolayısıyla herkes şu an “Kim daha erken davranıp bu alanları kontrol edecek” şeklinde bir arayış içerisindedir.

Daha öncede belirtildiği gibi biz şu an 3. Dünya savaşından bahsediyoruz. Bu savaş sadece askeri bir savaş değil aslında siyasi, kültürel, hegomonik güçlerin ve Ortadoğu’daki güçlerin savaşıdır. Ve herkes açısından ileriki süreçte biraz daha güçlü rol oynamak ve rol almak için böyle bir savaş yürütülüyor. Bu ileriki süreçte dengeleri etkileyecek.

Çünkü böyle bir gerçeklik var. Gerçekten de bu coğrafyada, özellikle Ürdün, Irak, Suriye üçgeninde kim daha çok egemen olursa ileri ki süreçte tabi ki Ortadoğu’da farklı bir güç merkezi haline gelecek. Ve şu anki çatışmalar; diyelim ki Amerika’nın Rejim güçlerini vurması, son süreçte Rusya’nın refleksleri; aynı zamanda Heşt u Şabi’nin sınıra dayanması bunların hepsi yeni bir süreç ve durumu ortaya çıkarıyor.

HERKESİN HEDEFİ VE STRATEJİSİ AÇIĞA ÇIKACAK

Ve dediğim gibi şu an bu işin nereye gideceği tam belli olmamakla birlikte belli ki hem gergin bir süreç olacak hemde bu durum beraberinde yeni savaşlarda ortaya çıkarabilir, yeni bloklarda oluşturabilir. Tabi ki ben “Bu blokların eskiden de zemini yoktur” demiyorum. Eskiden de oluşturulmuş bazı bloklar var. Ama bu süreçle beraber belki de daha da somutlaşabilir. Daha da açık hale gelebilir ve bu kavga tabi ki başka bir boyuta da girebilir. Böyle bir durum var. Bu anlamda siyasal dengeleri kesinlikle etkileyecek.

Bence Amerika ve Rusya dengelerini etkiler. Bir de İran’la Türkiye’nin ilişkileri belli bir düzeyde etkilenebilir, o yönlü gelişebilir. İnsan bir çok tahmin ve analizde bulunabilir. Bunlar hepsi de ihtimallerdir. Ama net olan şudur ki artık herkes biraz daha açık bir şekilde ortaya çıkacak. Kimin hedefi ve stratejisi neyse bence bu süreçte kendi rengini ortaya çıkaracak. Böyle bir süreçtir bence.

‘BÖLGEDE GERGİNLİK TIRMANDI’

Siz siyasal dengelerin daha fazla etkileneceğini söylediniz. Ama şu anda da ortaya yeni çıkan durumlar var. Etkilenen dengeler kapsamında ABD-Rusya, ABD-Suriye, ABD-İran ilişkilerinin şu anda geldiği düzey nedir?

Bu seçim süreci ve ondan sonraki hükümeti oluşturma süreci ABD için pasif bir durumu ortaya çıkarmıştı. Ve Rusya biraz bundan yararlandı. Hem Astana Anlaşması oldu. Hem de Rusya yine Türklerle Halep anlaşması yaptı. Birazda inisiyatifi ele geçirmek istedi. Bu belki de belli bir düzeye kadar Amerika’yla koordineli bir şekilde de bunu yapıyordu. En azından ABD tarafından çok üst düzeyde bir tepki yoktu.

Fakat seçimlerden ve hükümet oluşturulduktan b u yana kadar ABD için bu durum biraz değişti. Belli ki ABD biraz daha aktif bir rol oynamak istiyor ve bu savaşla farklı bir denge oluşturuyor. Özellikle İran açısından böyle. Rusya ile İran’ın anlaşması bir blok şeklinde hareket etmeleri, İran’ın yada bu müttefik güçlerin ilerlemeleri Amerika’da ciddi bir rahatsızlık yaratıyor. Bu son vuruşlarda onunla bağlantılıdır.

Amerika hegomon bir güç olarak ne Rusya’nın çok güçlü bir biçimde alanda yerleşmesini, nede İran’ın ilerlemesini ister. Ve bu var olan dolaylı mesajlar ve varolan vuruşlar; özellikle rejimi ve rejimle çalışan gurupları vurma-ki bunun içinde İran’da olabilir- bunların hepsi aslında sinyaldir. Amerika şu mesajı çok güçlü veriyor. Diğer güçlerin istediği gibi hareket edemeyeceklerini, buna fırsat vermeyeceğini söylüyor. Ve bunu açık bir şekilde zaten en son açıklamasıyla ortaya koydu. “Ben Suriye’nin çöl coğrafyasında kendimi merkezileştirmişim ve konumlandırmışım, artık herşeye hazırım” mesajı bence hem İran’a, hem de özellikle Rusya’ya da verilen bir mesajdır. Yani eskisi gibi değil, DAİŞ adına herkes heryerde savaşamaz. Eskisi gibi değil. Belirli bir sürece kadar “kim DAİŞ’i vurursa, yada nerde vurursa” şeklinde değil. Tabi o zamanda belli sınırlar konulmuştu ama o kadar da bu şekilde belirgin değildi.

Şu an siyasi coğrafyanın biraz daha biçimi ortaya çıkıyor ve artık bu nettir ki kim ne kadar bölgeyi denetimine alırsa ilerki süreçte de siyasi ağırlığı ve rolü de o kadar olur. Bence durum daha gerginleşir. Rusya Rakka’nın ve Tabka’nın özgürleştirilmesinden rahatsız oldu. Sanırım Rusya’nın da böyle bir planı vardı. Bu biraz daha yansıyor da. Şimdi hem bu kadar erken başlaması hem de QSD olsun koalisyon güçleri olsun Fırat’ın Gazabı Hamlesi’nde yer alan güçlerin çok kısa bir süre de ilerle me sağlaması Rusya’da bir rahatsızlık uyandırdı. Öyle ortaya çıkıyor ki Rusya ve Amerika’nın ilişkileri önümüzdeki süreçte daha çok gerginleşecek, belki de daha çok çelişki yönü baskın olacak. Böyle bir gerçeklik var. Bu durum onları ya bir siyasi uzlaşmaya doğru götürür yada ciddi bir çatışmaya doğru götürür. Şu an ABD ile Rusya arasındaki gerginlik yükselmiş ve önümüzdeki süreç te daha da fazlalaşır. Yani bu temeldedir. Eskiden biraz daha uyum vardı fakat bu uyum sanki daha çok çelişkiye dönüşecek.

‘MEZHEPSEL ÇATIŞMAYA DÖNÜŞME RİSKİ VAR’

Peki ABD-İran ilişkileri açısından bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Özellikle bu Heşd u Şabi Şii bir güç. Amerika açısından Heşd u Şabi’nin ilerlemesi daha çok İran’ın ilerlemesi olarak değerlendiriliyor. Amerika’nın değerlendirmesi bu şekildedir. Trump iktidara geldikten sonra bir açıklama yaptı ve Obama’nın İran’la yaptığı anlaşmaları kabullenmedi ve karşı çıktı. Yani öyle gösteriyor ki DAIS’ten sonra İran hedefte olacak. Yani en son rejime dönük geliştirilen vuruşlar İran’ı hedefleyen vuruşlardı. Çünkü Rejim İran’sız bir güç oluşturmuyor. Zaten ne siyasi, ne askeri gücü var.

Heşd u Şabi’nin komutanının biz ta nereye kadar gideriz şeklinde keskin açıklamaları oldu. Bence eğer söylenen “Şii Hilali” oluşursa yada böyle bir hedef varsa bu bölgesel anlamda çok tehlikeli bir sürece gireceğimiz anlamına geliyor. Çünkü bu son süreçte özellikle Suudi Arabistan, Mısır yada Körfezdeki ülkeler Sünni bir blok oluşturdular yada oluşturmaya çalışıyorlar. Eğer İran tarafından yada o cephe tarafından böyle bir strateji olursa bu gerçekten mezhepsel bir çatışmaya bile yol açacak.

Şimdi amaçlar ne kadar mezhepseldir o farklı bir durum. Amaçlar ne kadar mezhepsel yada dini? Bence bu maskeler ardında bir hegomonya savaşı yürütülmek isteniyor ve Suniler tarafından da, Şii’ler tarafından da öyle. Ama sonuçta hangi taraf ve ad altında olursa olsun bu bölgeyi bir felakete götürür. Tabi ki İran’a Amerika arasında var olan gerginlik belki de daha farklı bir boyuta da sıçrar ve büyük bir savaşa da yol açabilir. Şu an biraz daha fazla açıklama ve şantajlarla dolaylı bir biçimde soğuk savaş var. Ama bu her an farklı bir sürece girebilir. Fakat tehlikelidir. Bu durumu düşündüğümüzde bunun etkileri sadece İran’la Amerika arasında kalmaz. Bütün bölgeyi kapsayacak bir süreç başlar.

‘RUSYA SİYASETİNDE TUTARLI DEĞİL’

Rusya’nın son süreçte Kuzey Suriye ve Kürtlere dönük yaklaşımında bir değişim oldu mu? Yine Rakka operasyonunun bu kadar hızlı gelişiminden rahatsız olduğunu ifade etmiştiniz. Bu değişimin nedeni bu olabilir mi?

Yani baştan beri Rusya Suriye’de kendini güçlü bir şekilde örgütlemeye çalışıyor. Tabi ki Suriye her zaman Rusya için özel bir yerdi. 20. yy’dan beri Rusya açısından böyle bir politika var. Dediğim gibi ABD’nin bıraktığı siyasi ve askeri boşluğu Rusya biraz doldurmaya çalıştı. Böyle bir politika izledi. Ama şu an Rakka, Dera zor hattından bir çıkış yapmak ve ilerlemek istiyor. Ama aslında hem Rejimin yaşadığı zayıflık hem de siyasi dengeler yani O’nunla ABD arasındaki dengeden dolayı istediği gibi olmadı.

Ama bizce Rusya biraz daha istikrarlı bir siyaset yürütebilirdi. Yani ilişkilerinde çok keskin bir düzeye gidiyor, bazen de bakıyorsun 180 derece başka bir yöne kaymış. Yani bu durumun aslında Rusya’nın Suriye’deki politikasını da ciddi bir şekilde etkilediğini düşünüyorum. Bu anlamda Rusya rejimin ayakta kalması için elinden geleni yapıyor. Şu ana kadar bunu yaptı. Şimdi bundan sonra askeri olsun siyasi anlamda olsun izlediği politika da daha tutarlı ve istikrarlı olması önemlidir.

Kürtler ilgili sordunuz. Baştan itibaren söylemde hep “Kürtler önemli bir güçtür, rol oynamaları gerektiği” şeklinde söylemleri var. Cenevre görüşmelerine katılmaları gerektiğini de söyledi. Ama bu hiçbir zaman pratiğe dönüşmedi ve hep söylemde kaldı. Bizce eğer Rusya rejime doğru bir baskı yapsaydı ve doğru bir yol haritasıyla hareket etseydi Suriye’nin şu anki durumu çözüm noktasında daha farklı olabilirdi.

Fakat Rusya hep bazı şeylere taktiksel yaklaştı ve hep rejime dayanarak çalıştı. Ve bu hep geriye çekti. Çünkü Türkiye geri selefi güçlere hatta DAIS’e yol verdi ve yardım etti. Rusya’da daha çok rejim. İleriki süreç açısından söylüyorum, rejim kendisine dayanılacak bir güç değildir. Çünkü sorunun temelini oluşturuyor.

-Suriye halklarının da rejimden ciddi rahatsızlıkları var.

Evet hem o var yani hem de bu kadar rejimle bağlantılı olarak bu işi yürütmek Rusya’nın politikasını da çok zayıf düşürüyor. Rusya demokratik, ileri yada devrimci güçlerle ittifak yapmadı. Hep daha çok rejime dayanarak bunu yapmaya çalıştı ve Suriye şu an bu noktaya gelmiş durumda.

‘RUSYA SURİYE’DEKİ YOL HARİTASI YANLIŞ’

Son dönemde bir Türkiye Rusya yakınlaşması görülüyor. Acaba bu yakınlaşma rejimi ayakta tutma temelinde midir? Rusya Türkiye’yle nelerin peşindedir?

Ben ona da gelecektim. Siyasetten anlayan herkes bilir Rusya ve Türkiye’yi birazda dönemsel çıkarlar, bazı menfaatlar bir araya getirdi. Türkiye ile Rusya arasındaki tarihsel çelişkiler biliniyor, tarihsel kavgalardır.

Rusya Türkiye açısından biraz daha istikrarlı davranabilir. Türkiye gerçekten Suriye’nin istikrarı açısından büyük bir tehdittir. Yani bunu herkes biliyor. Ona rağmen taktiksel ve dönemsel çıkarlar üzerinden Türkiye’yi bu kadar öne çıkarmak ya da Türkiye’yle ittifak temelinde hareket etmek aslında Suriye’nin geleceğini ciddi bir biçimde tehlikeye sokuyor.

Mesela en son Astana toplantısında Türkiye’yi bir garantör olarak belirlediler. Yani şimdi sorunun nedenini oluşturan bir güç garantör sorunun çözümünde ya da gerginliğin azaltılmasında bir rol oynayabilir mi? Tam tersi krizi daha çok derinleştirebilir. Ve gerçekten Türkiye nereye girerse orayı işgal eder. Şimdi mesela Rusya bunu çok iyi biliyor. Ama ona rağmen Cerablus’ta yaptığı gibi bazı dönemsel çıkarları kurtarmak adına bunu yapmak aslında çok ciddi stratejik hatalara da yol açar. Şimdi bu yakınlaşmada bu temeldedir. Aslında biraz da Türkiye’yi Amerika’dan ve NATO’dan uzaklaştırıp kendine yakınlaştırmaktır ve bunun üzerinden bir siyasi denge oluşturmaya çalışıyor Rusya. Fakat Türkiye öyle bir güçtür ki o kadar tutarsız, kaypak, ne zaman ne yapacağı belli olmayan bir yönetime sahip. Şimdi buna dayanmak ne kadar stratejik bir politika olur bilmiyorum yani.

TÜRKLERE DE KÜRTLERE DE YAKLAŞIMI DÖNEMSEL VE TAKTİKSELDİR

Bu anlamda Rusya’nın hem Kürtlere yaklaşımı dönemsel ve taktikseldir, Türklere de yaklaşımı dönemsel ve taktikseldir. Şimdi artık bu açığa çıkmış ve birkaç sefer daha tekrarlandı. Bence bunu artık çok söylemenin de hiçbir sakıncası yoktur. Rusya’nın politikası şudur. Türkiye’ye “Eğer sen benim istediğimi yapmazsan bak ben Kürtlerle anlaşırım” diyor. Kürtlere de diyor ki “Bakın benim istediğim gibi yaklaşmaz ve politika belirlemezseniz ben Türkiye’yle birlikte size yönelirim. Yani bu çifte standartlı bir yaklaşım ve bu Rusya’yı güçlendirmiyor. Yani artık iki tarafta bunu biliyor. En azından biz bunu biliyoruz. Bu kadar dönemsel, aslında Kürtlerin rolü ve gücünü küçümseyenmi diyeyim yada farkında olmayan mı diyeyim. Yani söylemde ço k önem veriyormuş gibi ama aslında pratikte de bu kadar böyle es geçen bir yaklaşım Rusya’nın Ortadoğu ve Suriye’nin durumunu doğru bir biçimde okumadığını ortaya çıkarıyor. Ki bu Rusya’nın politikasını zayıflatıyor.

Rusya eğer doğru bir rol oynamak istiyorsa Kürtlerin demokratik gücüne daha çok onu tanıyarak yaklaşması lazım. İkincisi bu kadar rejimin herşeyini kabul etmek aslında Suriye’nin krizini daha çok derinleştirir. Üçüncüsü Türkiye’yle hiçbir yere varamaz. Bu taktiksel ve dönemsel politikalarda aslında Rusya’nın lehine değil, Türklerin lehinedir. Aslında bu devam ederse Suriye’nin parçalanması bundan dolayı başlayacak. Parça parça zaten veriliyor. Cerablus, Ezaz, Bab verildi şimdi de İdlib üzerinden bir anlaşma yada bir hazırlık var. Bu daha da kötü bir yola gidebilir.

‘BU POLİTİKA KRİZİ DERİNLEŞTİRİYOR’

“Türkiye’nin Rusya’nın, rejimin Kürtlere karşı ilerlettiği ve bölgede yerleştirdiği gibi hemen böyle geriye çekebileceği, Suriye dışına çıkarabileceği bir güç değil. Gittiği ve bulunduğu her yerde çatışmaları derinleştirerek kendini kalıcı kılmaya çalışıyor” diyebilir miyiz?

Doğrudur. Şimdi yani bu Rusya ile Türkiye arasındaki anlaşma olmadan önce aslında Rusya her gün “Türkler bu kadar DAIS’e destek sunuyor, bu kadar El Nusra’ya destek veriyor” şeklinde birer dosya sunuyordu. Şimdi bu ithamlar, bu kadar iddia nereye gitti. Bu kadar ters yönden çalışmak olur mu yani?

Yeni çete gurupları da kuruluyor.

Evet bu kadar DAIS’i destekleyen bir güç ve bu kadar krizi destekleyen bir gücü şimdi bir garantör haline getiriyorsun. Bu işte dediğim gibi tutarsız bir politika oluyor ve Suriye’yi derin bir şekilde zaten kötü anlamda etkiliyor. Ama aynı zamanda Rusya’nın politikasını da geriletiyor. Böyle bir durum var.

‘ALTERNATİF BİR RAKKA OPERASYONU BAŞARIYA ULAŞAMAZ’

Peki Rusya, rejim, İran ve dolaylı yollardan da Türkiye’nin alternatif bir Rakka Operasyonu’na hazırlandığı ifade ediliyor. Bu yönlü değerlendirme ve tartışmalar var. Siz bu konuda ne düşüyorsunuz? Böyle bir durum yaşanırsa ne gibi sonuçlar getirir?

Belki de Rakka konusunda şimdiye kadar da umutlarını kesmemişler. Aslında biraz da bence yani özellikle son Astana Anlaşması’nda güneyde gerginliği hafifletip biraz daha Kuzeye yönelmeyi düşünüyorlardı. Onların anlaşmasından anlaşılan odur. Daha çok Dera Zor’a Rakka’ya doğru güçlerini motive ediyorlar ve oraya daha çok ilerlemek istiyorlar. her ne kadar Rakka Operasyonu’nda yer almayı direk olarak başaramadıysa Türkiye vazgeçecek anlamına gelmiyor. Türkiye dolaylı bir şekilde bir şey yapmazsa bile en azından engellemeye çalışır, en azından Rakka’nın özgürleştirilmesi savaşın uzamasına uğraşır.

Fakat bu girişimler ne kadar başarılı olur, yani şu an daha çok koalisyon ve QSD tarafından Rakka kuşatmaya alınmış. Kısa süre içerisinde 4. ‘mü, 5. Hamlemi başlayacak. Yani bence başarmaları imkanı zayıftır. Ben “hiç bir şey yapmayacaklar” demiyorum. Böyle söylentiler var. Eğer QSD ve koalisyon güçleri ilerlerse ve özgürleştirme olursa zor olur. Yani ben onların hep bu yönde girişimleri olacak. Ama başarmaları zayıf bir ihtimal gibime geliyor.

‘TÜM İTTİFAK VE ANLAŞMALAR HALKLARIN LEHİNE OLACAK’

Bölgedeki hegomonik ve statükocu güçlerin tüm bu politikalarının çözümsüzlüğü derinleştireceğini ifade ettiniz. Kuzey Suriye Demokratik Federal Sistemi hem bir çözüm projesi hemde baştan itibaren siyasal çizgi olarak 3. çizgiyi esas aldınız. Federasyon güçleri olarak bundan sonraki siyasal gelişmelere yaklaşımınız nasıl olacak?

Biz baştan itibaren bir çizgiyi izliyoruz. “3. Yol” diyoruz. Bu da şu anlama geliyor. Bizim bir stratejimiz ve dayandığımız bir proje var. Demokratik Ulus Projesi ve aynı zamanda O’nun sistemi demokratik federasyondur. Bu genel Suriye açısından aynı zamanda bizim bölgelerimiz açısından aynı modeli esas alıyoruz. Şu anki kavga mı, yoksa hegomonik savaş mı diyelim bu savaştan halkların ve Kürtlerin az kayıpla ve güçlü sonuçlarla nasıl çıkacağını esas alıyoruz.

Çünkü 20. yy’da hem 1. hem de 2. Dünya Savaşı’nda yani başta Kürtler ve bu coğrafyadaki diğer halklarda çok olumsuz bir şekilde bu savaştan çıktılar. Savaşın bütün etkilerini biz yaşadık. Yani 20. Yy bizim halklarımız için tam bir soykırım yüzyılıydı, kaostu. Gerçekten bir kimlik soykırımını yaşadık. Halkların artık yeni bir yaşam, coğrafya, projeyle yani her yönüyle kendi kendini yürütebilecek ve bu savaştan en az kayıpla çıkabilecek bir yaklaşımımızın olması gerekir.

Şu an herkes kendi çıkarı temelinde zaten bu savaşı yürütüyor. Tabi ki senin taktiksel ittifakların olur. Hatta eğer demokratik ulus ve demokratik federasyon projemize destek veren, stratejik anlamda kabullenen varsa tabi ki bizde onlarla ilişki kurarız. Bu ilişkileri stratejik düzeye de çıkarabilirsin. Bizim yaklaşımımız budur yani ama kesinlikle yapacağımız ittifak ve anlaşmalar halkların lehine olmalıdır. Artık eskisi din, mezhep, milliyetçilik adına yine farklı farklı nedenlerle birbirimize karşı savaştırılmaya hiçbir şekilde alet olmayacağız.

BİR TARİHİ TEKRARLAMAYALIM

Ben ilk sorunuzda da söyledim. Şu an Şiilik, Sunnilik adı altında herkes hegomonik savaşını yürütmeye çalışıyor ve bunu da herkese böyle kabul ettiriyor. Aslında öyle değildir. Gerçekten artık herkes çok duyarlı ve sorumlu davranmalıdır. Bakın Ortadoğu o zamanki Osmanlılarla Safeviler arasındaki kavgadan dolayı şu an bu durumdadır. Yani Avrupa ilerlerken, her anlamda bir gelişme içerisindeyken Ortadoğu bu iki gücün savaşından dolayı bu kadar geri kaldı. Tabi ki farklı nedenleri de vardı. Ama buda çok ciddi nedenlerden biriydi.

Şimdi adlar değişebilir ama aynı durumu bir kez daha yaşamayalım. Kürtlerin de, tüm halklarında bu kavgalara alet olmaması gerekir. Biz çözümü demokratik ulusun gerçekleştirilmesinde ve demokratik federasyonun geliştirilmesinde çözümü görüyoruz. Halklar iç kavgadan hiçbir şey kazanmadılar. Hep kaybettiler. Biz hep kaybettik, hep hegomon güçler kazandı. Birbirimizin kanını akıttık. Tam bir kaybettirme savaşıydı ve hiç kimse bu savaştan kazançlı çıkmadı. Kürtler, Araplar, Türkler, Farslar kaybetti. Bu bölgedeki hangi halk diyebilir ki ben kazandım. Daha çok kaybettiler, parçalandılar, dağıldılar. Bazıları işbirlikçi oldu, dolaylı bir şekilde başka bir güce bağlandı. En çok bağımsızlıktan bahseden de bile gizli bir işbirlikçilik vardı.

Şimdi biz yeniden bir tarihi tekrarlamayalım. O yüzden herkesin sorumlu davranması lazım. Biz bunu bildiğimiz için bu durumu böyle okuduğumuz için olabildiğince, elimizden geldiği kadar buna alet olmamaya ve kendi projemizi, stratejimizi uygulamaya çalışacağız.

‘KOMÜNLERDEN KONGREYE KADAR SİSTEMİMİZİ ÖRECEĞİZ’

Peki bu projenizi hayata geçirmek için ne tür planlamalarınız var? Yine bunları adım adım nasıl hayata geçireceksiniz?

2016’dan beri bu çalışma başlamış. Şimdi artık bu seçim kanunu hazırladık ve idari anlamda nasıl bir düzenleme olacağını tartıştık. Kısa süre de bunları ele alacağız ve seçimlerin hazırlığını yapacağız. Bizim planlamamızda biraz o temeldedir. Köylerden, komünlerden başlayıp sistemi alttan federasyonun kongresine kadar örmek lazım. Böyle bir çalışma başlayacak.

Şu an toplantılar yapılıyor. Bu seçimi en iyi şekilde nasıl gerçekleştirebiliriz bunun tartışmasını yürütüyoruz. Bunu pratikleştirmeye dönük planlamalarımız var.

‘TÜM ENGELLERİ AŞACAK GÜCÜMÜZ VE İRADEMİZ VAR’

Peki bu projelerinizi hayata geçirirken karşılaştığınız engeller var mı? Varsa eğer bunları nasıl aşmayı düşünüyorsunuz?

Şu an alanımızda çok ciddi bir zorlanma yok. ama tabi ki böyle bir coğrafyada yaşıyoruz ve bize dönük her anlamda engellemeye çalışan politikalar ve güçler var. Her anlamda bizi geri çekmek istiyorlar. Askeri, diplomatik anlamda saldırılar var. Biz bunları çok anormalde görmüyoruz. “Aslında bu bir sürecin doğalitesidir” diyebiliriz. Ama o kadar kolay olmayacağını da biliyoruz. Ama buna rağmen gerçekten bir kararlılık var. Yani ne olursa olsun biz bu çalışmayı en güçlü bir şekilde örgütlemeye çalışıyoruz.

Zorlanmalar engeller ne olursa olsun halkların, kadınların kararlılığı ve şu ana kadar yaratılan birikim üzerinden bunu aşma gücümüzün olduğunu düşünüyoruz. Kolay olmayacak ama başarılmayacak bir şey de değil. Önemli adımlar atıldı şu ana kadar. Bu adımları daha da derinleştirerek ilerleteceğiz.

‘GELECEĞİMİZE SAHİP ÇIKALIM’

Son olarak halklara dönük belirtmek istediğiniz bir şey var mı?

Biz çok gergin bir coğrafyada yaşıyoruz. Herkes halkların gücünü kendi lehine kullanmaya çalışıyor. Fakat artık bizim kendi kendimize, çıkarlarımıza ve geleceğimize sahip çıkmamız lazım. Şu ana kadar halkların gücü çok çarçur edildi ve gerçekten çok kötü bir şekilde kullanıldı. Esas halkların özgürlüğü, demokrasisi için kullanılmadı. Tam tersine daha çok halkların iradesizleştirilmesi, fakirleştirilmesi, köleleştirilmesi için kullanıldı.

Şimdi demokratik ulus temelinde herkes bu projeyi geliştirmek ve ilerletmek için çalışmalıdır. Bizim geleceğimiz bu projede saklıdır. Mezhepsel ve milliyetçiliğe dayalı savaşlar her yönüyle halkların aleyhine savaşlardır. Bunlara alet olmamalıyız ve daha çok kendi özgürlüğümüz, hak, hukuk, demokrasimiz için çalışalım.

Tehlikeler çok gerçekten, özellikle bu son süreçte daha fazla belirginleşiyor. Ama eğer biz birlik temelinde hareket edersek bütün tehlikeleri de aşma gücümüz ve irademiz vardır.