Roboski’de katledilenlerin öyküleri - 1

Acının çok taze olduğu Roboski’de, gülüşler hala eksik. Gidenlerin fotoğraflarının asılı olduğu duvarlar, yarım kalan hayatları sanki tamamlıyormuş gibi süslü…

Şırnak Uludere ilçesinin Roboski ve Bujeh köylerinden 28'i aynı aileden 34 kişi 28 Aralık 2011’de Türk Savaş uçaklarıyla bombalanarak katledildi.

Katliamın beşinci yıl dönümü yaklaşırken, sorumlular halen ortaya çıkarılmadı. Ölümlerin sayıyla ifade edildiği bir dönemde Roboski’de katledilenlerin hikayesini ANF olarak yeniden hatırlatacağız.

ŞERAFETTİN ENCÜ

Şerafettin Encü, Beyaztepe ve Düğün Dağı’nı birbirini kucaklayan yeşil vadinde bir yaz günü dünyaya gelir. Yedi çocuklu ailenin en büyük çocuğudur. Yokluk içerisinde büyüyen Şerafettin 12 yaşında annesini kaybeder ve öksüz kalır. Okuldaki başarısı öğretmenlerinin gurur duymasını sağlar. Yaşından büyüktür umutları. Boy boy öğrencileri olan bir öğretmen olmak ister ya da oyun bahçesi olan bir köy okuluna müdür. Hazırlamak, yetiştirmek ister hayata yeni yaşantıları. Yaşı küçük ama hayalleri kocamandır yüreği gibi. Şerafettin yoksul bir ailenin gururlu çocuğudur. Çocukluğu, çocukluğunu bırakıp babasıyla birlikte altı kardeşine bakabilmek için sınır ticaretine başlar. Bir yaz günü doğan 18 yaşındaki Şerafettin’in hikayesi bir kış günü kaçak yolunda biter. Bembeyaz karlar, bıyıkları henüz terlememiş 34 kişiden biri olan öksüz Şerafettin’in kanıyla allaşır.  

ŞİRVAN ENCÜ

Dokuz kardeşin ikincisi, erkeklerin ilki olan Şirvan Encü 19 yaşındadır. Uykuya olan düşkünlüğünden okulu sevmez babası gibi şoför olmaktır hayali. Şirvan’ın üstüne titreyen babası, "Oğlum şoförlük uzun yol mesleğidir, uykuyu seven adam yapamaz. Ya uykudan ya da şoförlükten feragat etmelisin" der. İkisinden de feragat eder Şirvan. Babasının evde olmadığı bir günün sabahında, amcasının oğlu Nevzat ile sınır ticaretine gitmek için zar zor annesini ikna eder. Yanık bir sesi olan Şirvan yol boyunca yoldaşlarına klamlar söyler. Yerin beyaz göğün ise kapkara olduğu o gecede katledilen 34 kişiden biri olur. Annesi ‘hala sesi kulaklarımda yankılanır’ der.

FADIL ENCÜ

Henüz yeni yirmi yaşına girmiş olan Fadıl Encü, sekiz çocuklu ailenin en büyüğüdür. Ailesiyle yoksul bir hayat yaşadığından, kendisinden küçük olan yedi kardeşinin hayalleri yeşersin diye sınır ticaretine başlar. Babası askerde iken, geçirdiği zor bir hastalıktan dolayı annesiyle zor günler geçirmiş. Sırf bu yüzden her işe gidişinde ailesiyle hüzünlü bir şekilde vedalaşır. Köylüleri onu, çok mütevazi ve güler yüzlü olarak tarif eder. Arkadaşlarıyla birkaç saat önce yaptıkları halı saha maçından sınır ticaretine giderken üzerindeki formayı bile çıkartmaz. Takımından Celal ve Serhat arkadaşıyla düğüne gider gibi çıkarlar yola. Katran karası o gecede üzerindeki formasının renkleri de yok olmuş. Babası dört defa cesedinin üzerinden geçmiş, tanıyamamış. O derece parçalanmış 20 yaşındaki gencecik beden.

VEDAT ENCÜ

Uzun bir dönem gurbette kalan ailesi toprağına olan hasretinden, eninde sonunda yine Roboski’ye döner. Vedat Aydın’ı çok sevdiğinden babası Vedat koymuş adını. On yedi yaşındaki Vedat Encü’nün en sevdiği ders matematiktir. Okulda, anadilinin kabul edilmiyor oluşu Vedat’ı üzdüğünden bir tek matematik derslerine sarılmış. Matematik soruları her dilden çözülüyormuş çünkü. Kendisini hep Apê Musa’nın Brina Reş adlı kitabındaki doktor karakteri gibi düşüyordu. Fakir ama gururlu bir ailenin çocuğu olan Vedat tıpkı kitaptaki doktor gibi okuyup büyük adam olacak, annesini ve kardeşlerini çok güzel bir hayat yaşatacaktı. O da o acı dolu gecede katledilen 34 kişiden biri oldu.

ORHAN ENCÜ

Çok nüfuslu, yoksul, kederli olan bir ailenin en küçüğü olan 13 yaşındaki Orhan Encü, şakacı, güler yüzlü ve evin neşe kaynağıdır. Çok zeki olduğundan okula erken başlamış ve derslerinde hep başarıyla geçmiştir. Katledilmeden on ay önce annesini kaybetmişti. Bilgisayar mühendisi olmak isteyen Orhan, kendisine bilgisayar alabilmek için ağabeyi Zeydan ile sınır ticaretine başlar. Doğa ve hayvansever olan Orhan, evinin bahçesinde birkaç yavru köpek de besler. Öyle ki kara gecenin kara haberi duyulunca köpekleri de babasıyla birlikte koşmuşlar ölüm tarlasına. Küçücük bedeniyle ağabeyi Zeydan’la 34’lerden oldular.

ŞİVAN ENCÜ

Şivan Encü küçük yaşta öksüz kalmış. Yıllarca annesinin kokusunu rüyalarda aramış. Üç yıl önce de annesinin yaşadığını öğrenmiş ve Roboski’ye annesi ve kardeşlerinin yanına gelmiş. Dört çocuklu bir evin en büyük erkeği olmuş Şivan, üç yıl çobanlık, hamallık, kazma kürek işi yahut kaçakçılık; ne iş olsa yapıp ailesine destek olmuş. Bir gün 15 lira yevmiye karşılığında çobanlık yapıp, yorgun soğuktan elleri, burnu ve kulakları donmuş bir halde dönmüş. Daha yorgunluğumu atamamışımken amcası oğlu Berdan 'haydi gidiyoruz!' der. Kaçak yoluna düşerler. Dönüş yolunda, yaşından büyük bombalarla bırakılır üstlerine.

ZEYDAN ENCÜ

Zeydan Encü, nüfusu kalabalık ve yoksul bir ailenin çocuğu. Liseye kadar ancak okuyabilmiş. Kardeşi Orhan'ın okuyabilmesi için elinden geleni yapmış. Hamallık, ırgatlık, kaçakçılık. Yoksulluk ile kaçakçılık bu coğrafyanın kaderiymiş gibi katırın ipi elinden hiç düşmemiş. Sert bir mizacı ve yufka gibi bir yüreği varmış. Askerden geldikten az bir zaman sonra hasta olan annesini kaybetmiş. Kardeşi Orhan’ın bilgisayar hayalini biraz daha ötelemek zorunda kalmasın diye, düşmüş o gece kaçak yoluna. O gece tek isteği ise kardeşini sağ salim eve götürmek ve yanan bir sobanın kenarına kıvrılmaktır. Ama olmadı iki kardeş de orada atılan bombalarla yaşamını yitirdi.

ÖZCAN UYSAL

Özcan Uysal 19 yaşında ve Ahmet Kaya hayranıydı. Otlu peynir, kaçak çay ve bütün yanık stranları da çok severmiş. 'Kaçaktan' dönüşte amcasının oğlunun düğünü varmış. Son günlerde ona hazırlanıyormuş. Gittiği son sınırdan bir daha o da dönemedi. Hayallerini anlattığı herkes bilirmiş evlenmek istediğini…

OSMAN KAPLAN

Osman Kaplan, 1999 yılında evlenir en küçüğü 5, en büyüğü 11 yaşında üç erkek, iki kız beş çocuğu babası olur. 2002 yılında kaçağa gitmeye başlar ve her gidişinde eşi Pakize ve çocukları kendisi gelmeden uyumazmış. Beş yaşındaki çocuğuna “bir şeyler almak için Şırnak'a gittiği söyleniyor hala. Eşi Pakize'ye olayın ilk anında neler olduğu söylenmemiş. Ancak cenazeler tanınmaz halde olunca, telefonla aranıp o gün hangi elbise ve ayakkabıyı giydiği sorulmuş; öyle öğrenmiş eşi ve çocukları öldüğünü.

NADİR ALMA

Nadir Alma, 13 nüfuslu bir ailenin ikinci çocuğu. Yoksulluk onlarında ömrünün ortağıydı. Evin sofrasında başköşe hep onun yeriydi. Mahcup ve duru bir hayatı vardı. En iyi arkadaşı Hikmet’ti. Evin her yükü ikisinin omuzlarındaydı. Roboskî'de, bir tek kaçağın yolu açıktı.

O gece de yükü yoksulluk ve umut olan o katır kervanının peşindeydi. Askerde iki kardeşi vardı ve hiç paraları yoktu. Onlara harçlık, eve öteberi alınacaktı. Sonra annesinin epeydir görmek istediği mürüvvetine gelecekti. Yorgunluk ve yoksullukla ayakta duran gövdesi, cemre gibi düştü toprağa. O gece otuz dört yıldız kaydı gökten, otuz dört dilek tutuldu, otuz dört nefes.