Kalkan: AKP-MHP faşizmine karşı herkes direnmeli

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan: AKP-MHP faşizminin devlet terörünü azgınca kullanmasına karşı herkes ses çıkarmalı, direnmeli ve karşı çıkmalı. Özellikle Türkiye’deki demokrasi mücadelesiyle Kürdistan’ın özgürlük mücadelesini birleştirmeli.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, ANF yaptığı röportajın son bölümünde şunları belirtti.

2016 yılını değerlendirirken Kürt gençliğini ayrı, özgün ele almak lazım. Aslında öz yönetim direnişleri bir yönüyle gençlik direnişleri olarak ortaya çıktı. YDGH’tı, sonrasında YPS, YPS-Jin olarak örgütlendiler. O direniş hala sürüyor ama devlet direnişte teslim alamadığını, şimdi basına da yansıyor, kirli savaş yöntemlerle teslim almak ya da kırmak istiyor. Siz Kürt gençliği açısından 2016 yılını nasıl değerlendiriyorsunuz? Ne tür mesajlar verirsiniz?

Kürt gençliğinin en büyük kahramanlık ve direnme yılı oldu. Andoklar, Axinler öncülüğünde Kürt gençliği, gerçekten de Apocu gençlik olduğunu dost-düşman herkese bir kez daha kanıtladı. Her türlü faşist saldırıya karşı yiğitçe göğüs gerdi. Cesaret ve fedakarlığında, dürüstlüğünde ülkeye, halka, özgürlüğe, Önderliğe bağlılığında bir kusur yok. Cesaretinde, fedakarlığında, yiğitliğinde bir kusur yok. Tabii kendisini daha çok eğitmesi ve örgütlemesi lazım. Mücadele yol-yöntemlerinde daha fazla ustalaşması gereklidir. Amatörlük doğal olarak var, acemilik var, profesyonellik azdır. Oysa ki karşısında saldıran güç profesyonel, eğitimli ve vahşidir. Dolayısıyla o zalimlerin gerçeğini görmek, onları yenilgiye uğratacak yaratıcılığı, inceliği, ustalığı gösterebilmek gerekiyor.

Bu konuda son derece direngen olmaya da ihtiyaç var. Biz biliyoruz ki AKP-MHP faşizmi gerçekten de hiçbir ölçü tanımıyor. Özel savaş kapsamında Hitler faşizminin Yahudilere gaz odalarında yaptığından daha kötüsünü işkencehanelerde yapıyor. Bugün Türkiye’de çok yoğun bir işkence var; her türlü hakarete, tecavüze uğruyorlar, kaybediliyorlar. AKP-MHP faşizmi Kenan Evren faşizmini aratır hale geldi. Herkes kıyaslama yapıyor, 12 Eylül dönemi buna göre daha elle tutulabilir bir dönemdi, faşizan zulüm katliamında, mevcut faşist saldırganlık çok daha fazladır, diyor. Bu doğrudur. Çünkü bunlar sonradan görmedir. Kenan Evren de sonradan görmeydi. Türk ordusunun en kültürsüz, en egoist komutanı Kenan Evren’di. Türk siyasetinin en egoist, en eğitimsiz, kültürsüz kişisi Tayip Erdoğan’dır. Bir dönem birisi, şimdi de ikincisi Türkiye toplumunun, halklarının, insanlığın başına bela olmuş durumdalar. Bunlar kendi çıkarları dışında hiçbir şeyi düşünmüyorlar. İhtiyaç duyduklarında artistçe ağlamalarına bakmamak lazım. O gözyaşları yavrusunu yiyen timsahın gözyaşlarından başka bir şey değildir. Kendi çıkarları için feda etmeyecekleri, satmayacakları hiçbir şey yoktur. En küçük bir değere, ilkeye bağlı değildirler. Tek ilkeleri, kendi çıkarlarıdır.

AKP-MHP faşizminden her türlü kötülük, saldırı gelir. Bunu bilmek, anlamak lazım. Onun için de bu saldırganlığa karşı daha bilinçli, daha örgütlü, daha mücadeleci olmak gereklidir. Her şeyden önce bu zulüm, baskıya karşı herkes hazır ve uyanık olmalı. Çünkü düşmandır, düşmandan da her şey beklenir. Düşman katliam yapar, tecavüz yapar, yakar-yıkar. Bu korkutmamalı, ürkütmemelidir. Niye böyle oluyor, dememek lazım. Düşmanın bunu yapacağını bilerek, buna karşı daha büyük bir kin, öfke ve nefretle  dolu olmak, daha çok bilinçlenmek, örgütlenip, mücadele etmek gereklidir. Gençliğin kendisini daha fazla eğitimli ve örgütlü hale getirmesi gerekiyor. Yani düşmanın faşist saldırı ve katliamları onların duygu ve düşüncelerini olumsuz etkilememelidir. İnsanlara benziyorlar diye, onlara karşı insanca yaklaşım beklentisi içerisinde olmamalıdırlar. Düşmandır, ondan her şey beklenir. Düşmandan geleni karşılarsın, sana kötülük yapmaya kalkıyorsa düşmanın bu senin yiğitliğini gösterir, doğru yolda olduğunu gösterir, mücadeleciliğini gösterir.

MÜCADELEYE KATILMAYAN TEK BİR GENÇ KALMAMALI

Faşizmin saldırısına uğrayanlar durumlarını böyle değerlendirmelidirler. O halde buna göre kendilerini daha çok eğitmeli, örgütlemeli ve bilinçlendirmelidirler. Dar, duygusal yaklaşımla, psikolojik olarak kendilerini yıkıcı tutumlara girmemelidirler. Zaten faşizmin yaptığı her şey psikolojik savaştır. Karşıdakinin iradesini kırarak, örgütlenip mücadele edemez hale getirmeye çalışıyor. Buna karşı daha dirayetli olmak, daha büyük bir kinle dolu olmak kadar mücadelede daha çok ustalaşmak lazım. Ben gençliğe bunu söyleyebilirim. Bu anlamda faşizmi iyi tanımalılar. Mücadeleye katılmayan hiçbir Kürt genci ve Türkiye’de devrimci-demokratik genç kalmamalıdır. Faşizm sadece Kürtleri değil Türkiye toplumun hepsini eziyor. Özel-psikolojik savaş Türkiye toplumunun hepsine dönüktür. Korkutmaya ve yanıltmaya çalışıyorlar ki, faşizme alternatif olamasın, faşizmin suç ortaklığına girsin. Kürdistan’da uyguladığı faşizmin destekleyeni olsun. Türkiye toplumu da bunu kabul etmemelidir.

AKP-MHP faşizminin devlet terörünü azgınca kullanmasına karşı herkes ses çıkarmalı, direnmeli ve karşı çıkmalı. Özellikle Türkiye’deki demokrasi mücadelesiyle Kürdistan’ın özgürlük mücadelesini birleştirmeli. Faşizm parçalayarak zayıf düşürüp ezmeye çalışıyor. O halde birleşerek faşizmi yıkacak bir mücadele geliştirmek gerekli. Buna öncülük edecek de gençliktir. Herkesten daha çok böyle bir birliği ve mücadeleyi gençlik yaratmalı. Bunun için Kürt gençliği büyük bir sınavdan geçti. Zor bir süreç yaşadı. Ama Apocu kahramanlık çizgisinin her koşulda yürütücüsü olduğunu kanıtladı. Bunu önümüzdeki süreçte daha fazla göstereceğine inanıyoruz.

Bu temelde de gençliği daha fazla mücadeleye katılmaya çağırıyoruz. Gerillaya katılmalılar, bölük bölük, tabur tabur dağa çıkmalılar, özgürlük mücadelesi saflarına katılmalılar. Şehirde direnmeliler, demokratik mücadele yürütmeliler. Hangi yolla, nerede, nasıl mücadele edebiliyorlarsa, o temelde mücadele etmeliler ama herkes mücadele etmeli. Kız-erkek, büyük-küçük tüm mücadele ettiği gibi gençliğin tümü de mücadele etmeli. Faşizme karşı direnmeyen, mücadele etmeyen hiçbir genç kalmamalıdır. Gençler böyle bir yönelim içerisine girerse faşizmi yıkmaları ve demokratik devrimi zafere taşımaları mümkündür. Biz gençliğin böyle bir gücü göstereceğine inanıyor, direnişlerini selamlıyor ve hepsini daha büyük bir mücadeleye çağırıyoruz.

AKP, MHP, Ergenekon ve CHP ittifakına karşı Türkiye ve Kürdistan’da devrimci-demokratik örgütler de bir ittifak geliştirdi. Baharda HBDH ilanı oldu. Bu bağlamda Türkiye demokratik mücadelesi açısından 2016 yılında nasıl bir sınav verildi? Sonuç alan gelişmeleri kadar sizce hangi boyutlarıyla eksik kalındı?

Evet, gerçekten de faşizmin saldırganlığının artması bir netleşme ve bloklaşma ortaya çıkardı. Bunu biz yaratmadık. Faşist cephe yarattı. 24 Temmuz’dan sonra saldırıları geliştire geliştire sonunda AKP-MHP-CHP faşist bloğu ortaya çıktı. Buna karşı kuşkusuz bir demokrasi bloğu da oluşmak zorundaydı. Faşizm bu kadar birleşir ve azgınlaşırken, demokratik güçler birlik olamazlarsa ve direnemezlerse yok olurlar. Bu anlamda faşist cephedeki bu birleşme ve saldırıya geçme karşısında bütün hareketler doğal olarak bir demokratik birlik oluşturma ve mücadele etme ihtiyacı duydular. Özellikle Türkiye’nin sol sosyalist güçleri şunu çok iyi gördü: Faşizmin Kürt halkına ve Kürt Özgürlük Hareketi’ne saldırısının esas olarak Türkiye halkına ve demokrasisine saldırı olduğunu anladılar.

Kürt direnişi ezilirse Türkiye’de demokrasi adına hiçbir şeyin kalmayacağını değerlendirdiler ve böylece geçmişte olandan çok daha fazla Kürt özgürlük hareketiyle bir olmayı, ittifak yapma ve faşizme karşı ortak direniş cephesini örerek ortak cephede direnme tutumu içiresine girdiler. Bu baharla birlikte Halkların Birleşik Devrim Hareketi ismiyle bir örgütlülüğe de kavuştu ve geçen 7-8 aylık süre içerisinde böyle bir mücadele yürütüldü. Kısmi askeri boyutu oldu, siyasi boyutları var. Pratik ve örgütsel bakımdan çok ileri bir gelişme olmadı ama birlik olmak, faşizm karşısında bir ortak demokrasi bloğunu oluşturmak, demokratik cephe olarak durmak bile başlı başına bir gelişmeyi ifade etti. Bu, faşist bloku korkuttu, ürküttü. Bunun üzerine amansız bir saldırıya geçtiler.

Türkiye’de de 2016 yılı faşist blokun faşist saldırılarıyla devrimci-demokratik cephenin direnişi arasında kıyasıya bir mücadele olarak geçti ve Türkiye siyaseti iki cepheye bölünmüş oldu. Faşizm cephesi ve demokrasi cephesi. Şimdi gerçek ve önemli olan da budur. AKP-CHP-MHP faşizminin alternatifi demokrasi güçleridir. Demokratik alanda, legal-siyasi alanda HDP-HDK’nin oluşturduğu blok, devrimci-demokratik alanda HBDH’nin oluşturduğu blok.

Şimdi CHP sanki arada bir güçmüş gibi kendini gösteriyor. Bu sahtedir, yalandır. En kritik alanda, faşizmin zorlandığı yerde hemen faşizme koltuk değneği oluyor. Faşizmi zor durumdan kurtarıyor, ondan sonra “ben de demokratım, AKP’ye muhalefet ediyorum” diye toplumu kandırmaya çalışıyor. Son dönemlerde Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP yönetimi sanki OHAL’e ve AKP faşizmine karşıymış gibi bir hava içerisine giriyor. Buna kimse aldanmamalı. Çünkü siyaset iki bloka ayrıldı: Demokrasi bloğu ve faşist blok. Faşist bloktan zarar gören herkes demokrasi bloğuna geçiyor. Demokrasi bloğunu da devrimci hareket olarak HBDH temsil ediyor. Dolayısıyla bu süreç hem devrimci hareketleri hem de demokratik siyaseti güçlendirdi. Şimdi HDP, BDP yönetimini hapse koyuyorlar, milletvekillerini tutukluyorlar ve “HDP’yi yok edeceğiz” diyorlar. Ben de diyorum ki, HDP büyüyor ve güçleniyor. HDP en çok bu tutuklamalar sürecinde güçlendi, büyüdü. Şimdi gücü AKP’den daha fazladır. AKP-MHP-CHP faşizminin tek alternatifi var; HDP-HDK alternatifi

Türkiye’deki bazı araştırma şirketlerinin anketlerinde de HDP’nin oylarının yükseldiği görülüyor...

Kesinlikle öyledir. Tarihte de bütün devrimci ve demokratik hareketler zindanlarda direnerek geliyorlar. Erdoğan bile yanlışlıkla bir-kaç ay hapse girdi- girdi mi girmedi mi o da belli değil- ona dayanarak 14 senedir iktidarını sürdürüyor, daha 14 sene de sürdürmek istiyor! Bu bakımdan görüldü ki, demokrasi bloku faşist saldırılar karşısında güçleniyor. Ne kadar çok tutuklasalar, katletseler de yok edemiyorlar. Yok olmayan devrimci demokrasi daha çok büyüyor. Faşizm karşısında ezilen herkesin umudu haline geliyor. İşte CHP’nin sözde AKP’ye muhalif gibi sözler söylemesi bir oyun olarak ortaya çıkıyor. AKP-MHP faşizminden zarar görenlerin demokrasi bloğuna katılmasını engellemek için uydurulmuş ve ortaya sahte muhalefet sürülüyor.

Kemal Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP’nin politikalarının CHP’yi değil AKP’yi mi güçlendirdiğini söylüyorsunuz?

Evet, dahası Kılıçdaroğlu’nun durumu AKP faşizminin en zor anında, en sıkışık anında faşizmin koltuk değnekliğini yapan pozisyondadır. Kolay anda da faşizmden zarar görenlerin demokrasi hareketine katılmasını engelleyerek onları faşizme yedeklemeye çalışıyor. Bu bakımdan ara bir duruş, ara bir cephe yok. CHP’nin duruşu AKP-MHP blokunun yanındadır. Faşizm yıkılıyor, aşılıyor ve sonu  çok yakındır. Faşizm yıkıldığında iktidar devrimci demokrasinin olacaktır. Ortada kalan sahte alternatifler yok oldular. Dolayısıyla yeni bir cilalanmış faşist güç iktidara gelemeyecektir. Devrimci-demokrasi güçleri bu arada tarafsız duruşla mücadele etmemeliler, onları ikna ederek kendi saflarına çekmeyi başarmalılar. Bu çerçevede de Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’yle en güçlü stratejik ittifakı oluşturmalılar.

Bu yıl, bu ittifak gelişti. Ortak iş yapmanın yol yöntemleri ortaya çıktı. Bir tecrübe birikimi de oluştu. İnanıyorum ki, 2017 yılında bu çok daha gelişecektir. Esas büyüme, örgütsel ve eylemsel hamle 2017’de olacaktır. 2016 yılı bir tanıma, birleşme ve hazırlanma süreciydi. Bir tür eğitim gibi geçti. Gelişmeler olumludur, sonuç alınmıştır. Bundan sonrası örgütsel ve eylemsel hamle olacaktır. Dolayısıyla 2017 yılı Türkiye’de devrimci-demokratik güçlerin çığ gibi büyüyen örgütlenme ve eylemlerine sahne olacak. Türkiye demokratik devrimi yaşayacak. Bunun dışında başka bir yol yok, başka bir alternatif yoktur.

Yıl sonuna giderken Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan “milli seferberlik ilan ediyorum!” dedi. Sizce Erdoğan ‘milli seferberliği’ kime karşı ilan etti? Dahası neyi korumak ve ne amaçla yapıldığı söylenebilir?

Şimdi bu konu önemli; ideolojik boyutlu ve felsefik boyutlu. Bu yaklaşımlar tehlikeli. Önceden de yeni bir istiklal savaşı içindeyiz, dediler, ölüm-kalım mücadelesi yürütüyoruz, dediler. Şimdi Tayyip Erdoğan milli seferberlik çağrısı yapıyorum, dedi. Kime karşı, Kürtlere karşı. Faşist Türk uluslaşması Kürt soykırımı üzerinden gerçekleştirmek isteniyor. Faşist Türk ulus-devletinin yeniden restorasyonu Kürt soykırımının başarısına dayandırılmak isteniyor. Bu, zihniyet ve siyaset İttihat ve Terakki Partisi’nin zihniyet ve siyasetidir. MHP İttihatçıdır, CHP de yarı İttihatçıdır. Kemalist hareket de İttihatçıların içinden çıkan bir harekettir. Söz de ittihatçılara karşı olarak çıktığını söyleyen Erdoğan şimdi o çizgiyle birleşiyor. Bundan kastımız; yüz yıl önce ittihatçılığın başlattığı Türk uluslaşması Rum, Asuri, Ermeni, Kürt katliamı ve soykırımı üzerinden gerçekleştirilmek istendi. Başka halklar katledilerek Türk ulusu yaratılmaya çalışıldı.

Şimdi bu zihniyet ve siyaset tehlikeli ve hastalıklı; soykırımcıdır. Ermenileri sürdüler, tehcir ettiler... Rumları kırdılar, mal varlıklarını yağmaladılar ve Yunanistan’a sürdüler... Asurileri katlettiler ve Suriye gibi alanlara sürdüler. Kürt soykırımını da yüzyıldır sürdürüyorlar. Katliam yaptılar, kültürel soykırımı geliştirdiler ama Kürt toplumu güçlü ve kuvvetli. Bundan dolayı diğer toplumların derekesine düşüremediler. Kültürel soykırımla Müslümanız, aynı ümmeteyiz, denerek asimile edip Türk uluslaşmasının içinde eritmek istediler.

Şimdi Kürde karşı ‘milli seferberlik’ Kürdü soykırımdan geçirerek Türk uluslaşması gerçekleştirilmek isteniyor. Kürt yok edilerek bir Türk milleti var edilmek isteniyor. Bu olamaz. Bu, Türklüğe en büyük hakarettir. Hiçbir Türk bunu kabul etmemeli. Türk ulusunun buna ihtiyacı yok. Ama Tayyip Erdoğan gibi oradan-buradan gelmiş, devşirme, kendi Türk olmayıp kendini Türk sayan, devlet sopasını ele geçiren güçler ısrarla bunu yapmaya çalışıyorlar. Türk halkını soykırımcı, katliamcı tarihsel olarak suçlu bir konuma düşürmek istiyorlar. Buna herkesten önce Türkler, Türkiye toplu karşı çıkmalılar.

Bu zihniyetin amacı Kürdün bir kısmını katletmek, bir kısmını da Ermeniler gibi korkutup kendi kimliğini açıklayamaz hale getirerek güya Türkleştirecek, böylece bir Türk milleti yaratmış olacak. Milli seferberlik bunu yaratma işidir. Bu milli seferberlik tehlikeli bir çağrıdır. Tayyip Erdoğan çok tehlikeli bir açıklama yaptı, Kürt soykırımına çağrı yaptı. Bütün Kürtler bunu görmeli ve herkes tedbirini almalı. Bunu yapacaklarsa İstanbul sokaklarında Rumlara neler yapıtlaralarsa, Ermenilere neler yaptılarsa, Asuri ve Süryanilere neler yaptılarsa Kürtlere de onu yapmaya çalışacaklar.

AKP-MHP faşizmi CHP’den de destek alarak, sözde “PKK terörüne karşı mücadele” adı altında Kürt soykırımını gerçekleştirmek istiyorlar. Erdoğan ağzındaki baklayı çıkardı. Türkiye toplumu büyük bir felakete ve tehlikeye atılıyorlar. Erdoğan-Bahçeli ikilisi gidişatı tehlikeli bir sürece sokuyor. Herkes buna karşı uyanık ve dikkatli olmalı. Türkiye halkı, aydınları ve sanatçıları, demokratları bu gerçeği görmeli.

Buna karşı Kürt halkının duruşu ne olur?

Elbette Kürtler buna karşı sonuna kadar direnir. Kim kime karşı milli seferberlik ilan eder, bu seferberliğin sonunda kim ölür kim kalır hiç belli değildir. Ama bu büyük bir boğazlaşmaya götürür. Bunun da sorumlusu Devlet Bahçeli’dir, Tayyip Erdoğan’dır. Bütün basını eline alıp yaptığı bütün kötülükleri başkasına yükleyerek işin içinden çıkılamaz. Tarih böyle karartılamaz. Geçmişte karartacaklarını sandılar şimdi her şey açığa çıkıyor; “soykırım suçlususunuz, hesap verin!” diye dayatılıyor. Bu yarın daha fazla dayatılır. Dahası Kürtler bu tehlikeli gidişata karşı direnecekler.

Tayyip Erdoğan çıldırma noktasındadır. Bu çağrı bir cumhurbaşkanı için bir cinnet çağrısıdır. Kendisi için bütün dünyayı yakmayı göze alan bir çağrıdır. Erdoğan’ın bu politikasına karşı durulmalı ve Erdoğan’ın önü alınmalı, dizginlenmeli. Şimdi Türkiye’de felaket eşiği atlanıyor. Milli seferberlik çağrısı demek felaket eşiğini atlamak demektir. Erdoğan o noktada tutulmalı ve durdurulmalıdır.