Fransa'nın 'Suriye' fiyaskosu

Fransa'nın 'Suriye' fiyaskosu

Suriye’deki muhalefeti ilk kabul eden ülkelerin başında gelen Fransa, Şam’daki bombardıman ardından “askeri müdahale” için kuşandığı silahlarıyla birlikte yalnız kaldı. Fransa, askeri müdahalelerde bulunduğu Libya ve Mali’ye benzemeyen Suriye’de tam bir fiyasko yaşadı.

Libya’da Muammer Kaddafi’nin dünyanın gözleri önünde barbar bir yöntemle öldürüldüğü müdahalenin öncülüğünü Fransa yaptı. Mali’ye de “terörizmle mücadele” adı altında girerek, Tuareg halkına karşı katliamlar gerçekleştiren bir orduyu destekledi. Mart 2011’de başlayan ve halen devam eden Suriye’deki çatışmalarda açık bir şekilde taraf olan Fransa, izlediği politikaları ile tam bir çıkmaza girmiş durumda. 

Fransa’daki sosyalist parti iktidarının Dışişleri Bakanı Laurent Fabius, Suriye’ye yönelik ateşli bir müdahale yanlısı olarak duruyor. Türkiye ile de ilişkileri iyi. Türk Başbakan Recep Tayyip Erdoğan gibi, çatışmaların başında Esad'a sadece birkaç ay ömür biçmişti. Laurent Fabius’un diplomasisi ile Fransa, Kasım 2012’de Suriye Ulusal Koalisyonu’nu “Suriye halkının tek meşru temsilcisi” olarak kabul eden ilk ülke oldu. Bu koalisyon bir yıl içinde üç başkan değiştirdi ve hiçbir zaman Suriye’de geniş bir kesimi temsil eden bir yapıya kavuşmadı. Muhalefet askeri açıdan beklenen başarıyı gösteremeyen muhalefet, yerini giderek selefi gruplara bıraktı.  Ortaya çıkan tablo Batı ile El Kaide’yi Esad karşısında aynı cepheye oturttu.

Suriye’nin Dostları adıyla bir araya gelen ülkeleri de destekleyen Fransa, Haziran ayı başında kimyasal saldırıya ilişkin, İngiliz Başbakan David Cameron ile birlikte, ellerinde kanıt olduğunu söyleyen ilk ülke oldu. Suriyeli silahlı gruplara silah sevkiyatı yapılması için aylarca uğraşan ülkelerin başında da Fransa geliyordu.

Gelinen aşamada Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, Suriye krizini yönetme konusunda ciddi bir güven kaybına yol açtı. Bu hem kamuoyu nezdinde hem de parlamenterler arasında böyle. Şam’da 21 Ağustos’ta meydana gelen bombardımanda Başar El Esad yönetimin kimyasal silah kullanmakla suçlayan Fransa, ABD ile birlikte askeri müdahale için harekete geçti.

Hollande, yaptığı açıklamalarla ülkesini askeri seçeneğe angaje etti.  Kendi iktidarında bunu ilk kez Ocak ayında Mali’de yaptı. Hollande, daha bir hafta önce yaptığı açıklamada “Fransa, masum insanları gazlamak için bu alçakça kararı alanları cezalandırmaya hazırdır” dedi.  Ancak bu “hazır” olma durumu pratikte çok karmaşık bir hal aldı. Mali’de oyunun hakimi olan Fransa, Suriye’de çok farklı bir tablo ile karşı karşıya kaldı. Kendi söylemleri ve aktivizminin tuzağına düşen Hollande, uluslararası toplum önünde de zayıfladı. Kendi partisi içerisinde bile askeri müdahaleye karşı sesler yükselirken, müdahalenin parlamentonun oyuna sunulması çağrıları artıyor.

Geçen hafta sonu ABD Başkanı Barack Obama’nın müdahale kararını Kongre’ye havale etmesi, savaşa hazır olan Fransa’nın bindiği dalı kesti. ABD’deki tartışmalarda da Fransa’nın pozisyonu pek gündem olmazken, Fransız kamuoyundaki tepkiler de büyüyor. Zira Fransa’nın Suriye konusundaki politikaları ABD’nin “peşine takılmak” olarak değerlendiriliyor. Bu suçlama, İngiliz Parlamentosu’nun askeri müdahaleyi reddetmesi ardından daha da güçlendi. Bu aynı zamanda Fransız politikasının uğradığı fiyaskonun en açık belirtilerinden biri olarak dikkat çekti. Hem İngiltere’nin tavrı, hem de Obama’nın kararı Fansa açısından tam şok etkisi yarattı. İngiltere, son yüzyılda ilk kez bir operasyona katılmıyordu.

CSA anket kuruluşu tarafından yapılan ve 3 Eylül günü yayınlanan kamuoyu araştırmasına göre Fransızların yüzde 74’ü askeri bir müdahaleden önce parlamentonun onayının alınmasını istiyor. Geçen hafta yayınlanan anketlerde ise Fransızların üçte ikisine yakının (yüzde 64) Fransa’nın askeri bir müdahaleye katılmasına karşı olduğu görülüyordu. ABD’de askeri müdahaleye güçlü bir karşıt pozisyon var. Pew Research Center tarafından kısa bir süre önce yapılan araştırmaya göre Amerikalıların da yüzde 48’i Suriye’ye yönelik Amerikan hava saldırısına karşı çıkıyor.

ABD’nin kararının bir açıdan da Fransa’yı “ait olduğu yere” oturttuğu yönünde değerlendirmeler yapılıyor.  Diğer bir ifadeyle, gelişmekte olan ülkelerin altüst ettiği dengeler arasında kalan ve Avrupa Birliği’ndeki tıkanmayı aşma yeteneği gösteremeyen orta ölçekli bir güç olan konumunu hatırlattığı belirtiliyor.  Mevcut konumu ile Fransa tek başına Suriye’ye askeri bir eylemde bulunacak yeteneği görünmüyor. Fransa’yı kendi düzeyinde bir muhatap olarak görmeyen Rusya karşısında da Fransa’nın bir ağırlığı bulunmuyor.