GÖRÜNTÜLÜ

Kandil beyaza büründü…

Kandil Dağı ve eteklerindeki köylere (Bînarê Qendil) yılın ilk karı yağdı. Yüksek dağ silsilesi ve derin vadilerin kara bürünmesiyle görsel bir şölen oluştu.

Bir süredir zirvelerine hafif kar düşen Kandil’e, ay etrafında oluşan kızıl halkadan da anlaşılacağı üzere tam vaktiydi yağmasının. Derken 14 Aralık’taki gün boyu yağmur ve sisin ardından hava kararmaya yüz tutar tutmaz beyaz kristaller düşmeye başladı gökten. Sakin, usul usul başlayan kar kısa sürede ceviz büyüklüğünde ve daha ağır başlı gecenin geç saatlerine kadar devam etti.  Gün ağarınca en az yarım metre kar bekleniyordu ki; meğer sabaha karşı ‘şilope’ denilen yağmurla karışık yağışa çevirmiş. Karın tadını çıkaramayacak olmanın üzüntüsünü yaşamak üzereyken yeniden dans eden lapa lapa karı görünce çocuklar gibi şen olmamak namümkün. Hal böyle olunca yolumuzu köylere çevirdik.

Malum heybetinden sual olunmaz Kandil’in adını duyunca uzaktan ürkenlere karşılık taş da yağsa Kandil’i terk etmeyecek evlatları, gerillaları var zirvelerinde. Ayrıca evlatlarına sırtını verince yüz yıllık çınar ağacı gibi köklerinin ta derinlerde olduğu hissini duyan Kandil köylüleri.

Gittiğimiz köylerde ilk karşılaştığımız kırmızı bereli 11 yaşındaki Kaban. Sürmeli kocaman gözleriyle ve o karın içerisinde ayağındaki turuncu terlikleriyle bizi şaşkına çeviriyor. Ama belli ki üşümüyor, neşeli bayağı. Kaymanın yöntemini de en basitinden bulmuş. Naylondan bol ne var! Almış eline bir parça naylon, evlerinin önündeki hafif yükseltiden aşağıya kayarak keyfini çıkarıyor. O sıra Kaban’dan 1-2 yaş büyük bir çocuk daha bütün dişleri görünür bir şekilde elindeki naylon parçasıyla geliyor. Ard arda kayıyorlar fakat bizi, elimizdeki kamera ve fotoğraf makinalarını görünce hafif çekingenlik yaşanıyor. Neyse ki bu çekingenlik uzun sürmüyor. Yoksa tek foto dahi çekmemiz mümkün olmazdı. Karşılıklı rahat davranınca ve aynı dili konuştuğumuzu görünce daha da rahatlıyorlar.

Bu sırada köyün diğer ucundan kartopu savaşı yapan gençlerin kovalamacası bizim bulunduğumuz sokağa sıçrıyor. Ortam bir anda çocukluk günlerimize dönüyor. Hüzünlü bir mutluluk sarıyor içimi. Tam bu sırada kameraman arkadaşımız Roza’ya kartopu yağdırıyor gençler. Neyse ki kısa sürede bu saldırıyı bertaraf ediyoruz. Gençlere bir süre sonra varlığımızı unutturuyoruz. Kartopu savaşı ve naylonla kayak yapan çocukların görüntü ve fotoğraflarını çektikten sonra ayrılıyoruz yanlarından. Diğer köyün yolu gençlerin hemen yukarısından geçtiği için misilleme olarak yüksekte olmanın da avantajını kullanıp birkaç kartopu sallıyoruz onlara. Tabii ki hiçbiri değmiyor!

Yüzümüzde tebessüm, ellerimiz donmuş şekilde diğer köye doğru yürürken birden aklıma Kaban’ın hala terlikle o karda oynadığı geliyor ve ısınıyorum… Herkese nasip olmayacağını bildiğim bu güzel anları sizlerle paylaşabilmişsem ne mutlu bana…