KODAR, İran için üçüncü yolu öneriyor

KODAR Eşbaşkanı Fuad Berîtan, "KODAR, üçüncü çizgi stratejisine uygun bir öz savunma anlayışıyla değişim ve dönüşüm için ne dış müdahaleyi işlevsel buluyor ne de var olan egemenlik ve zulmün devamını makul bir yol olarak görüyor" dedi.

İran'daki cumhurbaşkanlığı seçimlerini değerlendiren KODAR Eşbaşkanı Fuad Berîtan, "KODAR, üçüncü çizgi stratejisine uygun bir öz savunma anlayışıyla değişim ve dönüşüm için ne dış müdahaleyi işlevsel buluyor ne de var olan egemenlik ve zulmün devamını makul bir yol olarak görüyor" dedi.

İran'ın eski İran olmayacağını ama ABD ve Batı'nın beklediği bir İran da olmacağı kaydeden Berîtan, şunu vurguladı: "KODAR, İran üzerinde dış müdahalenin gölgesinin olduğu bu hassas dönemde, iktidarın vakit geçirmeksizin stratejik bir yaklaşımla demokratikleşme için gerekli olan zemini hazırlaması gerektiğine inanıyor."

Doğu Kurdistan Demokratik ve Özgür Toplumu (KODAR) Eşbaşkanı Fuad Berîtan, İran'da 19 Mayıs'ta yapılan cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarını, İran'da demokratik değişim imkanları, İran'ın Ortadoğu politikaları, Batı'nın İran'a yönelik artan baskıları ile İran'daki demokratik muhalefet önündeki fırsatlara ilişkin ANF'nin sorularını yanıtladı.

KODAR’ın yayınladığı yol haritasının hedefleri nelerdi?

İran’da bazı şeylerin değişmesi için bir yol haritası yayınladık. İran’ın tarihsel geçmişinde yüz yıllarca farklı etnik yapıdan, inançtan halklar her zaman iç içe yaşamıştır. Halklar arası dayanışma, kültürel birlik hep bir toplumsal hoşgörü ve ortak yaşama zemin sunmuştur. Tarihte olduğu gibi bugün de bu farklı etnik yapıların bir arada demokratik ve özgürce yaşamaları gerektiği inancında olduğumuz için böylesi bir yol haritasını yayınladık.

Bir toplumun refah düzeyi, yaşam biçimi, ekonomisi, izlediği siyaset, o toplumun özgür, eşit ve demokratik olup olmadığını belirler. Bu kriterleri esas alarak İran’ı ele aldığımızda başta Kürtler olmak üzere bir çok etnik yapının baskıya, sömürüye, kültürel asimilasyona, işkenceye maruz kaldığını görüyoruz. Ekonomik olarak yaşanan sıkıntılar da her geçen gün büyümekte ve yaşam koşulları giderek zorlaşmaktadır. Dolayısıyla İran toplumunun özgür ve demokratik bir yaşama sahip olmadığı aşikardır. Bir ülkenin siyaseti, devlet çıkarları için kendi vatandaşlarına karşı kullanılan bir alan haline gelmişse orada sadece devletin mutlak iktidarı ve otoritesi vardır. Böylesi bir durumda da halktan ve onun demokratik değerlerinden söz edilemez.

Toplumda buna rağmen ciddi bir reaksiyon söz konusu mu?

Toplumsal dokular canlı organizmalardır. Tepkisiz gibi görünseler de aslında her zaman hareket halindedirler. Fakat bu hareket bazen öylesine yavaştır ki bakana durağan gibi gelebilir. Oysa gerçek olan kendisini dıştan gelen saldırılara karşı korumak için sürekli bir devinim içinde olduğudur. Bazen bu devinim büyük bir kasırgaya dönüşerek önüne çıkan ne varsa alaşağı da eder.

İran’da her geçen gün muhalefet artıyor, rejime karşı tepkiler büyüyor ve siyasal kriz derinleşiyor. KODAR olarak açıkladığımız bu yol haritasıyla İran’da tıkanan siyasetin demokratikleşmesi ve hukuksal anlamda yapılacak düzenlemlerle tüm İrani halkların nefes borusu olmak istedik. Hazırladığımız bu demokratik yol haritası dikkate alındığında  hem halkların kendi öz yaşam değerleriyle buluşma imkanı olacak hem de İran devletinin iddia ettiği ama gerçekte yanından bile geçmediği İran Demokratik İslam Cumhuriyeti olarak kendi geleceğini garanti altına alabilecektir. Aksi halde her gün değişen Ortadoğu dengeleri içerisinde kapitalist modernitenin İran rejimini de yutması çok uzak bir ihtimal olmayacaktır.

İran devletine bir nevi çıkış yolu mu öneriyorsunuz?

Bu yol haritası izlendiği taktirde, demokratik siyaset sürecine girileceğinden, merkezileşmiş, sınırlanmış ve dar bir alana sıkışmış olan İran rejimi tarihsel bir çıkış yaşayacaktır. Halklarının adil ve özgür birlikteliğiyle oluşmuş, özgür, demokratik bir İran, her türden çelişki ve tehditlere karşı sadece kendisi için direnmeyecek, Ortadoğu’nun demokratik değerlerinin kültürel mirasçısı olarak bölgede etkili bir aktör olarak rol oynayacaktır. Bu durumda enerjisini birbirini tüketmek için değil, aksine birbirini güçlendirmek için kullanılacağından daha güçlü bir oluşum açığa çıkacaktır. Bu nedenle KODAR’ın yol haritasının önemli olduğunu söyleyebiliriz.

Özellikle 'demokratik ulus' formuna vurgu yapıyorsunuz. İran özelinde bunun önemini nasıl izah edersiniz?

Evet, çünkü demokratik bir İran içerisinde ulusu doğru konumlandırmak temel bir meseledir.

Toplumsal kimlik genişlediği, kapsayıcılığı arttığı ve daha fazla ortaklaşmaya olanak sağladığı oranda ulus formu gelişir. Farklılıkların özgürlük temelindeki birliği, demokratik ulusun toplumsal ruhu ifade etmesinin ön koşuludur. Bu kapitalizmin tek etnik grup üzerinden milliyetçiliğe dayalı uluslaştırma sürecinin aksi bir uluslaşmayı ifade eder.

Kültürlerin ve etnisitelerin binlerce yıl boyunca iç içe ve yan yana yaşadıkları, kaynaştıkları bir coğrafyada, ulus devletin yol açtığı boğazlaşmaların önüne geçecek en gerçekçi model, her kültürün yan yana ve bir birine saygıya dayalı yaşayacakları demokratik ulus modelidir.

İrani halklar olarak kendimizi geçmişte yapılmış hataların esaretinden kurtararak geleceğimizin çağdaş ortak yaşam değerlerini ve kültürünü yaratmalıyız. Bir avuç fanatiğin, çıkarcının geleceğimize ipotek koymasına engel olmalı, geleceğimizi doğru bilimsel veriler ile mantık üzerinde şekillendirmeliyiz. Bir birinin iradesini kırarak ya da bastırarak gerçekleşirilen yöntemlerin hiçbiri çözüm olamaz. Basit mantığın ürünü olan bütün çözüm yöntemleri çözümsüzlüğe götürür. Birbirlerini asıp kesme zihniyeti kılıç-kalkan çağına ait en basit ve düz zihniyettir. Bu zihniyet "başkasından bana ne, varsın ölsünler" zihniyetidir. Bu zihniyet ortadan kalktıkça insanlar daha hoşgörülü bir şekilde birlikte yaşama imkânlarını yaratacaktır. İşte KODAR olarak bütün bunların değiştirilip geliştirilmesi için tüm İrani halkların yararına olan bu yol haritasını geliştirdik.  

Üzerinde konuştuğumuz devlet, uzun bir geleneğe dayalı önemli bir aktördür. KODAR'ın, İran devletini; Ortadoğu'daki rolü ve etkisini nasıl okuduğunu biraz paylaşabilir misiniz?

Haklısınız. İran, Ortadoğu'da kesintisiz devlet geleneğini sürdüren tek devlettir. 2 bin 500 yılldan beri Ortadoğu'da önemli bir aktördür. Tarihte olduğu gibi bugün de aktörlüğünü koruyor. Mevcut İran rejimi, değişen dünya dengeleri ve Ortadoğu coğrafyası içerisinde bu konumunu korumak için ciddi bir mücadele veriyor. 'Arap Baharı', İran için ezber bozan bir durum oldu.

Hangi ezberi bozuldu, ne yaptı İran?

Arap devlet adamlarının devrilmesi İran’ın Ortadoğu’da daha kararlı bir dış politika izlemesine olanak sağladı. Demokratikleşme dalgası birçok ülkenin yanı sıra büyük Şii toplumların yaşadığı ülkeleri de etkiledi. İran devleti daima Şiilerin savunucusu olmuştur. Sünni devletlerle etrafı çevrilen Şii bir devlet olarak bölgedeki Şii toplulukların taleplerini açık ya da gizli bir şekilde destekleyerek, Şii toplulukların merkezi olma rolünü hiç yitirmemiştir.

'Şii topluluklar'dan kastınızı örneklemeniz mümkün mü?

Elbette. Sanırımın şu örnekler açıklayıcı olur;

* İran, Sünni krallık tarafından yönetilen ama nüfusunun çoğunluğu Şii olan Bahreyn yarımadasında politik reformlar yapılması gerektiğini savunan halkı her zaman desteklemiştir.

* İran rejimi, doğu eyaletindeki petrol zengini Şii azınlığa kötü davrandığı için Suudi Arabistan’ı bir çok kez sert bir dille kınamıştır.

* İran kendisine yakın gördüğü Esad rejimine önemli yardımlarda bulunmuştur. Tahran, Şiiliğin bir kolu olan ve Aleviler tarafından da desteklenen Esad rejimini korumak amacıyla Ortadoğu’daki Şii toplumlarını seferber etmiştir. Örneğin İran güvenlik ajansları büyük sayılarda Pakistan ve Afganistanlı Şiileri Suriye’de savaşmak üzere toplamıştır.

* Sadam rejiminin yıkılmasıyla Irak’ın parçalanması Tahran için jeopolitik bir zafer oldu. BAAS devletinin çökmesi, İran'ın batı kanadını sağlamlaştırdığı gibi Irak’a müdahale edebilmesi içinde fırsatlar yarattı. Yapılan müdahalelerle Şiilerin hakimiyeti altındaki Bağdat hükümeti, DAİŞ ve aşırı Sünni grupların oluşturduğu tehdide karşı yürüttüğü mücadelesinde İran’ın desteğine giderek daha çok bel bağladı. İran, bu doğrultuda Irak’a askeri teçhizat ve danışmanlar göndererek Bağdat’ı etkisi altına almayı başardı. Iraklı Sünnilere karşı intikam saldırılarının düzenlenebilmesi için yerel Şii militanlarını eğitti. Böylece İran destekli Şii milislerin bazıları Irak hükümetinin kontrolü dışında kaldı. İran’ın milis savaşını geliştirme stratejisi DAİŞ’in Irak’ın merkezine kadar gelmesinden sonra daha da bariz hale geldi. Sonuçta İran en önemli Arap ülkelerinden birinde kendisine bir yer edinmiş oldu.

İran’ın milis savaşını geliştirme stratejisi, dediğiniz durumun uzun vadede İran halklarına faydası olur mu?

Milis savaşını geliştirme stratejisi, Tahran’ın Ortadoğu politikasına yön veren 'Şiilerin güç kazanması' şeklindeki temel ilkesinin gereğidir. Soğuk Savaş sırasında Moskova’nın üçüncü dünya ülkelerindeki komünizm faaliyetleri ile ilgili stratejisine benzer şekilde, İran rejimi de Şii partileri ve milis güçlerini koruma altına almıştır. Bu doğrultuda Suudi Arabistan’ın etkisini azaltmak ve kendi nüfuzunu arttırmak için bölgede savaşan çeşitli grupları destekliyor.

İran dış politikasının mezhep odaklı hale gelmesi, İran halklarının yararına olmayacağı gibi zararına olacaktır. Böylesi bir politika izlemesi sonucunda, dünya üzerindeki Müslümanlar arasında sadece küçük bir azınlığı oluşturan Şiiler kaybedecektir.

İran kendi nüfuzunu arttırmıyor mu?

Şii nüfus üzerinde evet ama diğer taraftan başka bir tablo var; İran’ın Endonezya, Malezya ve Pakistan gibi nüfusunun çoğunluğunu Sünnilerin oluşturduğu ülkelerle ilişkilerinin bozulması an meselesidir.

İsrail’e karşı yürüttükleri mücadeleleri ile İran dış politikasının merkezi haline gelen Filistinliler üzerindeki nüfuzunu da eninde sonunda kaybedecektir.

İran’ın Irak, Suriye, Bahreyn ve Yemen’in içişlerine karışması güç durumdaki Sünni toplumları Suudi Arabistan, Türkiye ve Katar gibi Sünni çoğunluğa sahip diğer ülkelere yakınlaştırmıştır.

İçeride ise Şii çoğunluğuna rağmen İran’ın nüfusunun, homojen olmadığı görülebilir. İran’da uzun yıllar kurumsal ayırımcılığın sıkıntılarını yaşamış olan bir Sünni azınlık da vardır.

Kısacası İran’ın kısa vadeli kazançlarının sürdürülebilir olması pek olası değildir.

Bu noktada, belki biraz daha İran'ın toplumsal yapısıyla 'demokratik ulus' önermenizin birbirini tamamlayabilme potansiyeline dönmekte fayda yok mu?

İran, bölgedeki tüm devletlerden daha fazla demokratik bir toplum modeli yartmaya müsaittir. Çünkü bütün diğer bölge devletleri gibi tekli yapılara dayanarak kendisini var etmeye çalışmamıştır. Tarih boyunca çokluğu, farklılığı esas alarak bir birlik oluşturmaya çalışmıştır. Bu açıdan İran’ın tarihsel geçmişi, demokratik karekterlidir. Kendi tarihsel özüne uygun olarak İrani halkların birlik ve beraberliğini koruyabilmenin yegane yolu da; verili sistemin anti demokratik, dar, mezhepçi, merkezi, cinsiyetçi ve milliyetçi yaklaşım ve anlayışlardan vazgeçmesidir. Bunlardan vazgeçtiği taktirde sadece Kürtler için değil, tüm İrani halklar için kazandırıcı olacaktır. Eğer İran gerçekten yaşadığı krizden çıkmanın yollarını arıyorsa çözüm çok nettir. Her geçen gün İran’ı yutmaya çalışan ve canavarlaşmış olan bu sistemden bir an önce kurtularak, demokratikleşmenin kapılarını sonuna kadar aralamalıdır.   

İktidar güçleri niye böyle bir anlayışa alan açsın?

Mevcut durum, sadece bütün toplumun acı ve keder içinde olması anlamında değil, aynı zamanda her geçen gün iktidar güçlerinin de zarar görmesi anlamına gelmektedir. Bir taraftan içte yaşanan kriz, çelişki ve sıkıntılar; öte yandan dış güçlere sırtını dayayan taraflar. Eski tarzda var olan durumun devam ettirilmesi, hem iktidar güçleri hem de reform isteyen güçler için oldukça zor bir durum haline gelmiştir. Siyasi, hukuki, ekonomik ve toplumsal krizin aşılmasının temel şartı, eski zihniyet yapısının değiştirilerek demokratik bir siyasetle ülkeyi yönetmek olacaktır. Demokratik siyasetin ününün açılmasıyla toplumsal yaşamda ciddi bir rahatlama ve gelişme yaşanacaktır.

İşaret etiğiniz demokratik çıkış karşısında direnen güçler kimlerdir? 

Bunlar, genelin çıkarlarını kendi dar çıkarları için kullanmak isteyen çevrelerdir. Tam da bundan dolayı, demokratizasyon ve açılımlar acil gerekliliktir. Çünkü halkların kaderi, geleceği bir zümrenin çıkarlarına kurban dilemeyeceği gibi onların insafına da bırakılamaz. Bir ülkede oluşturulan genel hukuksal, siyasi ve ekonomik çıkarlar, geniş bir çerçevede ele alınarak farklılıklara, çok renkliliğe hizmet etmek durumundadır. Aksi olduğunda ise bir aile bireylerinin tümüne ait olan bir evin sadece bir kardeş tarafından el konularak diğer kardeşlerin evden atılmasına benzetilebilir. Evden atılan kardeşlerin de bu durumu hiçbir şekilde kabul etmeyeceği açıktır. Eve el koyma hakını kendinde gören kardeş de şunu bilmelidir ki; el koyduğu bu mülkler hiç bir zaman güvende olmayacaktır. Sürekli onu kaybetme korkusu içinde olan gaspçı kardeş, baskı ve tedbirlerini artırma girişiminde olacak ve buna karşı da kendilerinin olanı almak için mücadele eden diğer kardeşleri karşısında bulacaktır.

Bu anlayış, vicdan yoksunu ve yıkıcı bir beyinin ürünüdür. Dolayısıyla kendisiyle beraber felaketi doğuracaktır. Böylesi bir durumda yapılması gereken tüm kardeşlerin ortak bir çatı altında yaşamlarını demokratik bir şekilde sürdürmeleri olacaktır. Ancak bu yolla tehlikeler, saldırılar önlenebilir.

İktidar ve seçime katılan diğer güçler, ‘Demokratik Çözüm’ tartışmaları doğrultusunda hareket etmezlerse halkın bu seçimlerde oy verdiği Ruhani ve reform cephesine karşı büyük bir öfke patlaması açığa çıkabilir. Toplumda, kötü ve daha kötü ikilemini yaratarak, gelecekteki değişimi karşılamak mümkün değildir.

Seçimler yapıldı, İran'da değişim beklemek mümkün mü, nasıl bir değişim olabilir?

İran, artık eski İran olmayacaktır ama ABD'nin, Avrupa’nın beklediği İran da olmayacaktır. Hatta denilebilir ki; Avrupa ve ABD'nin hoşuna gitmeyen bir İran gerçeği ortaya çıkacaktır.

İran'daki yumuşama ve demokratikleşme adımları öyle söylenildiği gibi Batı'nın ve ABD'nin hoşuna gidecek, onların İran'daki etkisini, gücünü arttıracak bir gelişme olmayacaktır. Yumuşama, reform ve demokratik adımlarla toplumsal tabanı genişleyen; topluma örgütlenme ve ifade özgürlüğü tanıyan bir İran, ABD ve Batı karşısında daha güçlü bir pozisyona ulaşacaktır. ABD'nin istediği, işbirlikçi ve ekonomik olarak liberal bir değişimdir. Ancak İran’da böyle bir gelişimden çok, dışa karşı ama belirli düzeyde demokratik açılımları ifade eden reforma uğramış İran olma görüntüsü içerisinde olacaktır.

Bütün bu anlattıklarınızdan sonra KODAR’ın pozisyonu, ittifak ve ilişki tarzını paylaşır mısınız?

KODAR, İran’daki gelişmelere Batılıların gözüyle yaklaşmaktan uzak durmak kadar, mevcut muhalif güçlere de sekter yaklaşmıyor. Eleştirilen ya da eleştirilecek yanları olur, ancak bu güçlerle yumuşak ilişki kuracak bir söylem tutturulmalıdır. Bu güçleri tümden ürkütecek, İran’daki toplumsal muhalefet için itici olacak bir yaklaşım içinde olunmamalıdır. Bunun için de en başta Batı'nın ve ABD'nin söylemlerinden; Batı'nın anladığı biçimde bir demokratikleşme süreci bekleme ve demokratik İran yaratma gibi yaklaşımlardan kaçınılmalıdır. İran, öyle Batı'nın beklediği süreçler içinde ve ölçülerde demokratikleşmeyecektir.

Çok kesin ifadeler kullanıyorsunuz...

Haklısınız, çünkü Batı'nın, Avrupa’nın anladığı İran'ın demokratikleşmesi değildir. Onlar İran'ın işbirlikçi hale gelmesini ve ekonomik olarak tamamen liberal olmasını istiyor. İran'da ise Batı'ya ve Avrupa’ya karşı işbirlikçilik yapmama, işbirliğinden uzak durma bir toplumsal eğilimdir. Bunun da görülmesi gerekiyor. Kaldı ki Batı işbirlikçiliği ve hayranlığı iyi bir eğilim değildir. Bu nedenle Batı'dan uzak durmalarına olumsuz bir şeymiş gibi yaklaşmamak gerekir. İran toplumsal muhalefetinin halkın beklentilerini karşılamayacak düzeyde de olsa, yumuşama ve kimi reformlarla demokratik açılımlar istedikleri ama bunu Batı'yla işbirliği yapma temelinde düşünmedikleri de görülmelidir.

Tekrar ittifak ve ortak mücadele meselesine dönersek. Demokratik, özgürlükçü ve muhalif kesimler de bu durumdan yararlanarak, bu hareketle dolaylı ya da dolaysız birleşip bu sürecin daha da demokratikleşmesine, daha da özgürlükçü olmasına katkı sunabilirler. Bu konuda sekter yaklaşarak, 'sadece bizim dediğimiz gibi olsun, bizim dediğimiz gibi olmazsa biz bu muhalif hareketlerin içinde ve yanında olmayız' diyen bu demokrasi güçleri de kaybeder.

Mesela rejimin İslami yanı niye hedeflenmiyor, denilmesi mi?

'İslami rejimi yıkmayı hedeflerlerse ancak o zaman ittifak yaparız, şunu yaparız, bunu yaparız bunun dışında yapmayız' yaklaşımı, siyasetten hiçbir şey anlamayan dogmatik ve çok kaba bir yaklaşımdır. Batı'nın pragmatik konjonktürel kafası, budur. Böyle yaklaşanlar da İran siyasetinde etkili olamazlar. İran siyasetindeki bu gergin sürece müdahale edemezler.

Sonuçta ne yapılması gerekiyor?

Sonuçta doğru bir yaklaşım gösteren demokratik, sol  ve özgürlükçü güçlerin bu sürece katılarak, etkin müdahil güç haline gelmeleri gerekir. Bu sürece müdahil olurken de İran gerçeğinde bir demokratikleşme sürecinin ortaya çıkacağını görmelidirler. Herkesin istediğine göre bir toplum gerçeği bulamayız.

Doğu Kürdistan özelinde de konuşmak istiyoruz. KODAR, Doğu Kürdistan'da nasıl bir tarzı izleyebilir?

Bize göre en doğru yaklaşım, bütün parçalardadik Kürt halkında gelişen bilinç ve örgütlenme düzeyini daha örgütlü hale getirip mücadeleyi geliştirmek ve İran’da olduğu gibi ortaya çıkan belirli imkanları büyük bir fırsat olarak değerlendirip demokratik mücadeleye güç vermek gerekir. Bu ülkelerdeki değişim süreçlerine ve bu yönlü mücadelelerine destek vermek, onlarla dolaylı ya da dolaysız ortak hareket yaratma çabaları içine girmek gerekir.

Seyreden, izleyen durumdan çıkıp kesinlikle İran’ı demokratikleştirmede en temel güç olacak bir rol üstlenmek için yaratıcı politik taktikler, uygun söylemler, uygun mücadele yöntemlerini bulmak ve bu temelde Kürt sorununa çözüm bulmak çabası içinde olmalıyız.

Şu anda toplumsal hareketliliği örgütleyip mücadele gücü haline getirerek rejimi geriletecek aktörlere ihtiyaç var.

KODAR bunu karşılamıyor mu?

Kuşkusuz bu aktörlerin başında KODAR gelmektedir. KODAR’ın esas aldığı paradigma ve teorik değerlendirmeler, örgüt anlayışı ve mücadele çizgisi, İran’da önemli bir siyasal aktör olmasına imkan tanımaktadır. Zaten şimdiden KODAR, Doğu Kürdistan üzerinde en etkili hareket olarak İran’da bu rolü oynamaya hazırdır.

KODAR, Doğu Kürdistan için özgür ve demokratik bir toplumun geliştirilmesi için yapılan öneriler ve ihtiyaçlara gerekli önemi göstererek, Kürt sorununun, kadınların, mezheplerin ve etnisitelerin, hak ve özgürlük sorunlarının demokratik çözümünü, dönemin en acil ihtiyacı olarak görüyor.

KODAR, İran üzerinde dış müdahalenin gölgesinin olduğu bu hassas dönemde iktidarın, vakit geçirmeksizin stratejik bir yaklaşımla demokratikleşme zeminini hazırlaması gerektiğine inanıyor.

KODAR, 'üçüncü çizgi stratejisi'ne uygun bir öz savunma anlayışıyla değişim ve dönüşüm için ne dış müdahaleyi işlevsel buluyor ne de var olan egemenlik ve zulmün devamını makul bir yol olarak benimsiyor.

KODAR, demokrasi için tüm sivil toplum örgütlerinin, toplumsal kesimlerin, siyasetçilerin, aydınların, kadın ve gençlerin, çözüm mekanizmalarında rol oynamasını, hayati buluyor.

KODAR, siyaset kurumu, anayasa ve hukuk mekanizmalarının, demokratik toplumcu paradigma esaslarına göre yeniden şekillenmesini olmazsa olmaz olarak ortaya koyuyor.

KODAR, merkezi ve üniter yapılanmalara karşı demokratik yerel yönetimler modelinin geliştirilmesini tüm İrani yapıların yararına görüyor.

Bütün bu toplumcu yaklaşımlarımıza rağmen İran rejimi üniter devlet yapılanmasında ısrar ederek kendi sonunu kendisi hazırlıyor. İran’ı, yaşadığı toplumsal, ekonomik, sosyal ve siyasal krizden çıkartacak yegane yol, bizim alternatif olarak sunduğumuz 'demokratik ulus' çözümüdür.

KODAR, Kürtlerin gasp edilen haklarının iadesini de bu çerçevenin içine mi oturtuyor?

Ortadoğu gerçeğinde bir demokratikleşme, demokratik İran ve halkların kardeşliği temelinde Kürt sorununa demokratik siyasal bir çözüm isteyen bir politika. Ortadoğu ve İran gerçeğini dikkate alan böyle bir politika, İran'da etkili olabilir. Çünkü İran'daki Kürtlere yaklaşım öyle Türkiye'deki gibi 'çok inkarcı temel'de değildir.

Ne kadar inkarcıdır, nedir yaklaşımı?

Türkiye ile kıyaslayarak söyledim, ancak realite şudur;

Tabii ki hakim ulus olmak istiyor, Kürtler üzerindeki egemenliklerini bırakmak istemiyor. Kürtlerin varlığını, yok saymasalar da temel ulusal demokratik haklarını tanımıyor.

Kürtlerin demokratik siyasi iradesi tanınmadığı gibi eğitim başta olmak üzere Kürtlerin kendi ulusal varlığının devamını ve gelişimini sağlayacak hakların kullanılmasını da kabul etmiyor. Kürtler var ama hakları yok gibi bir politika uygulanıyor. Kürtlerin ulusal demokratik mücadelesini zorla bastırmak için her türlü yönteme başvurmaktan çekinmiyor; idamlar, suikastlar, komplolar, ajanlaştırmalar ve daha birçok yöntemle halkın özgürlük mücadelesini bastırma politikası izliyor. Kuşkusuz egemenlikçi, baskıcı ve ince inkarcı bir politika izliyor.

Anlatmaya çalışmak istediğim şöyle bir nüanstır; açık bir inkarcı politika içinde olamamaları, sorunun çözümü açısından değerlendirilebilir. İran’da ortaya çıkan hareketlilik ve bunun ortaya çıkardığı reform ve yumuşama isteği, İran toplumunda Kürt sorununun demokratik çözümü doğrultusunda yeni düşünceler ortaya çıkarabilir. Bu yönüyle doğru politika izlemek gerekir. Hele böyle mücadele anlarında, devrim anlarında, halk hareketleri anlarında doğru politika ve sonuç alıcı esnek taktikler üretmek esastır. KODAR ve diğer Kürt hareketleri, bu konuda dar bir yaklaşıma kesinlikle düşmemeli. Daha politik bir yaklaşımla ve İran'daki halk hareketine, demokratikleşmeye müdahil olmalı.

Hem Kürt halkı hem de diğer halklar ile ortak mücadelenin gelişmesinde engelleyici faktör ve sorunlar nelerdir; KODAR bunları aşmak için ne yapıyor?

Kürt Özgürlük Hareketi, mücadele ve muhalefet ederken programı da örgütlenmesi de mücadele tarzı da farklıdır. Bu hakikat, dışındaki gelişmeler karşısında farklı çevrelerle dolaylı ya da dolaysız demokrasi mücadelesinin ortaklaştırılmasına engel değil. KODAR, tabii ki kendi ideolojik yaklaşımları doğrultusunda bir örgütlenme içinde olacaktır. Toplumsal örgütlenmesini demokratik konfederal temelde yapacaktır. Genel demokratikleşme talepleri yanında Kürdistan’la ilgili kendi programına uygun talepleri de olacaktır. İran’daki siyasal mücadelede her renkten demokratik eğilimli güçlerle mücadelesini ortaklaştırırken, bu mücadelede kendi tarzıyla etkin olma çabası içinde olacaktır. Farklılığını mücadelesinde, örgütlenmesinde, çalışmasında ortaya koyacaktır. İran’daki son olaylar ve en son seçim de gösterdi ki toplumsal örgütlenmeye dayalı mücadele imkanları vardır. Doğru ve gerçekçi talepler, mesajlar ve yöntemlerle ağır bedelleri olsa da demokratik siyasal mücadele yürütme imkanları vardır. Yasal imkanların olup olmaması o kadar önemli değildir. Önemli olan toplumsal meşruiyetini sağlamasıdır. Bu temelde yaratıcı örgütlenme ve mücadele yöntemleriyle çok etkili mücadele yürütebilirz.