MAKALE-Soykırım kıskacında KÜRTLER

Erdoğan 16 Mayıs’ta Trump’tan Rakka’yı işgal harekatına onay alamaz. Suriye’deki olumlu gelişmeleri sabote edecek böyle bir duruma ABD ortak olamaz.

Kapitalizm, ulus devleti gerekli kılmış; ulus devlet de insanlık tarihinde hiç görülmedik düzeyde halkları, toplumları, farklı kültürleri, kimlikleri soykırıma uğratmıştır. Kapitalizm çağı aynı zamanda soykırım çağıdır. Fiziki soykırımlar sıkça yaşandığı gibi, esas olarak da kültürel soykırımla farklı halklar, topluluklar, kültürler, kimlikler yok edilmektedir. Bugün hem fiziki, hem de kültürel soykırımla yok edilmek istenen halkların başında Kürtler gelmektedir. Başurê Kurdîstan’da bir statü oluşsa da, Başurê Kurdîstan dahil Kürdistan’ın tüm parçaları için soykırım tehlikesi hala sürmektedir. Bu açıdan Kürt Halk Önderi İmralı’da yazdığı son savunmaya Soykırım Kıskacında Kürtler adını vermiştir. Kürtler neyle karşı karşıya olduklarını bilsinler diye son savunmasına bu adı vermiştir. 

Kürdistan’ın en büyük parçası Bakurê Kurdîstan’dır. En fazla Kürt nüfusu da bu parçada bulunmaktadır. Hem coğrafi, hem de nüfus olarak diğer üç parçanın toplamından daha büyük olan Bakurê Kurdîstan’dır. Bakurê Kurdîstan’da sömürgeci egemenlik kuran Türk devleti Kürtleri tümden soykırıma uğratmak istemektedir. Bunu da 21. yüzyılda açık açık ifade etmektedir. Tek millet, tek vatan, tek devlet, tek bayrak söylemi tamamen bir soykırım ilkesi ve programıdır. Tayyip Erdoğan’ın bu soykırım programını dillendirmesi, hala soykırımcıları tümden caydıracak bir demokratik zihniyet, vicdan, ahlak, hak, adalet değerlerinin ağırlıklı hale gelmediğini gösterir. Bu ölçüler insanlığın temel ve evrensel ilkeleri haline gelmemiştir. Eğer bunlar evrensel ilkeler haline gelseydi Tayyip Erdoğan böyle açık açık soykırım programını her gün dillendirebilir miydi? Dünyada ilkesizlik, oportünizm, siyasi ahlaksızlık, insani değerleri çıkarlara kurban etme o kadar fazla ki, faşist ve soykırımcı Tayyip Erdoğan başkalarını suçlayabiliyor. Eğer hak, adalet, vicdan, ahlak, demokratik zihniyet dünyada baskın eğilim olsaydı Tayyip Erdoğan bu saldırgan ve soykırımcı dili kullanamazdı. Kullansa bile o dili sustururlardı. Çocukların algılama biçimiyle ağzına birer sürerlerdi. 

Soykırımcı faşist şefler Erdoğan ve Bahçeli Kürt soykırımı önünde kimse durmasın diye kendilerini ortalığa vurmuştur. Biz Kürtleri soykırıma uğratacağız, kimse ses çıkarmasın, diyorlar. Avrupa’da ya da başka ülkeler demokrasi güçlerine ve Kürtlere yapılan baskıya itiraz edince edepsizce ayaklarını yere vurup bağırıyor, ağızlarına geleni söylüyorlar. Sanki Kürtler üzerinde soykırım politikası uygulamak haklarıymış gibi bu politika ve uygulamalara biraz itiraz gelişince siz nasıl bizim soykırım hakkımıza müdahale edersiniz diyorlar. Tayyip Erdoğan tabii ki bu pervasız soykırım politika ve uygulamalarını I. Dünya Savaşı sonrası Musul-Kerkük karşılığında Kürtler üzerinde soykırım politikalarına onay verilmesine dayandırıyor. Şimdiye kadar Lozan’a dayanarak soykırım politikalarını kendilerine verilmiş bir hak olarak görüyorlardı. 

Ancak 20. yüzyıldaki dengeler ve statüler değişmiş, yeni dengeler ve statüler oluşturma sürecine girilmiştir. Tayyip Erdoğan 20. yüzyılda onay verilen Kürt soykırım uygulamalarına itiraz gelince, “Lozan bir başarı değildir” diyerek siz soykırım hakkımı tanımıyorsanız ben de Lozan’ı tanımam, demiştir. Aslında dolaylı olarak Tayyip Erdoğan 21. yüzyılda Kürt soykırımına dayalı Ortadoğu düzeninin dağıldığını ve çöktüğünü itiraf etmiştir. 20. yüzyıldaki soykırım ortamının sürdürülmesini sağlamak için Lozan’ı tanımıyorum diyerek şantaj yapması bir yönüyle iyi olmuştur. Böylece dünya, Ortadoğu, Türkiye ve Kürdistan gerçekliğiyle çatışmalı duruma düşmüştür. Bundan hayırlı sonuçlar çıkma ihtimali yüksektir. 

Tayyip Erdoğan-Devlet Bahçeli faşist şefleri 16 Mayıs Trump-Erdoğan görüşmesi öncesi bir şantaj ve tehdit yapmışlardır. Rojava ve Şengal’e saldırı, görüşme öncesi bir tehdit ve şantajı ifade etmektedir. Fuşe (Joseph Fouchê) gibi her dönemin iktidarının adamı İlnur Çevik bu tehdidi açık hale getirmiştir. Birkaç füzenin de yanlışlıkla ABD hedeflerine isabet edebileceğini söylemiştir. Tayyip Erdoğan’ın izlediği şantaj politikalarını şimdi de danışmanlarını yapmaktadır. Amaçları, Kuzey Suriye ve Rojava’yı engelsiz işgal etmektir. Rojava Devrimini boğmak, Demokratik Kuzey Suriye Federasyonunun Suriye’nin demokratikleşmesinin temeli haline gelmesini engellemek istiyorlar. Çünkü Suriye demokratikleşirse ve Rojava Kürtleri Demokratik Kuzey Suriye Federasyonu içinde özerkliklerine kavuşursa ne Türkiye’deki siyasi sistem, ne Erdoğan, ne de Bahçeli ayakta kalabilir. Ortadoğu’da gericiliğinin ve Kürt düşmanlığının öncülüğünü yapan Erdoğan-Bahçeli faşist şeflerinin Rojava Devrimini boğmak istemelerinin nedeni budur. 

Tayyip Erdoğan “gerekirse gireriz, kendi göbek bağımızı kendimiz keseriz” diyor. Yani *Rojava Devrimini ezeriz” diyor. Ancak bu işler mikrofon başında konuşmaya benzemez. Kürtler ve Demokratik Suriye Güçleri işgalci her saldırıya karşı direnir. Rakka yolu, şu yol, bu yol dikensiz gül bahçesi değildir. Demokratik Suriye Güçleri Türk devletinin her işgal harekatına karşı sonuna kadar direnecektir. Rakka’ya ister Girê Sipî (Til Abyad), ister Şehba alanından girmek istesin kesinlikle karşısında Suriye’nin demokratik ulusal direniş güçlerini bulacaktır. Rusya da, ABD de göz yumsa Türkiye’nin işgaline direnilecektir. Çünkü Tayyip Erdoğan ve Bahçeli’nin amacı Rojava Devrimini ve Suriye’nin Demokratik Güçlerini tasfiye etmektir. Böyle bir amaç karşısında sessiz kalınabilir mi? Demokratik Suriye Güçleri IŞİD’e nasıl direndiyse Erdoğan ve Bahçeli’nin emrindeki işgalci güçlere karşı da direnir. Bu savaşta kaybeden de kesinlikle Tayyip Erdoğan olacaktır. İçte yenilgiye uğratılmayan ve iktidardan düşürülmeyen Erdoğan, bu yenilgiyle iktidardan düşürülecektir. 

Erdoğan 16 Mayıs’ta Trump’tan Rakka’yı işgal harekatına onay alamaz. Suriye’deki olumlu gelişmeleri sabote edecek böyle bir duruma ABD ortak olamaz. Tayyip Erdoğan-Bahçeli iktidarının Kürtleri soykırıma uğratma amacına 21. yüzyılda kimse ortak olamaz. 

Ancak ABD de, Avrupa da, Rusya da Kürtlere karşı tutarsız bir politika izlemektedir. Bir taraftan Demokratik Suriye Güçleriyle ilişki sürdürülürken, diğer taraftan Türk devletine PKK’ye karşı savaşınızda size her türlü desteği veriyoruz, vereceğiz diyerek, nasıl bir politik ahlaka sahip olduklarını göstermektedirler. 

Kaynak: Yeni Özgür Politika