Dünden bugüne KDP ve Kürdistan politikası – 2

Ekonomik olarak Güney Kürdistan’ı iflasın eşiğine getiren KDP, sistemsel olarak ise tam bir enkaz yaratmış durumda. 20 Ağustos 2015’te görev süresi dolmasına rağmen Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanlığı için seçimler yaptırılmıyor...

Güney Kürdistan’ın en etkili partilerinden olan Celal Talabani’nin YNK’si, Nuşirvan Mustafa liderliğindeki Goran Hareketi ve 2013 seçimlerinden dördüncü Parti olarak çıkan Yekgirtu İslami Partisi, başkanlık konusunda KDP’ye muhalefet ediyor.

Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler, bölgesel aktörlerin pozisyonu ve ABD başta olmak üzere Batılı güçlerin bölge siyaseti -yani yeni konjonktür- Güney Kürdistan’da yürürlükte olan sistemin/sistemsizliğin sürdürülemezliğini gözler önüne seriyor. Güney Kürdistan’da yaşanan yapısal sorunların yol açtığı askeri, siyasi ve ekonomik kriz çok daha köklü ve sistemsel bir boyuta işaret ediyor.

Güney Kürdistan’da yaşanan ekonomik, siyasi ve askeri krizin altında yatan temel etken, Federe Hükümet’in ilan edilme biçimi ve uygulanan sistemle yakından bağlantılı. Bölgesel Başkan’ın yetkilerinin artırılması, parlamentonun yetkilerinin azaltılması, ortak peşmerge gücünün oluşamaması sorunu, iktidar-muhalefet dengesine dayalı parlamenter rejimin hayat bulmaması, yasama-yürütme-yargı mekanizmasının oluşmayışı, ekonomik bir sistemin olmaması, yerel ve genel mülki amirliklerde keyfi uygulama sorunları, benzin krizi, yolsuzluk, toplumun güvenlik sorunları ve toplumsal huzursuzluk gibi bir dizi sorunun kaynağında sistemin yanlış kurgulanması ve keyfi idare biçimi yatıyor. Dolayısıyla sorunların çözümü için sistemsel bir yeniden yapılanma, yeniden kurgulama, başka bir ifadeyle yeniden inşa gerekiyor.

Halihazırda yürürlükte olan Güney Kürdistan’daki sistemin inşası, Birinci Körfez Savaşı sonrası döneme dayanıyor. Bu dönemde merkezi Irak rejiminin zayıflamasıyla defacto oluşturulan ve KDP-YNK’nin etkili olduğu alanlarda parti hakimiyetine dayalı olarak şekillenen sistem, 2003’te Saddam rejiminin yıkılmasıyla yeni bir aşama kaydetti. 2004’te federal meclis resmen kuruldu. Ancak bu gelişme, sistemsel bir yenilik arz etmedi. Değişen tek şey fiili oluşumun Irak Anayasası’yla güvenceye alınması ve Bağdat’ın Federe Hükümet’i tanıması oldu.

YNK ile KDP, ABD’nin hamiliğinde ve özellikle Almanya ve İngiltere’den aldıkları uluslararası destekle mevki paylaşımına dayalı bir sistem oluşturdu. Parlamentodaki koltuklar her iki parti arasında paylaşıldı. Uzlaşma sonucunda Saddam Hüseyin’in devrilmesiyle boşalan Irak Cumhurbaşkanlığı koltuğuna YNK Lideri Celal Talabani ve sonrasında ise yine YNK’li Fuat Mahsum; Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanlığına ise KDP Lideri Mesut Barzani getirildi. Güney Kürdistan Başbakanlığı koltuğu ise dönüşümlü olarak ilk dönem YNK’de (Berhem Salih), sonrasında ise KDP’nin etkinlik alanını genişletmesi ve YNK’nin gerilemesi sonucunda KDP’de (Neçirvan Barzani) kaldı.

STATÜKONUN SAC AYAKLARI

Son iki yasama döneminde mecliste temsil edilen Goran Hareketi, YNK’den kopan bir grup olarak çıkışta büyük beklentiler yaratsa da sistem içi dengeleri aşmayı başaramadı. Goran (Değişim), değişim rüzgarını estirdi ve toplumun statükodan kurtulma talebine hitap etti. Son seçimlerde bu siyasetin karşılığı olarak YNK’yi geride bıraktı ve parlamentoda ikinci parti pozisyonuna yükseldi. Ancak Goran hareketi, toplumun demokratikleşme taleplerine ve ihtiyaçlarına cevap olmayı değil sisteme entegre olmayı tercih etti. Peşi sıra KDP ile yaşadıkları sorunlarda çözüm üretemeyerek protestocu bir siyaset izleyen Gorran Hareketi, KDP tarafından tecrit edilerek etkisizleştirildi. Geçen yıl gerçekleşen YNK ile birleşme hamlesinin ne tür sonuçlar vereceği ise belirsizliğini korumaya devam ediyor.

Güney Kürdistan’da her bölge, hatta şehir, kendisini bir ‘alt kimlik’ ve bu alt kimlikleri siyasetin merkezine koyan partilerle ifade ediyor. Siyasal iklim içinde parsellenmiş alanlar söz konusu. ‘Soran bölgesi’, ‘Behdinan bölgesi’ gibi... Neredeyse her kent bir partiyle anılıyor. Duhok, Zaxo, Hewlêr KDP’nin etkisi altında; Soran, Kerkük, Germiyan hattı YNK’nin kontrolünde. Son seçimlerde sürpriz yapan Goran Hareketi Süleymaniye Valiliği seçimlerini kazanmayı başardı ancak Süleymaniye’nin idaresi gelenek olduğu üzere YNK’de bulunuyor.

Güney siyasetinin bir çıkmazı da egemen partilerin kitleleri ekonomik olarak kendilerine bağlamış olması. Bu siyasetle özellikle KDP, toplumun siyasi iradesini ‘ipotek’ altına alıyor. Ekonomiyi şantaj, kendisine bağlama aracı olarak kullanıyor. Örneğin Şengalli parlamenterlerin KDP’nin Şengal politikasına rağmen hala KDP’de siyaset yapmayı sürdürmesi, ekonomik ilişkilerden ve ‘otorite’ arzusundan ileri geliyor. Bu sadece günlük ya da konjonktürel bir tercih olmaktan öte içselleşmiş bir bağımlılık durumunu da ifade ediyor.

Güney Kürdistan’da demokratik siyaseti esas alan alternatif bir bakışa ihtiyaç var. Aslında Güney Kürdistan’da yaşanan gerçeklik tam da böyle bir arayışı ve ihtiyacı ortaya koyuyor. Demokratik bir sistemi öngören bir parti ihtiyacı var, Güney siyasetinde. Böyle bir vizyonu olan ve programatik olarak halkın demokratikleşme ihtiyacını karşılamayı öngören bir parti, Güney siyasetinin çehresini değiştirebilir, var olan dengeleri tuzla buz edebilir. Tekelci siyasetten demokratik siyasete geçiş, Güney Kürdistan siyasetinin temel sorunu oluyor.

Aslında PKK’nin halkta yarattığı bir dinamizm var. “Halkta sorgulama düzeyi ve arayışlar yok” demek yanlış. Eksik olan, bu arayışı somut bir programa dönüştürecek bir parti. Güney toplumunda var olan değişim istemini karşılayabilecek tek güç ise PKK.

DEĞİŞİM DİNAMİĞİ PKK

PKK, Güney Kürdistan siyasetinde belirleyici olan etkenleri ortadan kaldırdı. Öyle ki alt kimliklerle ifade bulan particilik anlayışı çözülüyor. Ulusal karakterde olan, dar particiliği aşan ve eşit, adil dağılımı esas alan bir siyaset istiyor, Güney Kürdistanlılar. PKK, böyle bir çıkış için çok önemli bir zemin oluşturdu.

Halk, PKK’de güveni, tutarlı siyaseti görüyor. Diğer partilere oranla maddi olanakları sınırlı olsa da PKK’nin vaat ettiği eşitlik, özgürlük ve demokrasi söylemi Güneylilerde karşılık buluyor. Var olan elitist, aşiretçi siyasetten bıkmış olan Güney halkı, PKK’nin halkçı siyasine rağbet gösteriyor. PKK’nin Güney Kürdistan’da önemli bir kitle tabanı oluşmuş durumda.

Güney Kürdistanlı partilerin uzlaşamadıkları bir konu da Kürtler arası ilişkiler. KDP’nin PKK karşıtı siyaseti, YNK ve Goran başta olmak üzere Güney Kürdistanlı siyasi çevreleri, aydınları ve Tevgera Azadî gibi hareketlerle sivil toplum örgütlerini rahatsız ediyor. Ayrıca Kürdistan’da DAİŞ’e karşı verilen mücadelede KDP’nin beklenen duruşu göstermemesi büyük tepkiye yol açıyor. Türkiye ile KDP’nin ekonomik ilişkileri birçok defa yolsuzluk iddialarına konu oldu. Bütün bu etkenler yalnız Güney Kürdistan halkı ve Güneyli siyasi güçlerin dikkatini çekmiyor; Güney Kürdistan Parlamentosu’nun kulislerinde ABD’nin de özellikle KDP-Türkiye-DAİŞ ilişkilerinden rahatsız olduğu, hatta KDP’ye ültimatom verildiği konuşuluyor.

Bütün bu gelişmeler, Güney Kürdistan siyasetinin bir altüst oluşun arifesinde olduğuna işaret ederken KDP’nin PKK alerjisinin de nedenleri oluyor.

HAK İHLALERİ ARTTI

Yargı iflas etmiş durumda, siyaset işlemiyor ve tek adamın iki dudağı arasında. Parlamento faaliyetleri, hükümet çalışmaları askıya alınmış durumda. KDP’nin denetimindeki alanlarda gazeteciler öldürülüyor, medya kuruluşlarına saldırılar düzenleniyor; KDP’yi eleştirenler tehditlere uğruyor, sokak ortasında lince maruz kalıyor veya yargısız infaz ediliyor.

Oluşturduğu medya ağı üzerinden manipülasyon yaparak özel savaş uygulayan KDP, Güney Kürdistan’daki ekonomik, siyasi ve sistemsel krizi gizlemek, maskelemek için PKK’ye saldırıyor, bağımsızlık referandumunu gündeme taşıyor. Rojava Devrimi’nin yenilgiye uğraması için DAİŞ ve Türk devletiyle işbirliği yapan KDP, Türk devleti ile ortak eğittikleri çeteleri Şengal’e saldırtarak Kürt kanı dökmekten çekinmeyeceğini bir kez daha gösterdi. Êzîdî halkını 2014 saldırısında katliamla yüz yüze bırakan KDP, Şengal’i ve Êzîdî halkını katliamdan kurtaran ve savunan Kürt özgürlük gerillasına saldırarak gerçek yüzünü göstermiş, niyetini beyan etmiş oldu.

BARZANİ NEDEN ‘BRAKUJÎ YAŞANMAYACAK’ SÖYLEMİNDEN VAZ GEÇTİ?

Geçen yıllar boyunca KDP yayın organları tarafından bir propaganda söylemi olarak dillerden düşürülmeyen ve KDP lideri Mesut Barzani’nin birçok defa sarf ettiği “Ben yaşadığım sürece bir daha Kürtler arası kavga olmayacak. Kürt güçleri arasında brakujî (kardeş kavgası) yaşanmayacak” sözleri, bu dönemde nedense hiç gündeme getirilmiyor. Peki ne oldu da Barzani bu söyleminden vazgeçerek Güney Kürdistanlı aşiretlerin önde gelenleri ve Êzidî kanaat önderleriyle toplantı yaparak PKK’yle savaşmaya ikna etmeye çalışıyor? Nasıl oluyor da KDP peşmergeleri gerillalara ateş açabiliyor? Eğer peşmergelere talimatı Barzani veriyorsa, bu talimat ne anlama geliyor? Eğer talimat Barzani’den gelmemişse KDP peşmergeleri talimatları artık direkt Erdoğan’dan mı alıyor? Hangi siyasi ve ekonomik pazarlıklar sonucunda ve kirli emeller uğruna Kürt kanı döküldü? Bu soruların yanıtı KDP ve lideri tarafından Kürt halkına verilmek durumundadır.

Bu sözlerin KDP medya organlarının ‘ulusun babası’, ‘Kürt lideri’ imajı yaratma çabaları olduğu, KDP’ye bağlı Roj Peşmergelerinin Şengal’de HPG ve YBŞ savaşçılarını katletmesiyle deşifre oldu. Xanêsor’da yaşanan olay, kimin kardeş kanı dökmek istemediğini, kimin kardeş kanı dökmek için can attığını gösterdi. Bütün Kürtler ve dünya, hayatları pahasına da olsa kardeş kanı dökmek istemeyenlerin gerillalar olduğunu gördü. Çatışma yaşanmaması için peşmergelerin askeri aracının önünde silahsız durarak göğsünü siper eden iki HPG gerillasının tavrı, bu konuda yoruma yer bırakmayacak kadar açık bir tutumu ifade ediyor. KDP peşmergeleri olayı görüntüleyen gazetecilerin üzerine ateş açarak suçluyu gizlemeye, suçu örtbas etmeye çalışmışsa da özgür basın çalışanları hayatları pahasına da olsa hakikati bütün dünyaya duyurmayı başarmıştır.

KDP’nin hem Güney Kürdistan’da uyguladığı siyaset hem de Kürdistan’ın diğer parçalarındaki halkın taleplerine kulağını kapatması, Kürtlerin ezici çoğunluğunda büyük tepki ve öfke sebebi olmuş durumda. Kürt örgütlerinin ve kurumlarının tepkilerini ve eleştirilerini dikkate almayan KDP yönetimi, KDP’nin kuruluş felsefesine uygun olarak Kürtler ve Kürdistan açısından kendisine biçilen role uygun hareket ediyor. Kürt bağlamına oturmayan KDP, Kürt ekseni yerine Türkiye ve Suudi Arabistan’ın başını çektiği mezhepçi eksende yol alıyor.

Sonuç olarak bahsettiğimiz tarihsel ve güncel sebeplerin yanı sıra ideolojik ve politik doğrultu farkı, özgürlük güçleri ile KDP’nin uzlaşmasından çok çatışma olasılığına işaret ediyor. Kürt özgürlük güçleri ile KDP arasındaki gerilimin daha da tırmanarak çatışmaya dönüşme ihtimalinin her zamankinden daha yüksek olduğunu tespit etmek için yeterince veri söz konusu. Şengal, Kerkük ve Mexmûr alanlarındaki PKK varlığı konusunda KDP’nin tehditleri devam ediyor. Öte yandan 25 Nisan saldırılarından sonra PKK’nin yaptığı, “Artık HPG ve YJA-STAR güçleri gerekli gördükleri her yerde var olacaklar” açıklaması, bu siyasete ve yaklaşıma açık bir tavır olarak görülebilir.

YARIN: Türk devleti ile KDP’nin ortak askeri operasyonları

-Dünden bugüne KDP ve Kürdistan Politikası – 1