TÜRK DEVLETİNİN SAVAŞ SUÇLARI
Dünya tarihinde diktatörlerin tanımı şu şekilde yapılabilir, hiçbir kural tanımayan, mutlak ve egemen olan, tüm iktidar yetkilerini kendinde toplayan ve bunu zorla uygulayan kişilere diktatör denir. Sınıflı toplum tarihi bir anlamda diktatörlük tarihidir. Doğal topluma karşı, karşı bir devrim olarak gelişen sınıflı, hiyerarşik ve devletçi toplum varlık koşulunu buna borçludur. Her dönemde egemen güçler kendi görüşlerini muhaliflerine dikte etmişlerdir. Buna uymayanlara da her türlü baskıyı uygulamışlardır. Baskılar, işkenceler, hapishaneler bunun uygulama alanlarıdır. Bunun geniş ölçekte tüm topluma uygulandığını düşünün! Ayrıca bunun yaratacağı tahribatı ve bu tahribatın nesiller boyu nasıl sürdüğü konusunda tarihte bi dolu örnekle karşılaşırız. En canlı ve en büyük örneği de Kürt halkına uygulanan soykırımdır. Bu soykırım öyle büyük bir nefrete dayanır ki bunu yapanların eline kimse su bile dökemez.
Toplumun bütün alanlarını İşgal etmeyi kendileri için en temel dayanak olarak gören işgalci diktatörlerin tarih boyunca sergiledikleri davranışlar ve yürüttükleri politikalar hep aynı olmuştur. Bu diktatörler en başta insanların anılarını, yaşanmışlıklarını ve en kötüsü de duygularını öldürmek için en büyük kötülükleri yapmaktan geri durmamışlardır. Fiziki yok ediş daha büyük olmuştur belki ama bir insanın belleğini yok etmek zaten onu en beter ölüme mahkum etmek değil midir? Faşizm insanların hayatlarını yok etti, belleklerine ket vurdu. Öldürdüklerinin hesabını tutmak zor ama yaşarken öldürdüğü insanların hesabının tutmak daha da zor. Kaç toplum bu şekilde yok edildi? Kaç halk bu şekilde kendi olmaktan çıkarıldı? Kaç nesil bu travmalarla doğup büyüdü? Bu soruların cevabına baktığımızda insanın kaldıramayacağı kadar büyük acıların yaşatıldığını görürüz belki. hitler birden fazla nesli topyekun yok etti ama bundan da kötüsü, bir o kadar neslin de travma içerisinde büyümesine ve bir daha kendilerini toparlayamamalarına neden oldu. Erdoğan da bugün onu örnek alıyor. Onun gibi Kürt halkına büyük ve unutulmayacak acılar yaşatmak istiyor.
Faşist şef Erdoğan bu temelde Güney Kurdistan’ın ilhakını sağlamak için öncelikli olarak askeri açıdan işgali tamamlamak istiyor. Nitekim yer yer 30 kilometreye kadar sınırın içlerine kadar ordusunu sokması ve gerilla alanlarına yönelik aralıksız sürdürdüğü işgal harekatlarıyla hem gerillayı bitirmek istiyor hem de sivillerden arındırılmış bir tampon bölge oluşturmak istiyor. Son altı ay içerisinde 120 köy olmak üzere şimdiye kadar 600 civarı köy zorla boşaltıldı. Tabi bu köy boşaltmaları işgalci Türk ordusunun en iyi bildiği şey. Bunları ancak bu kadar pervasız, bu kadar ahlaksız bir ordu yapabilir. Behdinan alanında günlerdir bilinçli bir şekilde köyler hedef alınarak yurtsever insanlar şehit ediliyor. Bu durum bilinçli bir korkutma ve sindirerek göçertme politikası olduğunu defalardır dile getiriyoruz. Aynı zamanda halk içerisinde işgal harekatına muhalif bir duruş sergileyen ve tavır sahibi olan kişiler bizzat KDP’nin sağladığı istihbarat ile hedef alınıyor.
Erdoğan’ın verdiği talimatlarla aynı zamanda boşaltılan köylere bir daha kimse dönemesin diye yoğun bombardımanlar gerçekleştiriliyor. İnsanların binlerce anısının, çocukluğunun, yaşanmışlıklarının olduğu bu topraklardan silinmelerini sağlamak için büyük bir nefret ve acımasızlıkla dağı, taşı, ağaçları, hayvanları yani herş eyi yok etmek istiyor. Bu ordu Hitler’den sonra tarihin gördüğü en ahlaksız ordu olsa gerek. Son 2 hafta içerisinde Mijê, Xankê, Dergelê, Sergelê ve Guherzê köylerinde yapılan bombardımanlar bunun en somut göstergesi. Bu köyler önce boşaltılıyor sonra da tüm her yer bombalanıyor. Zaten gençler işsizlik ve benzeri olaylardan dolayı göçertiliyor kalanlarda bombardımanlardan dolayı yerlerini terk etmek zorunda bırakılıyor. İnsanlar göz yaşları içerisinde yitip giden anılarına ve geçmişlerine bakarken tarihten eşi benzeri az görülen cinsten olan Erdoğan gibi bir ahlaksız diktatör de sarayında keyif naraları atıyor. Kürt halkına yaşatılan bu acılar bir kadermiş gibi yaşatılıyor. Erdoğan o kadar büyük bir nefret ile saldırıyor ki insanlarımızın her şeyini bir bütünen yok etmek için saldırıyor. Kemiklerimizden bile korkuyor, nefret ediyor, tek bir kürdün bile varlık göstermesinin onun uykularını kaçırdığına eminim. Gerillanın namlusunu ensesinde hissediyor. Çöken ordusundan sonra kendisinden bunca suçun hesabının sorulacağını kendisi de biliyor. Bunun öfkesiyle her yere saldırıyor. Sadece Kürt halkına ait köyleri değil süryani halkına ait köyleri de bombalayarak yok etmek istiyor. Çünkü bütün inançlar Erdoğan’ın gözünde düşman.
Kendisine insanım diyen birisinin kabul edebileceği bir şey değil bu. Dünyanın bütün diktatörleri yenildikçe azgınlaşarak saldırıyor. Bu bütün diktatörlerin ortak karakteridir. Erdoğan’ ın bu derece faşizmi yaygınlaştırarak Kürt halkına saldırması aldığı darbelerin büyüklüğünden ileri gelmekte. Gerilla güçlerinin gelişim düzeyiyle orantılı bir şekilde türk ordusunun kayıplarının derinleşmesi Türk faşizminin aldığı yaraları gün geçtikçe derinleştirmekte ve bir daha iyileşmeyecek düzeye getirmektedir.
Hitler 1 milyondan fazla insanı katlettiğinde şunu iddia ediyordu; bu soykırımı için kendi ırkının üstün ırk olduğunu belirtiyor ve diğer ırkların(yani yahudilerin) kendilerine yalnızca hizmet edebilecek ve gerektiğinde öldürülecek canlılar olarak bakıyordu. Erdoğan da neo osmanlıcılık hayaliyle bugün Kürt halkı gibi tarihten beri var olan ve daha Türk diye bir şey ortada yokken devrim niteliğinde gelişimler ve kültürel bir düzey yakalayan bir halkı soykırımdan geçirmek için elinden geleni yapıyor. Önder Apo’ nun paradigması ışığında Kürt halkı bugün varlık kazanmış ve küresel ölçekte dengeler belirlenirken göz ardı edilemeyecek bir halk statüsüne ulaşmıştır. Kürt halkının devrime katılımı ve yurtseverlik çizgisini derinden uygulaması Türk devlet faşizmini ve onun işgal aygıtlarını tümden yok edecek yegane güçtür. Bu güç Kurdistan özgürlük gerillasının tarihi direnişiyle kopmaz bir bağ içerisindedir. Ve bugün bu düzeyde saldırıların bir nedeni de bu bağı kopartmak ve bir taraftan Kürt yurtseverlik bilincini diğer taraftan ise Kurdistan özgürlük gerillasını tasfiyeyi amaçlamaktadır.
Buna karşı topyekun direnişe geçmenin tek çare olduğu bütün gerçekliğiyle ortadayken bunun tersini iddia etmek en basit ifadeyle kendine hakaret etmektir. Kürt halkının varlık mücadelesine karşı tarihte görülmemiş bir nefretle imha konseptine dayalı bir saldırı söz konusuyken hakikatleri haykırmanın ve zalimin üzerine gitmenin tam zamanı. Bu açıdan bu savaş hali herkes için bir dönüm noktası ve tarihsel duruşunu belirleme zamanının geldiğini göstermiştir. Haine hain demekle kalmak bu tarihsel mücadelede sınırlı kalmak ve rolünü tam anlamıyla oynamamak olacaktır. Hainin, ihanetçinin, ihanetçi çizginin ve dolayısıyla Kürt halkını tümden yok etmeye ant içmiş azılı bir düşman olan işgalci türk devletinden tarihsel bir hesap sorma zamanıdır. Gerilla işte bunun öncüsü, uygulayıcısı ve canını bu uğurda ortaya koyanıdır. Kurdistan Yurtseverliği de bu fedailiğe hakkını vermeli ve duruşunu buna göre gözden geçirmelidir. Tarihte bütün büyük kazanımlar ve devrimler öncü güç ile halkın bütünlüklü bir direnişi sergilemeleri sayesinde olmuştur. Bu hakikatle birlikte silkinmeli ve bu azılı düşmandan tarihi bir hesap sormalıyız.