Roboski’de katledilenlerin öyküleri-2

Acının çok taze olduğu Roboski’de, gülüşler hala eksik. Gidenlerin fotoğraflarının asılı olduğu duvarlar, yarım kalan hayatları sanki tamamlıyormuş gibi süslü...

Roboski’de katliamın beşinci yıl dönümü yaklaşırken, 36 kişinin hikayelerini yeniden hatırlatmak istedik.

Şırnak Uludere ilçesinin Roboski ve Bujeh köylerinden 28'i aynı aileden 34 kişi 28 Aralık 2011’de Türk savaş uçaklarıyla bombalanarak katledildi.

Katliamın beşinci yıl dönümü yaklaşırken, sorumlular halen ortaya çıkarılmadı. Ölümlerin sayıyla ifade edildiği bir dönemde Roboski’de katledilenlerin hikayesini ANF olarak yeniden hatırlatacağız.

Acının çok taze olduğu Roboski’de, gülüşler hala eksik. Gidenlerin fotoğraflarının asılı olduğu duvarlar, yarım kalan hayatları sanki tamamlıyormuş gibi süslü.

SALİH ENCÜ

Yedi nüfuslu bir ailede dünyaya geldi Salih Encü. Henüz 18 yaşındaydı. İki kardeşi okusun diye aileden o kaçağa giderdi. Onun da ailesi yoksuldu diğerleri gibi. Babası on dört yıl önce mayına basarak sakat kalmıştı. Babasının tedavi masrafı ve ailenin bütün geçimi Salih’in sorumluluğundaydı.

37 arkadaşının peşine o da düşmüştü. 38 bombaya doğru yol aldılar birlikte. Arkadaşlarının sözünü ettiği o aydınlığa birlikte yakalandılar.

“Herkesin babası buradaydı, bir benim babam yoktu. Bir gün de okuldaki veli toplantısında olmuştu böyle. O gün de unutmuştum tıpkı bugün gibi... Benim babam tek ayaklıydı, onca yolu gelemezdi.”

SEYİTHAN ENÇ

Seyithan Enç, 1990 doğumluydu. Okulda çok başarılı bir çocuktu. Çalışmak için gittiği İstanbul’da çok fazla kalamayıp yeniden köyüne dönmüştü. Komşu köyde bir sevgilisi vardı. Evlenmek için önce askerliğini yapması gerektiği dayatılınca askerliğin yolunu tuttu. Dönüşte evlenme niyetinde olsa da ne imkanı bulabildi ne de parayı. Şimdi ondan geriye birkaç güzel söz, bir fotoğraf, kırık dökük hayaller, boynu bükük bir anne ve kardeşler kaldı...

MUHAMMED ENCÜ

Muhammed Encü, ailenin en büyük çocuğu 13 kişinin abisi. Onlar da yoksuldu diğerleri gibi.

Veteriner olma hayali kuruyordu. Babamın beslediği hayvanları çok seviyordum, en çok da ata benzediği için katırları severdi. Bir at alabilmek en büyük hayaliydi.

Köyden herhangi bir hayvan düşüp yaralandı mı yahut kış günü hastalandı mı içi acırdı. Elinden ne gelse yapardı. Veteriner olmayı en çok köydeki hayvanlar için istiyordu. Kış günü hastalıktan ölmeleri onu derinden etkiliyordu.

CİHAN ENCÜ

Yedi çocuklu bir ailenin altı erkeğinden biriydi Cihan Encü. Doğum gününe üç gün kala katledilmişti. Severek başladığı okulunu, liseye kadar getirip bırakmak zorunda kaldı.

Babasının beyninde tümör vardı ve giderek kötüleşiyordu durumu. Hastaneler, doktorlar, tetkikler, ilaçlar. Tam üç yıl sürdü böyle, ömrünün son senesini yerinden kalkamadan yatalak bir şekilde geçirdi.

On beşinci yaşına babasız girdi. Annesini de trafik kazasında kaybeden Cihan, kardeşleriyle birlikte anasız babasız kalmıştı. 15'e girmeden yetim, 18'e ayak basmadan öksüz kalan, 20'sini göremeden toprağa düştü Cihan.

SELMAN ENCÜ

Selman Encü altı kardeşin sonuncusu. Anne karnında yetim kalmış ve o günde başlamış onun çilesi. Dünyaya gözlerini açtığından beri babasının yokluğunu yüreğinin en derininde hissetti.

90'lı yıllarda yaşamak ya göç etmekle yahut Roboskî'de kalıp korucu olmakla mümkündü. Göç, bin bir zahmetin peş peşe geldiği bir ıstıraptı. Hele babasız bir aile için bir başka zordur, gidemedik. Roboskî'de kalıp korucu oldu.

İlk çocuğu Esra zihinsel engelli geldi dünyaya. O dönemde eşi hastalandı ve neredeyse artık yürüyemiyordu.

Çoluk çocuğun başını sokacağı bir ev yapmış, biraz borca girmişti. Buralarda borç-harç yahut geçim derdi baş gösterdi mi "kaçağın yolu"  ona da göründü...

Sakat bir anne, karnındaki bebeği, zihinsel engelli iki çocuğu ve 11 yaşındaki Ersin'le kalakaldılar Selman Encü’nün katledilmesinden sonra.

Ersin daha 4. sınıfa gidiyordu, olaydan sonra okulu da bırakmış, kaçıp kaçıp eve geliyormuş.

MEHMET ALİ TOSUN

Mehmed Ali Tosun, 1987 yılında Roboskî'nin kaderdaşı Gülyazı da doğdu. On bir kardeşin ikincisiydi. On bir kardeşle hayata başlamak en az on bir kere umut demekti. Senin eksiğini kapatacak on kişi daha var demektir. Liseden sonra daha fazla okula devam edemedi. Ailesinin geçimi için düştü o da kaçak yoluna. Sonra o malum gün geldi çattı. Babasıyla telefonda konuştu o gün, kendisi yoktu evde. Nevzat, Şêrvan ve Osman'ın arkalarına düşüp son yolculuğuna çıktı.

ERKAN ENCÜ

Babası korucu iken bir operasyonda mayına basarak, iki gözünü de kaybetmiş Erkan Encü'nün. Daha yedinci sınıfa gidiyor, doktor olup babasının gözlerini tedavi etmeyi hayal ediyordu.

Bir futbol takımı kurmuş adını Kartal Spor koymuşlardı. Renkleri kırmızı, siyah, beyaz olan formalarımızı daha yeni diktirmiş, 4 numaralı formayı da kendisine almıştı.

Babasının devletten aldığı para yetmiyordu. O da hep ısrar ediyordu "kaçağa gideyim" diye.

O gece ikinci kaçağıydı Erkan’ın, iki amcasıyla beraber; biri eşinin karnındaki bebeğin hasretiyle göçen Hüsnü, diğeri aynı yaştaki Savaş. Annesi elleri üşümesin diye iki çift eldiven giydirmişti.

SAVAŞ ENCÜ

On bir yetimden biriydi Savaş Encü. Gözlerini savaşın coğrafyasında açtığının idrakine henüz varmış, bu coğrafyanın kaderinin değişmesiyle adımın değişebileceğine dair ümitler ekmişti yüreğine.

Onların da yolunu kesip hayallerini sükuta uğratan yoksulluk Savaş’a da izin vermedi, okulu 2010 yılında bırakmak zorunda kaldı.

Vahit ağabeyi ona bir çift eldiven almıştı o gün, elleri üşümesin diye, onları takıp düştü ardına "otuz dört"lerin.. Kış günü kaçağa gitmek zordur, hele yağmur çamur varsa daha da zordur.

KARKER ENCÜ

Çobanlık, çıraklık ve kaçakçılık yapmış Karker Encü. Onun da diğerleri gibi ortak noktası yoksulluk. Köyden gurbete düşmüş yolu. Çalışmak için gittiği gurbet ağır basınca köyüne geri dönmüş. Gittiği kaçakta o da bir daha dönemeyenlerden. Hikayesi az ama bıraktığı acı ve yas yaşından ağır.

SELAHATTİN ENCÜ

Katledilip cenazesi en son kaldırılan Selahattin Encü. Hikayesi onunda yoksulluk ve acıyla dolu. Çekilmiş bir fotoğrafı bile yoktu henüz.

NEVZAT ENCÜ

19 yaşındaki omuzlarında bir evin geçim sıkıntısını taşıyordu babasıyla Nevzat Encü.

Bir sene kalmıştı okulu bitirmesine daha sonra iyi bir üniversitenin iyi bir bölümünü kazanmayı hayal ediyordu. İyi bir meslek edinip, iyi bir hayat sunacaktı ailesine.

Roboskî'de yoksulluk ve yoksunluğun ağırlığı erken çöker omuzlara. O gece masal dinleyip uykuya dalmış olması gerekenler de vardı aralarında, "otuz dört"ün "beş"i, 13 yaşında çocuklardı...

MAHSUN ENCÜ

Sınırın bir küçük taşla belirlendiği bu zamanda orayı ekmek kapısı belleyenlerdendi Mahsun.

17 yaşındaydı. Diğerleri gibi onun da hayalleri yarım kaldı. Doktor olmayı istiyordu. Çünkü köylerindeki sağlık ocağında doktor yoktu.

BİLAL ENCÜ

Yedi kardeşin en büyüğüydü Bilal. 16 yaşındaydı. Ailesinin bütün yükü onun sırtındaydı. Babası göremediği için evin her şeyiydi. O da doktor olmak istiyordu. Köylerine en yakın doktor 60 km uzaktaydı çünkü. Futbolu çok sever iyi de oynardı. Evin bahçesine diktiği fidanlarını sulamayı da severdi. Fidanlarıyla konuşurdu her şeyi. Onlar sırdaşıydı Bilal’in. Giderken katırının bir heybesinde yoksulluk diğerinde ise umut taşıyordu.

HÜSNÜ ENCÜ

Kaçağı ekmek kapısı belleyenlerdendi Hüsnü Encü. 1981'de doğan, 11 çocuklu bir ailenin 4.'süydü. Kardeşi ile beraber katledilen biriydi. Geride bakmak zorunda olduğu ailesi ve eksik hikayesi kaldı.