Hozat: Ulus devlet halklara bağımsızlık getirmemiştir

Hozat: Güney Kürdistan’da çok önemli kazanımlar var, bunları yabana atmamak lazım. Şu anda mevcut haliyle ele aldığında bile Güney Kürdistan’daki durum bölgenin diğer ülkelere göre, tüm sorunlarına rağmen daha gelişkindir, daha ilericidir.

Medya Haber kanalında yayınlanan ‘Ülkeden’ programına konuşan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, “Türk devleti Kürt düşmanı bir devlettir, böyle bir karaktere sahiptir, milliyetçidir, ırkçıdır gerçekten de öyledir. AKP mevcut durumda yani devletin bu zihniyetini dinci, mezhepçi, ırkçı milliyetçi zihniyetini en üst düzeyde temsil ediyor. Bunu çok pervasızca bir biçimde Kürtlere karşı bir soykırım siyasetine dönüştürerek saldırıyor, yöneliyor” dedi.

Hozat şöyle konuştu:

“Böyle bir süreçte referandum yapıldı. Referandum, olmadan önce ciddi bir gündem oluşturdu, tartışmalar oldu, yorumlar yapıldı. Genelde görüş referandumun olmayacağı yönündeydi. Tabi bunun nedenleri vardı. Mevcut bölgedeki gelişmeler, özellikle Türkiye’nin tutumu genel olarak Güney’in içinde bulunduğu durum bunun nedenleridir. Güney Kürdistan’da çok ciddi sorunlar yaşanıyor. Siyasi, ekonomik, toplumsal sorunlar hat safhada. Bütün bunlar ele alındığında genel olarak, aslında bölgenin konjonktürel durumu da dikkate alındığında böyle bir süreçte referandumun yapılması çok gerçekçi bulunmadı. Olmayacağı düşünüldü, yoğun baskılar da vardı, art arda açıklamalar ve görüşmeler oldu fakat yapıldı. Nasıl bütün bu baskılara, karşıt yaklaşımlara rağmen yapıldı tabi tekrardan değerlendirmek gerekiyor.

AKP, KDP’YE BİRAZ CESARET VERDİ

Öncesinden de değerlendirildi, referandumu destekleyen tek güç İsrail olarak ele alındı. Biz o zaman da söylemiştik; sadece İsrail değil Amerika da sıcak baktı, Rusya da genel olarak Avrupa’da da bu anlamda çok fazla karşı değildi, ‘zamanı değil’, ‘ertelenebilir’ diyordı, ertelenmesini istiyorlardı bu temelde yaklaşımlar vardı. Türkiye’nin tutumu daha özel ele alınması gereken bir tutum. Baştan beri özellikle AKP hükümetiyle birlikte Güney ile ilişkiler özelde KDP ile ilişkiler çok yoğunlaştı. AKP ile KDP arasında çok ciddi görüşmeler, anlaşmalar oldu. Daha çok petrol üzerinden yine bir sürü gizli görüşme, anlaşma oldu.

Erdoğan ve Barzani ailesi arasında sözleşme var. Petrolün Batı’ya akışı Türkiye üzerinden sağlanıyor. Bu da çok yasalara göre olmuyor. Şimdi onun dışında da siyasi olarak, istihbari konularda birçok defa görüşmeler oldu, çeşitli planlamalar yapıldı. Bütün bu yoğun diyalog süreçlerinde AKP aslında KDP’ye referandum konusunda da yeşil ışık yaktı, teşvik etti, kanaatimce öyledir. Bu KDP’ye biraz cesaret verdi. Yani sadece İsrail’in doğrudan desteği ya da Amerika ve Rusya’nın yumuşak yaklaşımı böyle bir referanduma gitmesine neden olmadı. Bence, esas olarak referandum kararını vermesinde Türkiye’nin tutumu teşvik edici, AKP’nin tutumu belirleyici oldu. Bunun da nedenleri vardı, bu çok bilinçli bir yaklaşım ve politikaydı ve AKP tarafından geliştirildi.

AKP, IRAK’TAKİ KÜRT-ARAP ÇATIŞMASINI ÇIKARDI

AKP, daha fazla KDP’yi, Güney Kürdistan’ı sıkıştırmayı, zorlayarak, tamamen teslim almayı, kendisine mecbur hale getirmeyi hedefliyordu. Bunu nasıl yapacak? Böyle bir referandum tabi ki Irak’ta büyük bir refleks ortaya çıkaracaktı, İran’ın tutumu belliydi, karşıydı. Referandumun olması durumunda İran’da da çok şiddetli bir tavır, tutum ortaya çıkacaktı. AKP tüm bunları ön gördü. Bununla İran’ı da Irak’ı da yanına çekmiş olacaktı.

İran’ın, Irak’ın Türkiye’nin yanında yer alması, Suriye’ye de İran üzerinden baskılaması ile komple Kürtlere karşı kendince öngördüğü planı, konsepti uygulamaya koyacaktı. Zaten soykırım uygulaması var, bu devletleri yanına çekerek bunu daha rahat uygulayacaktı.

Bir de özelde Irak’ta Kürt-Arap çatışmasını çıkaraktı, mevcut kaosu, krizi daha fazla derinleştirecekti, savaşı da Güney’e yayacaktı. Güney’de de mevcut kazanımları da ortadan kaldıran bir süreç işleyecekti. Bunu ön görerek aslında yeşil ışık yaktı, böyle bir politikayla hareket etti. Şimdi dikkat edelim; referandum oldu, tam AKP’nin istediği gibi bir atmosferde oluştu. Bölge güçlerinden özellikle İran’dan, Irak’tan ciddi tepkiler gelişti. Ortam ciddi gerildi ve Türkiye bölge devletlerini yanına çekmeye çalışarak, gittikçe referandum sonrası sesini yükseltmeye başladı ve Kürt karşıtı, Kürt düşmanı politikasını daha derinliğine yürütmeye başladı. Güney Kürdistan’da da yoğun bir baskı ve şiddet uyguluyor. Bu Türk devletinin gerçeğini gösteriyor.

Türk devleti Kürt düşmanı bir devlettir, böyle bir karaktere sahiptir, milliyetçidir, ırkçıdır gerçekten de öyledir. AKP mevcut durumda yani devletin bu zihniyetini dinci, mezhepçi, ırkçı milliyetçi zihniyetini en üst düzeyde temsil ediyor. Bunu çok pervasızca bir biçimde Kürtlere karşı bir soykırım siyasetine dönüştürerek saldırıyor, yöneliyor. Sadece bu soykırım siyaseti Kürt düşmanlığı karşıtlığı Bakure Kürdistan, Rojava Kürdistan’ına dönük değil her zaman söyledik tüm Kürtlere dönüktür. Kürt düşmanı bir devlettir, AKP hükümeti Kürt düşmanı bir hükümettir. Bakur’daki Kürtlerin de düşmanıdır, Rojava’daki Kürtlerin de, Güney’deki ve Rojhılat’taki Kürtlerin de, ülke dışındaki Kürtlerin de düşmanıdır. Yani Kürt karşıtıdır, Kürt düşmanıdır.

KDP TÜRKİYE’Yİ YUMUŞATAMAZ

KDP kendince politika yapmaya çalışıyor, bu yaklaşımın adını da politika koyuyorlar, bunun politikayla alakası yok. Yani kendilerince bütün bu yönelimlere karşı Kürt karşıtlığı, Kürt düşmanlığı Türkiye politikalarına karşı, MHP politikalarına karşı, daha yumuşak yaklaşırlarsa daha böyle hoş sözler söylerlerse, kendince ortamı yumuşatmaya Türkiye’yi, AKP’yi, MHP’yi yumuşatmaya çalışacaklarını düşünüyorlar, bu da büyük bir yanılgıdır. Bu da düşmanı zaten tanımamadır. Türk devlet sömürgeciliğini tanımamaktır, bilmemektir, yeterince bunu idrak edememektir. Bu büyük bir zaaftır, büyük bir gaflettir.

Başta zaten ulusal çıkarları koruma temelinde bir zihniyetleri yok, bu yaklaşımla da parti kazanımlarını da koruyamazlar. Fakat bu tutum ve bu yaklaşımlarıyla bırak parti çıkarlarını kişi olarak kendilerini de koruyamazlar, ayakta tutamazlar. Yumuşak söylemlerde bulunarak Türkiye’yi demokratikleştireceklerini zannediyorlar. Türkiye’nin neresi demokratiktir? Kürtlere soykırım uyguluyor, Türkiye’de korkunç bir faşizm var, Türkiye toplumu faşizm altında inim inim inliyor, her gün Kürdistan’da katliamlar, soykırımlar yapılıyor, kültürel soykırım, fiziki soykırım, yapılıyor. Yüzlerce Kürt şehri yakılıp, yıkıldı. İnsanlar diri, diri yakıldı.

Altı yıldır Rojava’ya karşı çeteler yoluyla büyük bir savaş veriliyor. En son ordusuyla Cerablus’a girdi, bütün bunlar kimler içindi? Bütün bunlar Kürtler içindi. Kürtlerin kazanımlarını ortadan kaldırmak içindi. Sürekli ‘biz Irak’ın Kuzeyi gibi bir oluşuma Suriye’de izin vermeyeceğiz’ diyor. Güney Kürdistan da demiyorlar Irak’ın Kuzeyi diyorlar. Bu ne anlama geliyor? Bu şu anlama geliyor; halen Güney Kürdistan’da ortaya çıkan statüyü bile sindirmiş değiller, kabul etmiş değiller.

Yıllardır bunun özeleştirisini veriyorlar, ‘Biz nasıl 2003’te Irak’ın kuzeyinde bir oluşuma izin verdik. Irak’a niye girmedik’ bunun özeleştirisini veriyorlar. O özeleştiri Cerablus, Bab işgaline dönüştü. Orda çıkardıkları sonucu farklı bir biçimde Rojava’da uyguladılar. Kendilerince aynı hataya düşmek istemediler, Cerablus’a, Bab’a girdiler. Kürtler açısından böyle bir devlet gerçekliği var. Kürt örgütleri açısından üstünü örterek, yok sayarak, görmezlikten gelerek, kendince böyle yumuşak söylemlerle, hiç gerçekle alakası olmayan söylemlerle, ithamlarla Türk faşist devlet gerçekliğini, soykırımcı devlet gerçekliğini, böyle ele almak, değerlendirmek komik olduğu kadar trajiktir de.

DEVLETİN KÜRTLERE GETİRECEĞİ BİR ŞEY YOKTUR

Bundan sonra Güney Kürdistan örgütleri özellikle de KDP’nin, Türkiye’nin gerçekliğini çok daha iyi görür inşallah. Son yıllarda KDP’nin Türkiye’ye dönük yaklaşımı şuydu: Türkiye’nin bu soykırımcı, inkarcı, Kürt düşmanlık politikasını Kuzey Kürdistan ile sınırlı ele alıyordu. O uygulamalara zaten göz yumuyordu, sesini çıkarmıyordu. Türkiye’nin KDP ile iyi ilişkilerinin altında biraz parti çıkarları, Güney Kürdistan üzerinde daha fazla hakimiyet kurma değerlerini, zenginliklerini kendi denetimi, hakimiyeti alarak, kendi iktidarını Güney Kürdistan’da tesis etme, giderek bir aile devletini, KDP devletini kurma yönündeydi. Devlet projesi böyle bir projedir, özünde budur.

KDP devleti olmazsa da olur, devletin Kürlere getireceği bir şey yoktur, vereceği bir şey de yoktur. Artık ulus-devletler miladını doldurmuştur, tüm dünyada da bölgede de öyledir. Şu an ulus-devlet sistemlerinin hepsi de büyük bir kriz yaşıyor, ciddi bir çözülme çöküş sürecindedir. Ulus-devlet sistemlerinin yani 300 yıllık, bölgede de 100 yıllık bir geçmişi var. Ulus devlet sistemleri kurulduğundan beri dikkat edelim özelde Ortadoğu, genel olarak da dünya gerçekten savaşlardan çıkmış değil. Çok korkunç savaşlar yaşanmıştır, milyonlarca insan yaşamını yitirmiştir, milyonlarca insan sürgünlere, göçe maruz kalmıştır, büyük acılar yaşanmıştır. Ulus-devlet demek savaş demektir, şiddet demektir, acı demektir. Yani ulus-devlet halklara herhangi bir özgürlük, demokrasi, adalet, eşitlik getirmemiştir, bu çok açıktır. Yani bölge devletlerinin durumu da aynıdır. Türkiye ulus-devlettir, yüz yıldır Türkiye içte bir iç savaşı yaşıyor. Büyük bir acı yaşanıyor, halklar büyük bir zülüm, baskı ve acı yaşıyor. Yani Kürtlerin durumu zaten tamamen öyledir, Türkiye’de yaşayan diğer farklı kimliklerin de durumu aynıdır, büyük bir baskı ve şiddet altındadır. Genel olarak Türkiye toplumunun durumu da aynıdır.

BAĞIMSIZLIK VE ULUS DEVLETİ BİR TUTMAMAK LAZIM

Irak’ta öyleydi, işte Saddam’ın idamıyla, Irak’ın işgaliyle, Irak’ta ulus-devlet kalmadı, Irak dağıldı. Suriye’nin durumu da eskiden öyleydi. Şimdi de büyük bir savaş yaşıyor. Yani genel olarak bölgede ulus-devletler süreci bitmiştir. Tekrardan, ısrarla yeniden ulus-devlet kurmak özellikle bölge gerçekliğinde, bu kadar ciddi farklılıkların, kültürlerin, inançların, inanç topluluklarının, etnik toplulukların yaşadığı bir coğrafya da ısrarla tek kimliğe dayalı, tekçi, milliyetçi, mezhepçi, faşist bir devlet sistemini toplumlara dayatmak tutmuyor, çok açık ortaya çıktı. 100 yılda ısrarla bunu dayatmaya çalıştılar, olmadı. Yüz yıldır bölgedeki ulus-devletler büyük bir kriz içerisindedir, çatışma içerisindedir, gelinen noktada da tek, tek dağılıyor. Bu anlamda da Kürtler açısında da bu böyledir. Yani Güney Kürdistan’da kurulacak bir Kürt ulus-devletinin başta Güney Kürdistan halkına hiçbir faydası yok, çıkarına değil. Genel olarak da Kürtlere hiçbir faydası ve çıkarı yoktur. Bu anlamda ulus-devleti bağımsızlıkla özdeşleştirmek, aynı biçimde ele almak ulus- devlet eşittir bağımsızlık demek kadar saçma bir şey yoktur. Hiçbir zaman devlet, ulus devlet halklara bağımsızlık getirmemiştir.

Bağımsızlık özgürce yaşamaktır. Demokratik, özgür bir sistem altında diğer halklarla birlikte, kardeşçe, dostça, özgürce, demokratikçe bir arada yaşama kültürüdür. Ahlakı ve biçimi vardır, yönetim sistemi de demokratiktir.

Şimdi ulus-devlette bu var mı? Yoktur. Yani bu anlamda bağımsızlık ve ulus-devleti bir tutmamak lazım, aynı şeyler değildir. Şu anda bizim genel Kürtler açısından, Kürdistan açısından, bölge açısından da öngördüğümüz projenin kendisi Demokratik Ulus anlayışına dayalı Demokratik Konfederal Sistem, bağımsızlıkçı bir sistemdir. Halklara özgürlük getiren bir sistemdir. Demokrasi, eşitlik, adalet, getiren bir sistemdir. Dolaysıyla Demokratik Konfederalizm Sistemi eşittir bağımsızlık demektir. Yani Demokratik Konfederal Sistem, Demokratik Ulus anlayışına dayalı sistem, Kürdistan’da da bölgede de bu savaşa son verecek. Yaşanan bu yüz yıllık krize, kaosa, bunalıma, acılara, son verecek ve Kürtler başta olmak üzere bölge halklarının kardeşçe bir arada eşit, özgür, demokratik bir biçimde yaşamasını sağlayacaktır. Bu da bağımsızlık demektir. Şu anda bu seçenek giderek daha hakim hale gelmeye başlıyor.

BÜTÜN YETKİLER BARZANİ’DE TOPLANMIŞ

Bu devlet sistemleri ortaya çıktığından beri bağımsızlıkla devlet özdeş ele alınıyor, bu bir algı bir zihniyetidir. Ama yanlış bir zihniyettir, yanlış bir algıdır. Şimdi bu halen sürüyor, devam ediyor, Güney Kürdistan’daki yaklaşımda bu. Zaten bu durum devam ettikçe Güney’de bu kriz ve kaosu da derinleştirecektir. Çok fazlasıyla ciddi sorunlar, sıkıntılar yaşanacak zaten yaşanıyor. Güney Kürdistan’da bu sorunlar daha fazla derinleşecek. Şimdi o tür tartışmaları yürüteceğine, Güney Kürdistan’ın yapması gereken nedir? Gerçekten mevcut olan sistemi demokratikleştirip daha güçlü bir biçimde işlevsel hale getirmektir, işletmektir. Aslında Güney Kürdistan’da çok önemli kazanımlar var, bunları yabana atmamak lazım. Şu anda mevcut haliyle ele aldığında bile Güney Kürdistan’daki durum bölgenin diğer ülkelere göre, tüm sorunlarına rağmen daha gelişkindir, daha ilericidir. Tüm sorunlarına rağmen bölge devletlerinin de durumu ele alındığında şimdi bu devlet tartışmalarıyla ve şu anda içine girilen süreçle birlikte bunun çok gerisine düşme riski çok yüksektir. Bu yapılacağına, şu tartışmalar daha faydalı olabilirdi. Güney Kürdistan halkı için de tüm Kürdistan, bölge halkları açısından da iyi olurdu.

Güney Kürdistan’daki mevcut statüyü demokratikleştirme, demokratik siyaseti esas alma, parlamentoyu işletme, demokratik kültürü hakim kılma, demokratik siyaseti hakim kılma, dört parça Kürdistan ile, Kürtlerle ilişkilerini iyileştirme, ulusal çıkarları gözeterek dört parça Kürdistan’da siyaset geliştirme, ulusal birliği esas alma, işte ulusal kongre için adım atma, çalışma ve böyle bir süreçte KDP’nin büyük bir desteğiyle, katılımıyla Kürtler Ulusal Kongreyi gerçekleştirmiş olsaydı, ulusal birliğini sağlamış olsalardı, bu Güney Kürdistan’daki kazanımlar açısından da gerçekten çok büyük bir katkı sunacaktı ve çok güçlendirecekti.

Tek, tek tüm partileri de Güney Kürdistan’da güçlendirecekti fakat bu yapılmadı. Zaten bu referandum konusunda işleyen süreçte çok antidemokratik bir süreçti. Biz bunu çok değerlendirdik. Ne Güney Kürdistan’daki partiler ne de toplum buna dahil oldu, katıldı, ortak bir karara dönüştü. Parlamento zaten yaklaşık 2 yıldır hiç işlemiyor. Bütün yetkiler Barzani’de toplanmış, KDP’de toplanmış, böyle bir durum yani yönetime katılanlar YNK ve Goran yönetim dışıdır. Bütün bu şeyler aşılsaydı, parlamento da daha işlevli hale getirilseydi, demokratik bir biçimde bu sistem kurumlaşsaydı ve işleseydi ulusal kongre konusunda da ciddi adımlar atsaydı gerçekten bu çalışma bu süreçte yürütülseydi başta Güney Kürdistan olmak üzere dört parça Kürdistan’da da Kürtler açısında da bambaşka bir süreç başlayacaktı.”