Ok: AKP ile MHP ortaklığı Kürt düşmanlığı ve Öcalan üzerinedir

Ok: Dünyanın bütün demokratik ülkelerinde çocuklar özgürlük ve demokratik değerler üzerinde eğitilirken ancak Türkiye’de çocuklara idam ipiyle fotoğraf çektirilmektedir. Erdoğan’ın gerçek yüzü budur.

AKP ile MHP’nin şimdi koalisyon ortağı gibi olduklarını da dile getiren Ok, bu koalisyon ve ortaklığın Kürt düşmanlığı ve Öcalan üzerinde olduğunun kesinliğine dikkat çekerek, “MHP ancak böyle ikna edilmiş olabilir. Biz de uyarıyoruz. Böyle bir çılgınlığı düşünmek bile Türkiye için felaket olur” dedi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Kürt sorununun şiddet ve savaş dışı müzakere ve siyasi yöntemlerle çözülmesi ve Türkiye’nin demokratikleşmesi için büyük çaba sarf ettiğini söyleyen KCK Yürütme Konseyi üyesi Sabri Ok, “Tüm zamanını ve enerjisini buna ayırdı. Ancak AKP faşizmi bunu anlamak istemediği gibi sürekli bir zafiyet ve zayıflık olarak yorumladı ve savaş politikasında ısrar etti. Şimdi gelinen nokta ortadadır” diye konuştu.

KCK Yürütme Konseyi üyesi Sabri Ok, 15 Temmuz darbe girişimi ardından yaşanan gelişmeleri ANF’ye değerlendirdi.

Erdoğan muhtarlar toplantısında milli seferberlik ilan etti. 15 Temmuz sürecinden milli seferberlik ilanına kadar getiren sebepler nedir, Kürtler, demokratik güçler için bu milli seferberlik ilanı ne anlama gelmektedir?

Fethullah Gülen bir darbe gerçekleştirmek istedi, başaramadı. Ama asıl darbeyi Erdoğan yaptı. Kenan Evren cuntasını aratmayacak şekilde diktatörlüğünü hayatın her alanında açık ve çıplak biçimde örgütlemeye ve kurumlaştırmaya çalışmaktadır. AKP faşizmi ve Erdoğan diktatörü Türkiye’yi çok tehlikeli bir eşiğe getirmiştir. Bakurê Kürdistan ve Türkiye’de yaşadığı tüm sorunları, çelişkileri ve uyguladığı zorbalığı olduğu gibi başta Suriye ve Rojava’da olmak üzere Ortadoğu’ya da ihraç etmektedir. Şimdi Erdoğan’ın herkesle başı derttedir. Türkiye’yi zaten bir bunalım ve siyasi istikrarsızlığa sürüklemiştir. Çok ciddi bir ekonomik bunalımın gündemde olduğu bir gerçektir. Buna rağmen Erdoğan diktatörü 21. yüzyılın bu çeyreğinde Türkler, Aleviler ve direnen tüm halklar için zorbalığını kabul ettirmeye çalışırken Avrupa Birliğinin de kendisini bu haliyle kabul etmesini istemektedir.

Halbuki Avrupa Birliği ve demokratik değerleri AKP zulmünü ve Erdoğan diktatörlüğünü sırtında taşımak zorunda değildir. Bu konuda birtakım çelişkiler ortaya çıkınca, Erdoğan tüm gücüyle Türk-İslam milliyetçiliğine sarılmaktadır. Osmanlı ruhunu hortlatmaya yeltenmektedir. Daha çapsız bir Enver Paşa rolünü oynamak istemektedir. Türkiye’nin demokratikleşmesi, Kürt sorununun çözümü, toplumun yaşam standartlarının yükseltilmesi, demokratik değerler vs. hepsi bir tarafa, adam tüm gücüyle diktatörlüğünü örgütlemektedir. Bu zihniyetin Türkiye’ye kazandıracağı bir şey olmayacağı açıktır. Şovenizmi hortlatarak Çiller’in söylediklerini söyleyerek “kimseye vereceğimiz bir karış toprağımız yoktur” diyerek yol alacağına inanmaktadır.

Bu anlamda Erdoğan’ın Kürt halkına ve direnen demokratik güçlere karşı seferberlik ilan etmesi şaşırtıcı değildir. Tam bir yavuz hırsız misali, Kürtlerin şehirlerini yerle bir eden sen, yüz binlerce Kürtleri evsiz, barksız bırakan sen, Kürtlerin kutsal değerlerini, şehitliklerini bombalayan sen, otuz günlük bebeklerden tutalım yetmiş yaşına kadar kadın, çocuk demeden Kürtler üzerinde katliam uygulayan sen. Buna rağmen Erdoğan milli seferberlik ilan ediyorsa bu önemlidir. Kürtlerin tüm belediyelerine kayyum atanmıştır. HDP’nin eş başkanları dahil birçok milletvekili tutuklanmış ve tutuklanmaya devam edilmektedir. Erdoğan daha önce de kadın da olsa çocuk da olsa kimsenin gözünün yaşına bakmayız güvenlik güçleri gerekenleri yapacaktır demişti. Aynı Erdoğan şimdi de “topraklarımızda gözleri vardır, gözlerini çıkarırız” demektedir. Bu adam gerçekten tescilli bir faşisttir. Bir devlet başkanı insanların gözlerin içine baka baka hiç kendini gizleme gereğini dahi duymadan Kürtleri kast ederek nasıl gözlerini oyarız, güvenlik güçleri her şeyi yapsın diyebilir. Bu açıkça katliam talimatıdır. Buna rağmen milli seferberlik ilan etmektedir. Zaten olan buydu, şimdi açıkça itiraf etmektedir. Bu tamamen çözümsüzlüğün ve çaresizliğin bir sonucudur. Bizim de halkımıza, direnen, onurlu herkese söyleyeceğimiz şudur. Seferberlik ilan etmesi gereken aslında faşizme karşı olan herkestir. AKP faşizmine karşı seferberlik ve direniş bir onur ve boyun borcu olmuştur.

Özellikle seferberlik ilanında kast edilen milli ne demektir, bu halkların birbirine kırdırtılması olmayacak mı?

Tabi ki bu Türkiye için bir felaket çağrısıdır. Eğer yarın Türkiye’nin değişik kentlerinde sivil ve resmi faşist güçler Kürtlerin evlerine, işyerlerine saldırırlarsa, insanları katleder ve kaçırırsa bunun sorumlusu diktatör Erdoğan’dır. Erdoğan milli derken milliyetçi ve şovenist Türklere hitap etmektedir. Bilindiği gibi bizzat Erdoğan’a bağlı faşist çete güçleri vardır. Osmanlı Ocakları ve SADAT güçleri denilmektedir. İllegal başka güçler de vardır. Erdoğan bu faşist çete gruplarına Kürtlere saldırın talimatı vermiştir. Bir Kürt-Türk savaşının çıkmasında kesinlikle Erdoğan sorumlu olacaktır. Bunun sonucu Erdoğan diktatörlüğü ve AKP faşizmi için ağır olacaktır. Halkımızı da bu konuda uyarıyoruz, dikkatli olmalıdırlar. Savunma tedbirlerini geliştirmeliler. Erdoğan zihniyetine göre belirttiğimiz bu faşist çete grupların hedefi olmak için sadece Kürt olmak yeterlidir. Kürtler bunu bilmelidir. Birlikteliklerini, örgütlülüklerini ve savunma tedbirlerini mutlaka geliştirmelidirler. Ama şunu da bilmelidirler ki AKP bu zihniyeti ile aynı zamanda bir çöküşün ve çözülüşün zeminini de yaratmaktadır. Bu nedenle daha da hırçınlaşacaklardır. Örgütlü halk direnişi ile AKP faşizminin yerle bir olmaması için hiçbir neden yoktur.

Amerika, Avrupa ve uluslararası siyaset AKP faşizmine karşı neden yeterince tepki göstermemektedirler?

Aslında belli bir tepki vardır. Fakat Avrupa ve Amerika’nın tepkisi sınırlı, ürkek ve oportünistçedir. Şunu belirtmek durumundayız. Herkes tarihe bakmalıdır. Hitler nasıl Hitler oldu. Mussolini ve Franco nasıl faşist diktatörlüğü geliştirdiler. Zamanın koşullarında farklı çıkar ve hesaplar nedeniyle bu diktatörlüklere bir biçimde yol açıldığı bilinmektedir. Ne var ki bu diktatörlüklere yol açanlar daha sonra bu faşist güçlerin felaketinden nasıl kurtulacaklarının mücadelesinde çok ağır bedeller ödediler. Tarihten ders çıkarmalı derim.

Doğrudur Türkiye NATO üyesidir, doğrudur Türkiye önemli jeopolitik bir coğrafyadadır. Fakat uluslararası çıkarlar ve her şey bunlara yorumlanarak değerlendirilemez. AKP faşizmi ve Erdoğan diktatörlüğü bunu çok hoyratça ve çılgınca kullanmaktadır. Eğer bu faşist diktatörün önü alınmazsa sadece Kürtler için değil Ortadoğu halkları ve insanlık için bir bela haline geleceği kesindir. Avrupa değerleri bunu kabul etmemelidir. Tutarlı davranılırsa, Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleştirilmesi konusunda ısrarlı ve net bir tutum belirtilirse aslında Erdoğan’ın fazla direnç gösterme şansı yoktur. Hızla faşist diktatörlüğe koşan bir Türkiye’nin uzun vadede Avrupa’ya kazandıracağı bir şey olmayacaktır. Avrupa birliği bu konuda daha net bir tutum sahibi olmalıdır. Kendi demokratik değerlerine saygı gereği bu böyle olmalıdır.

Suriye’de önemli gelişmelerin olduğu görülmektedir. Özellikle Halep’te yeni bir durum ortaya çıktı. Türk devleti Bab’ı işgal etme konusunda ısrarlı, Rusya ile görüşmeleri olmaktadır. Bu gelişmeleri nasıl değerlendirmek gerekir?

Halep kuşkusuz Suriye’nin kalbidir, ikinci Şam’dır. Suriye için Şam siyasi, Halep’te ekonomik ve coğrafik olarak çok önemlidir. Rusya’nın ve İran’ın büyük desteği ile yine YPG ve YPJ’nin direnişi ile Nusra çeteleri Halep’te büyük ölçüde tasfiye edildi. İzlediğimiz kadarıyla birçokları rejime teslim oldu. Yine bildiğimiz kadarıyla YPG ve YPJ, Şêx Meqsud dışında alanlarını genişlettiler. Halep’teki bu yeni durum kuşkusuz beraberinde yeni sorunlar, çelişkiler ve yeni bir siyaset ve mücadele biçimi geliştirecektir. Açıktır ki Rusya ile TC, Halep ve Bab konusunda anlaştılar. Bize göre Rusya TC’ye karşı bu kadar tavizkar olmamalıydı, özellikle de Türk devleti ile ilişkilerini Kürtler üzerinde geliştirmemeliler. Rusya reel sosyalizmin Kürt politikasında daha doğrusu reel sosyalizmin Kürt politikasızlığından ders çıkarmalıdır. Kürtler Ortadoğu’da en dinamik ve demokratik bir güçtürler. Kürtlersiz ne Ortadoğu yeniden dizayn edilebilir ne de Suriye.

Bu her şeyden önce bir olgudur ve kabul edilmek durumundadır. Suriye’nin parçalanmasını önleyen tek proje de Kürtlerin projesidir. Demokratik yeni bir Suriye’nin federasyonlar üzerinde oluşturulması, Suriye’deki tüm halkların ve kültürlerin birlikte özgür ve demokratik yaşamını getirecektir. Suriye’nin parçalanması ancak böyle önlenir. Türkiye’nin Cerablus’a girmesi kuşkusuz ki ABD’nin ve Rusya’nın karşı tutum belirlenmemesi nedeniyle oldu. Türk ordusunun Bab üzerindeki saldırıları da bundandır. Orta ve uzun vadede Türk ordusunun Suriye toprakları üzerindeki varlığı herkes için bir tehdit olacaktır. Bunu hem Suriye rejimi hem de Rusya ve İran görmek durumundadır. DAİŞ çeteleri Musul ve Rakka’da saldırı altındayken nasıl oldu da Palmira’yı tekrar işgal ettiler?

Bunu en çok Rusya düşünmelidir ve bunda AKP devletinin rol oynadığı kesindir. Suriye’de siyasi bir çözüm olmak durumundadır. Bu çözüm Suriye’de yaşayan tüm halkların ortak iradesi ile olmalıdır. Bunun için en güçlü iradeyi ve çözüm projesini ortaya koyan Demokratik Suriye Federasyonu’dur. Belli ki Halep’te tahliye edilen Nusra çeteleri ya İdlib ya da Bab’a yerleştirmek istenecektir. Türkiye’nin de buna önayak olduğu açıktır. Eğer böyle olursa savaş bu sefer İdlib’te şiddetlenecektir, Bab’da gelişecektir. Bununla birlikte önümüzdeki süreçte Suriye’de siyasi ve diplomatik arayışların hız kazanacağı görülmektedir. Çözümün önündeki en büyük engel AKP devletinin işgalci politikaları ve Türk ordusunun Suriye’deki varlığıdır. Bunu ne Kürtler, ne Hıristiyanlar ve ne Araplar kabul eder. Erdoğan’ın Osmanlı kafası ile Arapları, Hıristiyanları ve Kürtleri yok sayan kompleksi kırılmadan ve Türk işgaline karşı her düzeyde ve sürekli bir mücadele verilmeden Suriye’de sorunların çözüme doğru evrilmesi oldukça zor görülmektedir.

Geçen günlerde Avrupa Birliği parlamentosunda 13. Kürt Konferansı gerçekleşti. Bu konferansta KCK Yürütme Konseyi üyesi Zübeyir Aydar Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan durumu ile ilgili çok önemli açıklamalarda bulundu. Siz de bir televizyon programında benzer açıklamalarda bulundunuz. AKP ve MHP’nin Öcalan üzerinde planları olduğunu belirttiniz, bu konuları biraz açar mısınız?

Kürt sorununun şiddet ve savaş dışı müzakere ve siyasi yöntemlerle çözülmesi ve Türkiye’nin demokratikleşmesi için önder Apo gerçekten büyük çaba sarf etti. Tüm zamanını ve enerjisini buna ayırdı. Ancak AKP faşizmi bunu anlamak istemediği gibi sürekli bir zafiyet ve zayıflık olarak yorumladı ve savaş politikasında ısrar etti. Şimdi gelinen nokta ortadadır. Diktatör Erdoğan açıkça seferberlik ilan etmektedir. Demek ki çok zorlanmaktadır ki seferberlikten söz etmektedir. Halbuki Önder Apo’nun konumuna ve çözüm projelerine anlam ve değer verilseydi Kürt sorunu çözen ve demokratikleşen Türkiye adeta uçacaktı. Faşizm bunu tercih etmedi, edemezdi. Tarihte tekrarlanan zihniyet ve uygulamalarda ısrar edildi, sonuç ortadadır. Kuşkusuz bu direniş sürecektir. Kürt halkı direnişinden ve özgür statüsünden asla vazgeçmeyecektir. Erdoğan bunu çok iyi görmektedir. Zihniyet faşist olunca çözüm de faşist uygulamalarda görülmektedir. Bu nedenle PKK’nin tasfiyesi ve Kürt halkının sindirilmesi için ne lazımsa çılgınca ve fütürsuzca yapmaktadır.

Erdoğan’ın ikide bir idam tartışmalarını gündeme koyması tabi ki boşuna değildir. Şovenist toplum buna hazırlanmaya çalışılmaktadır. Nitekim geçenlerde bir ilkokul da beş ile yedi yaş arasındaki çocuklara ellerinde idam ipi ile fotoğraf çektirilmiştir. Bu bir çılgınlıktır. Sorumlusu Erdoğan’dır. Dünyanın bütün demokratik ülkelerinde çocuklar özgürlük ve demokratik değerler üzerinde eğitilirken ancak Türkiye’de çocuklara idam ipiyle fotoğraf çektirilmektedir. Erdoğan’ın gerçek yüzü budur. Böyle bir Erdoğan her türlü çılgınlık yapması mümkündür. MHP ile şimdi koalisyon gibidirler. Bu koalisyon ve ortaklığın Kürt düşmanlığı ve Önder Apo üzerinde olduğu kesindir.

MHP ancak böyle ikna edilmiş olabilir. Biz de uyarıyoruz. Böyle bir çılgınlığı düşünmek bile Türkiye için felaket olur. Halkımızı da uyarıyoruz, Erdoğan boşuna “İstiklal savaşında daha tehlikeli bir durumdayız” dememektedir. Durum böyle tespit edilmişse mücadele yöntemlerini de buna göre geliştirecekleri açıktır. Faşizme karşı ancak sadece direnilir. Başka bir seçenek yoktur. Söz konusu Önder Apo olunca direniş ve mücadele yükseltmede hiçbir şey esirgenmemelidir. Tam da varlık-yokluk sorunu denilen budur işte. Bunun için asıl seferberlik ilan etmesi gereken Kürtler ve dostlarıdır. Şuna inanıyoruz ki Önder Apo Kürdistan özgürlüğü ile, Kürdistan ise Önder Apo’nun özgürlüğü ile özgür olacaktır. Bunun dışında ne bir seçenek vardır ne de başka bir şey düşünebiliriz.