BAŞURE KURDİSTAN'A İŞGAL HAREKATI
Metîna, Zagros, Garê dağları, Xabûr, Zap, Avaşin, Lolan suyu yeryüzündeki cennet gibidir. Bu coğrafyayı gören, soğuk suyundan bir bardak içenin ona aşık olmaması mümkün değil. Artık bu güzellik büyük bir tehlike altında. Bu tehlike işgalci Türk ordusu ve DAİŞ çeteleridir.
Şimdi bazıları soruyor; "DAİŞ hala var mı, yenilmemiş miydi?’ Bu sorunun cevabı bu yüzyılın savaşı kadar derin ve uzundur. Ancak bu konuyu biraz değerlendirelim. Doğrudur; Kürt özgürlük hareketinin verdiği mücadele sonucu DAİŞ belli ölçüde zayıflatıldı ama bitmedi ya da bitmesine izin verilmedi. Bitmemesinin nedenlerinden biri de faşist Türk devletinin politikalarıdır. Diğeri ise bölge devletlerinin kirli politikalarıdır. DAİŞ’in bitmemesinin en önemli nedenlerinden biri de hegemonik güçlerin kirli politikasıdır. Çünkü son yarım yüzyılda yani Üçüncü Dünya Savaşının yaşandığı bu dönemde hegemonik güçler farklı bir arayış içerisine girdi ve Ortadoğu'ya müdahale edebilmek için radikal İslamcı güçleri büyük ölçüde geliştirdiler. Bu nedenle DAİŞ’i canlı tutma çabası içerisindeler.
Faşist Türk devletinin, bölge devletlerinin ve hegemonik güçlerin çalışmalarından dolayı bu insanlık düşmanı çetelerin bitmediğini anlıyoruz. Uluslararası plan çerçevesinde faşist Türk devleti bunlara sahip çıkıyor, silah ve eğirim veriyor. Katar ve diğer bölgesel devletlerin desteğiyle çetelere para ödüyorlar, savaşlarını ve yaşamlarını finanse ediyorlar. ENKS, KDP, Irak gibi işbirlikçi güçler çetelere alan açıyor. Kısacası bu çetelere dair büyük hesapları var. Irak ve Suriye'deki kirli savaşın kalıntıları olan bu çeteler 8 yılı aşkın süredir Batufa'dan Dêralok'a, Amediyê'den Sîdekan'a kadar gerillalara karşı kullanılıyorlar. Kim bunlar? Son isimleri El Nusra, bilinen adlarıyla DAİŞ. Tüm dünya DAİŞ çetelerinin Irak savaşının kalıntıları olduğunu biliyor. Saddam'ın iç savaşta yenilen generalleri DAİŞ’in temelini oluşturdular. Saddam'ın geride bıraktığı silah ve mühimmatla kirli iktidar savaşını Suriye'ye taşıdılar.
Burada onlara en çok destek veren, bilindiği gibi Ortadoğu'ya yönelik büyük planlar yapan Erdoğan’dır. Çünkü Erdoğan ve faşist rejimi göreve geldiği günden bu yana hep bunu söylüyor; "Irak'ta hata yaptık. Kürtlerin Irak'ta statü kazanmasına izin vermemeliydik." Kürt halkının kazanımları işgal tehdidi altındadır diyerek faşist Türk devletinin bu tarihi anısına ve Ortadoğu'nun büyük planına dikkat çekmek istiyoruz. Türkiye ve onun kirli anlayışı Kürtlerin Irak ve Suriye'de kalıcı bir statüye sahip olmasına asla izin vermiyor. Özellikle Kuzey Suriye’de statü sahibi olmak savaş şefinin çıkarları için büyük bir tehlikeye yaratıyor. Demokratik ulus modeli birlikte yaşama temelinde gelişiyor. Ama devletlerin ruhunda bir arada yaşamak yok. Ayrıca büyük Ortadoğu planı, toprak, toplum, dil, beyin, his ve fikirlerin parçalanmasına dayanıyor. Bu yüzden Saddam'ın generallerine para, silah, mühimmat ve eğitim verdiler. Onları beslediler, Kürtlere karşı, yurtsever Araplara karşı savaşa soktular.
IRAK DEVLETİ KENDİSİNİ KANDIRIYOR
Bugün Batufa'dan Sİdêkan’a kadar olan bu hata baktığımızda, işgalci Türk ordusu ve Barzani ailesine bağlı çetelerin yanında DAİŞ ve El Nusra çeteleri de var. Oyun büyük, oyun çok kirli, bu savaşa yatırılan paranın haddi hesabı yok. Çünkü Saddam savaşından kalan çeteler, Suriye savaşından kalan çeteler buralara konuşlanmış durumda. Saddam idam edilmiş olabilir ama anlayışı bu güçler tarafından korunuyor. Onun anlayışını faşist Erdoğan'ın Ortadoğu'yu bölme planı sayesinde canlı tutuluyor. "Faşist Türk devletinin Güney Kurdistan'daki egemenliğinin Irak'a ne faydası var, Irak, Güney Kurdistan topraklarını işgal etmeye devam eden bu girişime neden destek veriyor" gibi sorular merak konusu. Irak barışçıl bir ülke olmak ve içinde bulunduğu kötü durumdan çıkmak istiyorsa daha neyi bekliyor? Irak hükümeti, saldırılara göz yumması halinde ülkesinin bağımsız kalacağını mı sanıyor? İşgalci Türk devleti onlara saygı duyacak ve yeni Osmanlı hayallerini onlara dayatmayacak mı? Gerçek ortadadır. Kendilerini kandırmaları gerçeği değiştirmez ve henüz değiştirmedi de.
Her şey göz önündedir, bu kirli savaş tüm dünyanın gözü önünde yaşanıyor. İnsanlar biraz dışarıya ve önüne baksa bu sessizliğin sebebini anlamakta zorluk çekmeyeceklerdir. Bir yanda Erdoğan’ın savaş ekonomisi ile iktidarda kalan Erdoğan, diğer yanda Kürt halkının statüsü sahibi olmasına engel olma planı var. Bu planların her ikisi de Ortadoğu'yu bölme planıyla paraleldir. Buna rağmen dünya Kürtlere yönelik bu kirli savaşı görmüyor, bölge devletleri buna sessiz kalıyor. Yani bu durum artık tüm egemen güçlerin hesabına geliyor. Tarihin yükü üzerimize kalmasın. Şu an bölgede konuşlanmış olan çeteler yarın en büyük katiller olacak; öncelikle Kürtler, ardından bölgenin genel toplumsal yapıları zarar görecek. Kurdistan'ın statüsünü en çok tehlikeye atanlar bu çeteler olacaktır. İşgalci Türk devleti bugün DAİŞ’i canlandırıp Güney Kurdistan'a yerleştiriyorsa, yarın Bağdat'ta çeteler katliam yaparken kimse dizini dövmesin. Çünkü o zaman çok geç olacak.
Peki, Suriye bu konuda neden sessiz kalıyor? Ya da İran bu konuda neden tek kelime söylemiyor? Ayrıca İdlip'ten, Azez'den, Marê'den, Cerablus'tan gelen bu çetelerin Kurdistan'a yerleştirilmesi onlara tehdit oluşturuyor. Esad, Suriye'nin yıkılmasının ve bu büyük çatışmalara sürüklenmesinin sebebinin Irak'taki kirli savaşların kalıntıları olduğunu bilmiyor mu? Bu kirli işin başını Erdoğan'ın çektiğini bilmiyor mu? O zaman neden sessiz? Kısacası Suriye devleti artık ne pahasına olursa olsun bu çetelerden kurtulmak istiyor. Irak’ın planı da Arap oluşumlarına yönelik yeni bir politika geliştirmek. Kurdistan bölgesinde bu çetelerle elini güçlendirmek istiyor.
TÜRK DEVLETİ PETROL İLE NE YAPTI
Herkes bir taşla iki kuş vurmanın hesabını yapıyor. Suriye, Irak ve Türkiye de Kürtlerin kazanımlarını engellemeyi, savaş ekonomisinden pay almayı ve bölgede güç olmayı hedefliyor. Ancak bu hesabın çarşıya uymadığı şimdiden belli. Bu güçlerin tüm hesapları Kürtlerin imhası, Kürtlerin katledilmesi üzerine kurulu olsa da Apocu gerillaları bu hesapları çoktan tersine çevirmiş durumda. Bunu söylememizin nedeni savaşın çok uzun sürmesi. Kurdistan özgürlük savaşçıları an be an direndi ve bu kirli hedeflerin gerçekleşmesine izin vermedi. Savaş uzadıkça işbirlikçi güçler ve iktidardaki devletler kendi ceplerinden yediler. Planları; Kürtleri katletme kararlarının bir an önce hayata geçirilmesi, petrolün kapısının açılması ve Kurdistan'ın zenginliklerin paylaşılmasıydı. Gerilla bu heveslerini kursaklarında bıraktı. Bu yüzden hızla operasyonlarının peşine düştüler. Böyle bir durumda Barzani ailesinin tutumu ihanetten de öteydi. Bu savaş sırasında Barzani ailesi sadece ceplerine girecek milyonlarca doları sayıyor. Ama bu çeteler buralara yerleştiğinde Kürtlerin geleceğinin ne olacağı, Kürtlerin durumunun ne olacağı onların hiç umurunda değil.
Bu çeteler yarın Duhok ve Hewlêr’e saldırsalar bile yine ceplerine bakacaklar. Kürtlerin kanı üzerinden ellerine ne kadar para geçtiğine bakacaklar. Bu yüzden Barzani ailesi haindir, işbirlikçidir, Kürtlerin katilidir, Kürtlerin DAİŞ’idir diyoruz. Şuan DAİŞ’in önünü açan, Batufa ve Dêralok'a yerleşmesine izin verenler de onlar. Sadece bu da değil, bu savaşın finansmanına da destek veriyorlar. Geçtiğimiz yıllarda Barzani ailesinin Kerkük petrolünü gizlice Türklere nasıl sattığını hatırlayın. Irak'ın hukuki müdahalesine kadar bu duruma nasıl sürdürdüler? Onların bu ihaneti Irak mahkemelerinde de mahkum edildi. Barzani ailesine olan öfkeleri, kaçak petrolden elde edilen gelirin tek başlarına tüketmelerinden kaynaklanıyordu. Bunun sonucunda Kerkük'ten gelen petrol Türkiye'ye aktı ve hala akmaya da devam ediyor. Bir Dolar olan petrolü on katı fiyata sattılar. Kürt petrolü üzerinden Kürtlere karşı savaşı da finanse ettiler. Barzani ailesi bunun önünü açtı. Kurdistan'a yönelik savaş kirlidir dediğimiz de bu gerçeklerden bahsetmek istiyorduk. Paranın kölesi haline gelenlerin dini yok, inancı yok, kültürü yok, ahlakı yok.
Egemen güçler uzun zamandır paranın diliyle birbirleriyle konuşuyorlar. Barzani ailesi Erdoğan'la para diliyle konuşuyor. Irak’ın dili paradır. Bütün otoriteler sadece o dilden anlar. Bu kirli savaştan kendilerine ne kadar 'kâr' çıkarılacağının hesabını yapıyorlar. Bahsettiğimiz para sayılacak bir para değil. Kamyon kamyon paralardan bahsediyoruz. Elle sayılamaz. Bunları saymak için terazi kullanılır. Bu kirli savaşta onurunu koruyanlar sadece Kurdistan özgürlük gerillaları ve bizzat Kürt halkıdır. Çünkü kendileri içi hiç bir şey istemiyorlar. Kürt halkının kazanımlarının korunması, Kürt halkının onuruyla yaşayabilmesi için canlarını veriyorlar. En kötü koşullarda günlerce, aylarca, yıllarca aç, susuz ve uykusuz bir şekilde direniyorlar. Halepçe’den Hewlêr’e Kurdistan şehitlerini esas alıyorlar. Kurdistan'ın fedaileri sadece kendi hayalleri için değil, halkın hayalleri için de savaşıyor. Çünkü biliyorlar ki hiçbir para, mülk insan onurundan daha değerli değildir. Yani bunu canlarını vererek kanıtlıyorlar. Her biri şunu söylüyor; "Doğru yolda yürüyenler için ödenecek en kolay bedel canlarıdır" Dolayısıyla insan bu kirli savaşın gerçeğini gördüğünde gerillanın, "Bu bizim onur ve özgürlüğü koruma savaşımızdır” sözüne daha fazla anlam veriyor.