GÖRÜNTÜLÜ

Yaylalı: Sri Lanka modeline Roboski’yle başlandı!

Aktivist Yaylalı, ülkede, 2007’nin sonundan itibaren bir Sri Lanka modelinin tartışılmaya başlandığına dikkat çekerek, “Abdullah Gül, Sri Lanka’yı tebrik etti. 2009 yılında yazarlar bu model uygulanabilir mi diye tartışmaya başladılar" dedi.

Barış Aktivisti, Yannis Vasilis Yaylalı, Roboski Katliamı sonrası Roboski köyüne yerleşerek yakınlarını kaybeden ailelerle adalet mücadelesi veriyor. Yaylalı ile, katliam sonrası yapılan çalışmaları, verilen adalet mücadelesi ve Roboskililerin durumuna ilişkin konuştuk.

‘ADALET MÜCADELESİ VERİYORUZ’

Yannis Vasilis Yaylalı, yaklaşık beş yıldır Roboskili ailelerle yaşadıklarını ifade ederek, köye yerleşme kararını 1 Eylül 2012 yılındaki Roboski’den, Ankara’ya Barış Yürüyüşü sonrası aldığını belirtti.

Barış yürüyüşünün 50 gün sürdüğünü söyleyen Yaylalı, “Ardından aldığımız bir kararla yine Barış Aktivisti Meral Geylani ile birlikte Roboski köyüne yerleştik. Yaklaşık beş yıldır buradayız. Buradaki ailelerle birlikte katliamın faillerinin açığa çıkıp yargılanması için adalet mücadelesi yürütüyoruz” diye konuştu.

‘90’LI YILLARDA ASKERDİM BU DAĞLARDA’

Barış yürüyüşü öncesi de Roboskili ailelerle temas halinde olduklarını dile getiren Yaylalı, bu topraklara aidiyet hissettiğini ifade etti.

Duygudaşlığın zaten var olduğunu belirten Yaylalı şunları söyledi: “Buraya gelip yerleşmemiz çok zor olmadı, ailelerde bizi çok sıcak karşıladı. Geçmişten gelen bir vicdani ağırımda vardı. 90’lı yıllarda bu dağlarda asker olarak görev yaptım. O yıllardaki kirli savaş sürecinin içine dahil olmuştum ben de. Birçok köyün yakılıp, boşaltılması; zorla korucu yapılmalara biz de bulaştık. Aslında savaş suçu bu. Hem o dönemin tanığı hem de savaş suçlusuyum. 90’lı yıllarla hesaplaşmam esir düşmemle başladı. Esir düştükten sonra 2 yıl PKK gerillalarının elinde kaldım. Geldikten sonra barış aktivisti olarak yaşamıma devam ettim. Sonra da burada devam etme kararı aldım.”

‘ROBOSKİ’NİN SON OLABİLECEĞİNE İNANDIK’

Yaylalı, Roboski köyüne yerleşme kararı gündeme geldiğinde; bunu vicdanıyla yüzleşme anlamında bir fırsat olarak gördüğünü belirterek, “Ebetteki Kürt halkıyla dayanışma içinde mücadele yürütüyordum. Kendimi hep 90’lı yıllarda yaptıklarımdan dolayı borçlu hissettim. Bu borcu ne yaparsam yapayım giderilmediğini düşündüm. Bu anlamıyla buraya gelip 90’lı yıllardakine benzer bir katliam yaşandı. Fail o yıllarda olduğu gibi yine devletti. Geçmiş deneyimlerimin ışığında burada yaşananın katliam olduğunu biliyordum. 90’larda yaşananları çok da yansıtma gibi bir olanağınız yoktu. Belki burada yaşanan katliam yansıtılıp, hesap sorulursa belki Roboski’nin son olabileceğine inandık. Bunun için de devlet ve kurumlarının bizi engelleme ve tecride alma politikalarına rağmen birlikte mücadele etme kararı verdik” şeklinde konuştu.

‘İNSANLAR NEDEN HELİKOPTER AMBULANSLARLA TAŞINMADI?’

Roboski köyünde yaşadıkları süre içinde birçok şeye tanıklık ettiklerini dile getiren Yaylalı, şöyle devam etti: “Şunu net söylemek lazım. Eğer Roboski katliam olmamış olsaydı; devlet tüm kurumlarıyla bu şekilde davranmazdı. İnsanlar sınırda bombalandı. Bu insanları helikopter ambulanslarıyla çok rahat kaldırabilirlerdi. Devlet Uludağ’da birisi mağdur kaldığında tüm imkanlarını seferber eder ve bunu da basınla paylaşırdı. Eğer bu işin içinde devlet olmamış olsaydı, 34 kişinin en az 10 sağ olarak kurtulacaktı. Birçoğu kan kaybından ve donarak yaşamını yitirdi. Devlet, adalet mücadelesi yürütürken bizim önümüzü açmak yerine, nasıl tıkayabilirim onun peşinde. Daha çok bunun için uğraştığını daha çok bunun için uğraştığını gördük.”

‘İKTİDAR OLAYIN ÜSTÜNÜ ÖRTMEK İSTEDİ’

Cumartesi Anneleri gibi, Roboski’de de ailelerin her hafta Perşembe günü oturma eylemi ve basın açıklaması yaptığını anlatan Yaylalı, “Cumartesi Annelerinin ışığında daha deneyimli bir mücadele başlatma kararı aldık. Devletin burayı örgütsel anlamda tecrit etme çabasında olduğunu gördük. Madem devlet tüm kurumlarıyla seferber olmuş adalet mücadelesi veren bizlerin de seferber olması gerekir. Bunları görerek Perşembe değerlendirmelerine başladık. Bu değerlendirmelerde devleti sık sık uyardık; eğer siz bu katliamın sorumlusu değilseniz, payın yoksa bu katliamda; bizim adalet mücadelemizin önünü açın. Bizi durdurmak yerine Roboski Katliamının faillerini bulmak için seferber olun. Bu anlamda yer yer AKP Hükümetinin Roboski aileleriyle görüşme talepleri de oldu. Ama bir çözüm üretemedi iktidar. Hep bir şekilde olayın üstünü örtmek istedi.”

‘TRAVMA KONUSUNDA BİR ÇALIŞMA YÜRÜTÜLMELİ’

Roboski katliamının son olacağını düşündüklerini de ifade eden Yaylalı şöyle devam etti: “Ama demek ki son olmayacak. Kürdistan’da neredeyse her gün bir Roboski katliamı gerçekleşiyor. Roboskililer 90’lı yıllarda kirli savaşı iliklerine kadar yaşadı. Şu an bu köyler üç köyün toplamıdır. Bu yüzden kendilerine yapılan katliamın farkındalardı. Bunun bir kaza olmadığını çok iyi biliyorlardı. Neden sonuç ilişkisini iyi bildikleri için travmayı atlatmak daha kolay oluyor. Burada travma konusunda bir çalışma yürütülmesi gerekiyordu. Böyle bir çalışma olmadı. Yer yer psikiyatri dernekleri geldi ama çok kısa sürede raporlamalar yaparak geri döndüler.”

‘MÜCADELEYLE BİRÇOK ŞEY AŞILDI’

Katliam sonrası travmanın atlatılmasında mücadele etmenin çok önemli bir yer tuttuğunu ifade eden Yaylalı, mücadelenin Roboskililer de müthiş bir değişikliğe yol açtığını belirterek, şöyle devam etti: “Daha içe kapanık ve moralleri çok bozuktu. Mücadeleyle birlikte bunların üstünden gelmeye başladılar. Adaletten önce yası yaşamaya çalışıyorlardı. Adalet gelmeden yası yasamaya başlarsanız bu sonsuza kadar sürer. Travma onları eve hapsetmişti. Birisi renkli bir elbise giyinse ya da sesli gülse birbirlerine çıkışacak durumdaydılar. Bunlar verilen mücadeleyle birlikte yıkıldı. Belli bir oranda aşıldı. Yeniden morallerini kazandılar.”

‘KAMUOYU KATLİAM OLDUĞUNU KABUL ETTİ’

Roboski’de uzun süre sonra ilk davulun 7 Haziran seçimlerinde HDP’nin barajı aşmasıyla çalındığını hatırlatan Yaylalı, “Seçim sonuçları açıklanınca, ilk kez davul o zaman çalındı köyde. Aileler karar aldılar ve 7 Haziran zaferini hep beraber kutladılar. İnsanlar renkli giyinmeye başladı. Daha çok mücadeleye yoğunlaştılar. Yıllardır verilen mücadelenin bir sonucuydu bu. Adalet gelmeden yas olmaz bunu artık anlamıştı herkes. Aileler de bunun farkına vardılar. Tüm enerjilerini buraya harcadılar. Hukuksal anlamda belki yol alamadık ama kamuoyunda burada yaşananın katliam olduğunu herkes kabul etti” diye konuştu.

‘FAİLLER AÇIĞA ÇIKARILSAYDI ÇOK ŞEY DEĞİŞİRDİ’

“Devlet failleri açıklayıp, yargı önüne çıkarsaydı çok şey değişirdi” diyen Yaylalı, sözlerine şöyle devam etti: “Roboski veya Kürt halkı açısından değil Türkiye açısından çok şey değişecekti. Tekrar mı katliamlar dönemine girdik diye telaşlandık. Çünkü her katliam bir öncekini hatırlatır. Faillerin yargı önüne çıkarılması değerlendirilmiş olsaydı, çok şey değişirdi ülkede. 2007’nin sonundan itibaren bir Sri Lanka modeli tartışılmaya başlandı ülkede. Abdullah Gül, Sri Lanka’yı tebrik etti. 2009 yılında yazarlar bu model uygulanabilir mi diye tartışmaya başladılar. Onlar asla bu modeli unutmadılar. Sri Lanka modelinin ilk startı Roboski de verildi. Roboski’den sonrasını da hepimiz biliyoruz zaten.”

‘ADALET ARAYIŞINA BURADAN BAŞLAYALIM’

Yaylalı, Roboski katliamının beşinci yıldönümünde tüm aktivistlere çağrı yaparak adalet arayışına buradan başlanması gerektiğini ifade ederek, “Roboski ülkeden bağımsız bir yerde değil. Adalet ve barış arayışına buradan başlayalım” dedi.