Kürdistan ve Türkiye'de her geçen gün yaygınlaşan çocuk işçi sorunu, savaş mağduru ve köyden kente göçertmelerle birlikte daha yakıcı bir hal aldı.
Özellikle devlet mekanizmalarının ve kuruluşlarının uygulamada dişe dokunur bir çalışma yürütmemesi, çocuk işçiliği sorunu giderek derinleştiriyor.
Bu sorunun çözülmemesi beraberinde başka sorunları da doğuruyor; Her türlü istismar, şiddet ve cinayetler... Kanayan bir yara misali halen sürmekte olan bu vakalar, ne yazık ki basında yeterince yer bulamayabiliyor. Özellikle iktidarın kirli politikalarının yönettiği ve partileşen merkez medya organlarında söz konusu çocuk ve kadın hakları olunca, üç maymunu oynayan bir 'yayın politikası' devreye girmiş oluyor.
ANF olarak, çocuk işçiliği ve çocuklara yönelik her türlü şiddet/istismar konularını ele alan bir dosya haber hazırladık. Dosyamızın birinci dizisine konu ettiğimiz çocuk işçiliğini Amed Barosu Çocuk Hakları Merkezi Çocuk İşçiliği Komisyon üyesi Avukat Ömer Sansarkan ile konuştuk.
Çocuk işçiliğinin sayıca fazla olduğu Kürdistan ve Türkiye, yine birçok olumsuz ve kötü örnekte olduğu gibi dünya sıralamasında üstlerde yer alıyor. Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) bile 2019 Mart ayında yayımladığı "Çocuk İşgücü Araştırması" adlı özel konulu araştırmasında, paylaştığı verilere göre Kürdistan ve Türkiye genelinde 5-17 yaş grubundaki çocuk sayısı 16 milyon 457 bin kişi olarak tahmin edildiği belirtilmişti.
Bir ekonomik faaliyette çalışan 5-17 yaş grubundaki çocuk sayısının ise 720 bin kişi olduğu vurgulanmıştı. Tabi bu rakamların resmi veya göz önündeki işletmelerde çalışan çocuklara ait olduğu anlaşılıyor. Çünkü aynı raporda 5 yaşlarındaki çocukların çalışmadıklarına dair ibarelerde bulunuyor. Oysa trafik ışıklarında bir şeyler satmak için bekleşen çocukların çoğunun 5 yaşlarında oldukları görülüyor. Yine sokakta çalışan çocukların genel toplamı düşünüldüğünde, TÜİK'in verdiği 720 bin rakamının gerçek tabloyu yansıtmaktan çok uzak olduğu anlaşılıyor.
Av. Sansarkan, komisyon olarak çocuk işçiliği sorunu ile yakından ilgilendiklerini ve bu soruna dair tüm gelişmeleri hem takip ettiklerini hem de Amed'de olduğu sürece dahil olduklarını söyleyerek, kentteki sivil toplum kuruluşları ile mülki ve idari amirliklerle birlikte ortak çalışmalarının da olduğunu belirtti.
CEZA KANUNUNDA BİR YAPTIRIM YOK
Konuşmasına çocuk işçi kavramını doğru bulmadığını ifade ederek başlayan Av. Sansarkan, şunları kaydetti: "Ben bu tanımı doğru bulmuyorum. Ya çocuk işçi değildir ya da işçi çocuk değildir. Bu konu ile ilgili en doğru kavram, 'çalıştırılan çocuk'tur. Türk anayasasında çocuk işçiliği olarak geçmiyor. Örneğin anayasanın 50. maddesinde çocukların kötü koşullarda çalıştırılmasının kesinlikle yasak olduğu yazılır. Ama iş kanununda bu konu ile ilgili detaylı kimi maddeler var; 15 yaşını doldurmamış çocukların çalıştırılmasının yasak olduğunu ancak 14 yaşını doldurmuş ise hafif işlerde çalışabilmeleri öngörülüyor. Ama maalesef bu durum uygulamada söz konusu olmuyor. Yani 15 yaşından çok küçük olan çocukların da çalıştırıldığını görüyoruz. Ne yazık ki ceza kanunu bu konuda bir yaptırım uygulamıyor. Bu uygulama olmadığı için çocuk işçi kavramı pratikte karşımıza çıkmış oluyor."
SADECE PARA CEZASI KESİLİYOR
Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (İLO) 15 yaşını doldurmuş çocukların mesleki birikim ve donanım kazanmaları açısından çocukların çalışabilmelerini öngördüklerini ancak bunun kimi şartlara bağlı kılındığı bilgisini veren Av. Sansarkan, şunları paylaştı:
"İLO, çocukların mesleki donanım kazanmaları için 15 yaşını doldurmaları kaydıyla onların çalışmalarını öngörüyor ancak bu çocukların hafif işlerde, yani masabaşı veya deneysel çalışmalarda bulunmalarını şart koşuyor. Dolayısıyla Türk Ceza Kanunu'nda bu konuda cezai yaptırımı söz konusu olmuyor. Sadece o yaşlardaki çocuğu ağır işlerde veya koşullarda çalıştıran yetişkinlere kabahatler kanunundan para cezası kesiliyor."
EKONOMİK ŞARTLARIN ETKİSİ
Çocuk işçiliğinin yaygınlaşmasında ki en büyük faktörün ekonomik sorunlardan kaynakladığını vurgulayan Av. Sansarkan, şu değerlendirmelerde bulundu: "Özellikle savaş mağduru ve köyden kente göçen çocukların çalıştırıldığını görüyoruz. Çünkü işveren açısından ucuz iş gücü olmuş oluyor ve bu çocukların çalıştırılması da kaçınılmaz oluyor. Yine buna bağlı olarak aile planlamasının olmaması da çocukların çalışmasına neden olduğunu görüyoruz. Asgari ücretli ebeveynlerin 5'in üzerinde çocukları olunca, geçim sıkıntı ortaya çıkıyor. Bir noktadan sonra çocuğun da aileye katkısı olması gerektiğine inanıldığı için çocuklar çalıştırılmaya başlanıyor. Birçok ailede çocuklarının eve gelmemesi ve dışarıda ne oluyorsa olması gibi davranışlarla karşılaşıyoruz. Durum böyle olunca bu çocukların sadece çalışmaları değil aynı zamanda dışarıda her türlü istismar ve ihmal ile de karşılaşmaları söz konusu olabiliyor. Ailelerin bilinçlendirmeleri gerekiyor. Burada da devlete büyük bir sorumluluk düşüyor."
SOSYAL DENEYLER ÖZENDİRİCİ OLUYOR
Son zamanlarda sosyal deneyler adı altında çocuk işçiliğini özendiren paylaşımlara da değinen Av. Sansarkan, "Bu tür hareketler, çok bilinçsizce hareketlerdir. Kanun koyucuların en üst düzeyinde yer alan Adalet Bakanlığı'nın bile bu paylaşımları yapması büyük bir travma idi bence. Yine Eğitim Bakanlığı'nın bu paylaşımları yapması da aynı niteliktedir. Hatta biz sosyal deneyler adı altında çocuk görüntülerinin paylaşılmasına ilişkin suç duyurusunda bulunduk. Çünkü çocuklar, tablet ve benzeri 'hediyeleri' görünce, işçiliğe daha çok özenmiş oluyorlar. 'Bende uslu ve çalışan bir çocuk olursam bana da tablet verilir' düşüncesi ile hareket ediyorlar" şeklinde konuştu.
DENETLEMENİN DEVAMI GELMİYOR
Türk devletinin 2019-2023 yılları arasında zaman dilimini çocuk işçiliği ile mücadele yılları olarak belirlediğini ancak mücadele araçlarında eksikliklerin yaşandığını söyleyen Av. Sansarkan, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: "Türkiye'de yeni yeni çocuk işçiliği ile mücadele anlayışı ve pratiği oturuyor. Mobil ekipler oluşturuldu, sokakta çalışan çocuklar ailelerine teslim ediliyor ancak sonrası takip edilmiyor. Çünkü o çocuk diğer gün yine çalışmak için sokağa çıkarılıyor. Dolayısıyla bu iş sadece veri toplamak için yapılmış oluyor. Örneğin her ilde çocuk haklarının korunması ile ilgili il koordinasyonları oluyor; Valilik, emniyet ve ilgili kurum-kuruluşların yer yer aldığı. Tamamen mekanik ve verilerin toplanıp, aktarıldığı toplantılar oluyor. Orada sadece biz baro olarak eksiklikleri ve asıl yapılması gerekenleri dile getiriyoruz. O yüzden yasaları koymak ya da onları düzenlemekten ziyade, uygulamada harekete geçilmesi gerektiğine inanıyorum."