GÖRÜNTÜLÜ

Sessizliği yırtmaya Şırnak’tan başlayalım...

Yitirmeye başladığımız yerden arayalım aydınlığı. Dayanışmaya, destek olmaya Şırnak’tan başlayıp, yırtalım bu sessizliği. Faşizm en çok ses den korkar çünkü...

 İnce ince yağan kar ilk kez yakışmıyor Şırnak’a. İlk kez bu kadar sessiz sokaklar. İlk kez bu kadar yorgun Şırnak. Umut, hala Cudi’nin heybetini aratmayacak kadar büyük ve güçlü olsa da yordu bu sessizlik Şırnak’ı. Şırnak sessizlikten üşüyor ilk kez...

İnce bir kar yağıyor, örtüyor sanki bütün vahşetin görüntülerini ama bellektekini kapatacak kadar güçlü değil henüz doğa.  Alışmış Şırnak, caddelerinde sokaklarında çocukların koşturup oynamasına. Yıllarca öncüsü olduğu serhildan ateşleriyle ısınmaya alışmış.

Muktedirlerin istediği Şırnak’ta hiçbir paçanın tütmemesiydi bir daha. Botan’ın en güzel kentinin de çocukların bir daha gülmemesiydi; ama olmadı işte. Toprağına geri dönen Şırnaklılar herkesin yüz akı olup çıkıverdiler. Önce dağ yamaçlarına çadır kurdular Şırnak’ın, gün gün izlediler sokaklarını, kentlerini. Yıkılan evlerini izlediler.

Sürgün edilmek istendiler topraklarından. Geçmişte, gelecekte silinir çünkü göçle birlikte. Botanlıların geçmişiyle de vardı bir hesapları. Şırnaklılar da 264 gün çadırlarda, geldikleri köylerinde yaşadılar yine de terk etmediler kentlerini, sokaklarını. İnat ve sabırla..

Şimdi tiranın askerleri doldurmuş Şırnak’ın sokaklarını. İlk kez görüyorlar bu toprakları paralı askerler. Anlatıldığı gibi çıkmıyor tabi. Milliyetçiliğin uyuşukluğu bir yerden sonra kar etmiyor hakikat karşısında. Şehrin girişinde yazan ‘Şırnak bir Türk yurdudur’ yazısının ne kadar da havada kaldığını düşünüyor mudurlar bilinmez?

Övünüyorlar kendi aralarında yaptıkları işgalci jenosidiyle. Şırnak bir sömürge enstalasyonun tablosu olarak duruyor karşımızda. Bağırıyor kör ve sağır olmuşlara. “Ben sizin eserinizim” diye. Tabii  “Görmek istemeyenden daha kör kimse yoktur” der Lao Tzu.

Bir göz oda bulanlar hemen kiralayıp girmişler içine. Yeniden bir yaşam kurmanın peşindeler. Bir yandan yıkım da devam ediyor Şırnak’ta. Nereye kadar sürecek bu yıkım ve talan kimse bilmiyor. Yıkılan evlerin içindeki eşyaların nerede olduğu ise merak konusu?

Ağır ağır kar yağmaya devam ediyor Şırnak’a, yıkıntıları örten beyazlık, sanki acıları da dindirecekmiş gibi yağıyor. Umudun hiç bitmediği bu topraklar diz kırdığı yerden doğruluyor yavaş yavaş.

Kentte sivil toplum kuruluşlarının binaları da yakılıp yıkılmış. Sanki binalardan ibaretmiş gibi direnmek.  Sokaklarda, yağmura ve çamura rağmen HDP’lilerin çalışması da devam ediyor. Buldukları her insana dokunup, inanç ve umut tazeliyorlar.

Hakikati halktan alanlardır onlar. Umut da direnç de yine Şırnaklılarda ne de olsa. Büyük bir duruşla karşılaştıklarını anlatan HDP PM üyesi Nuran İmir,  herkese dokunmaya çalıştıklarını aktarıyor, “Halkta direnç ve umut çok güçlü. Yıkılan, olmayan sokaklarına sahip çıkmak için yeniden geldiler. En çok da bu korkutuyor devleti. Ne yapsa koparamıyor topraklarından Şırnaklıları. Halkın maddi desteğin yanında manevi desteğe olan ihtiyacı daha büyük.”

Sistematik bir yok edilmeye gidilmiş Şırnak’ta. Yıllardır okudukları Türk-Kürt kardeşliği navalının sevgi boyutu bu olsa gerek. Kardeşlerinin temsilcileri; yakıp yıkmışlar kenti.

Tanıyoruz aslında bu yıkımı: 90’larda köylerden, 38’de Dersim’den. Daha dün Roboski’den.

Hani bahsediyoruz ya ülkenin üzerine çöken karanlıktan, işte burada başladı o karanlık. Anlamak, görmek, duymak istemedik. Bize dokunmaz, buralardan uzak nasıl olsa dedik. Aydınlığı delen gedik buradan açıldı, büyüdü ve sonra her yeri kapladı...

Yitirmeye başladığımız yerden arayalım aydınlığı. Dayanışmaya, destek olmaya Şırnak’tan başlayıp, yırtalım bu sessizliği. Faşizm en çok ses den korkar çünkü...