Bayık: KDP, Türk devletinin soykırım siyasetine hizmet etmemeli

Türk devleti ile KDP'nin yürüttüğü kirli siyasetin Kürt halkı için çok büyük bir tehlike yarattığını söyleyen Bayık, KDP'ye şu çağrıda bulundu: KDP Türkiye'ye ajanlık yapmayacağına dair söz vermeli. Soykırım siyasetine hizmet etmesinler.

Stêrk TV'de yayınlanan özel programa konuşan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu'da yaşanan gelişmelerin yanı sıra KDP'ye ilişkin de önemli değerlendirmelerde bulundu.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik uluslararası arası komplonun 22 yılı geride bıraktığına dikkat çeken Bayık, Öcalan'ın bu 22 yılda tarihi bir mücadele geliştirdiğini belirtti. Öcalan'ın Kürt halkı ve insanlık değerleri için direndiğini vurgulayan Bayık, Kürt halkı ve dostlarının da Kürt Halk Önderi Öcalan'ın özgürlüğü için mücadele etmesi gerektiğini ifade etti.

Türk Savunma Bakanı Hulusi Akar ve heyetinin Bağdat ve Hewlêr ziyaretlerine de değinen Bayık, "Bilindiği gibi uluslararası arası komplo Şam’da başladı. Bunu Irak ve Güney Kürdistan’da devam ettirip sonuca ulaşmak istiyorlar. Şam’da başlattıkları komplonun amaca ulaşmasını sağlamak için birçok taktik ve stratejik değişikliğe gittiler. Hulusi Akar, Hakan Fidan gibi isimler Güney Kürdistan ve Irak’ta görüşmeler yaptılar.

Türkiye ve KDP bir plan dahilinde PKK'yi tasfiye etmek ve Irak’ı da bu plana dahil etmek istiyor. Fakat Irak bu planda bir çıkarı olmadığı için bu sefer şantaj ve tehdit ile Irak’ı dahil etmeye çalışıyorlar. Bu çok ciddi bir durum ve herkesin bunu görmesi ve bilmesi lazım. KDP eskiden PKK’ye karşı gizli bir karşıtlık yapıyor veya düşmanlık yürütüyordu. Gizli bir şekilde Türk devleti ile birlikte hareket ediyordu. Şimdi ise açık bir şekilde düşmanlık yapıyor" diye konuştu.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık'ın Stêrk TV'de yayınlanan röportajı şöyle:

Kürt Halk Önderi Önder Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit işkenceye varan bir uygulama ile devam ediyor. Bu durum 22 yılı geride bıraktı. 15 Şubat uluslararası arası komplonun yıldönümü de yaklaşıyor. İlk olarak bu konuda neler söylemek istersiniz?

Bu soruya cevap vermeden önce Önder Apo'ya ve onun şahsında halkımıza, hareketimize ve insanlığa karşı gelişen komploda rolü olan tüm güçleri kınıyorum. Halit Oral arkadaşın geliştirdiği şiar ile komploya karşı bir duruş sergilendi. Önder Apo’nun etrafında bir çember oluşturuldu ki komplo Önder Apo’ya ulaşamasın. Bu mücadelede birçok şehit verildi. Bu münasebetle tüm şehitlerimizi saygı ve hürmetle anıyorum. Uluslararası komplo ile hedeflenen Önder Apo’nun şahsında Kürt hareketini tasfiye ederek Kürt soykırımını geliştirebilmekti. Komplo ile amaçladıkları buydu. Önder Apo’yu ilk esir aldıklarında herkes ‘tamam PKK bitti’ diyordu. Kimse PKK’nin böyle büyüyerek devam edeceğini Ortadoğu ve dünya siyasetinde önemli bir etkiye sahip olacağını düşünmüyordu.

O zamanlar değerlendirme yapan bazıları ‘PKK’nin 6 ay ömrü kaldı diyorlardı’. Fakat PKK devam etti, hem de büyüyerek yoluna devam etti. Neden? Çünkü çok güçlü ideolojik ve örgütsel bir temeli vardı. Bu yüzden her ne kadar PKK’yi bitirip Kürt soykırımını gerçekleştirmek isteseler de amaçlarına ulaşamadılar. Çünkü onlar Önder Apo’yu, bu hareketi, ideolojisini, felsefesini örgütlü yapısını anlayamadılar. Komplocu güçler dünyada daha önce birçok komplo gerçekleştirdi. Onlar daha önce nasıl sonuç aldıysak şimdi de alırız diye düşünüyorlardı. Çok sonra anladılar ki bu hareket eski hareketler gibi değildir. Öyle rahatça istedikleri sonucu alamayacaklarını anladılar. Bu yüzden komplonun devam etmesi ve hedeflerinin gerçekleşmesi için yeni şeyler getirmek istediler.

Gelişen bu komplo karşısında Önder Apo dik durdu. Çünkü Önder Apo bu komplonun Kürt halkı ve insanlık için ne anlam taşıdığını biliyordu. Bu yüzden tarihi bir sorumluluk omuzlarına yükledi. Fikirsel anlamda kendinde bir yenilik yarattı. Bunu aynı zamanda Kürt hareketinde ve halkında da yarattı. Sadece Kürt halkı için değil tüm insanlığın sorunlarını demokrasi temelinde çözebileceği yeni bir paradigma geliştirdi. Yeni bir sosyalist paradigma geliştirdi. Tüm bunlar ile Önder Apo komployu boşa çıkardı. Bu aynı zamanda PKK, Kürt halkı ve insanlık için büyük bir hizmetti. Bununla birlikte Önder Apo hem kendisi hem de Hareketi ve halkı ayakta tuttu. Aynı zamanda insanlık için de yeni bir umut yarattı.

HERKES ÖNDER APO'NUN DİRENİŞİNİ İYİ ANLAMALIDIR

Uluslararası arası komplo 22 yılını dolduracak. 23. yıla gireceğiz. Bu 22 yılda Önder Apo tarihi bir mücadele geliştirdi ve halen sürdürüyor. Başta bu hareketin militanları olmak üzere tüm Kürt halkı ve insanlık bu direnişi iyi anlamalıdır. Çünkü verilen mücadele öyle normal bir mücadele değildir. Kimse tabut gibi olan İmralı şartlarında insanlık için böyle bir mücadele vererek yeni umutlar ve yenilikler yaratarak Hareketi büyütemez. Bu mümkün değildir. Eğer Önder Apo tüm bu yenilikleri ve umutları büyük bir mücadele temelinde yaratıyorsa bunun sebepleri var. Eğer Önder Apo’nun bu halka, harekete ve İnsanlığa büyük bağlılığı olmasaydı İmralı şartlarında bu tarihi direnişi ve mücadeleyi vermesi mümkün değildi. Bu mücadele Kürt halkının ve insanlığın demokrasi ve adalet için verdiği mücadeledir. Bu yüzden verilen mücadele çok tarihi bir mücadeledir. Bu direniş ile Önder Apo insanlık için büyük bir hizmet ortaya koydu.

Bu yüzden herkesin şunu görmesi lazım. Madem Önder Apo o şartlarda bu büyük mücadeleyi geliştirdi o zaman bu durum herkesin üzerindeki sorumluluğu bu boyutta büyütüyor. Hem PKK militanları hem Kürt halkı hem de dünyada demokrasi, özgürlük ve adalet için mücadele verenler için sorumluluk bu düzeyde olmalıdır. Herkes bilmeli ki büyük bir sorumluluk üstlerine düşmekte ve bu sorumluluğu Önder Apo için yerine getirmelidirler. Önder Apo hem Kürt halkı hem de insanlık için çok önemli şeyler geliştirdi. Bunu yeni bir önderlik çerçevesinde geliştirdi. Kürt halkının tarihinde yepyeni bir aşamadır bu. Bu önderlik ile beraber bu yenilikler, umutlar, değişimler gelişti. Nasıl ki bu önderlik Kürt halkı ve insanlık için yeni umutlar ve yenilikler yarattıysa aynı zamanda Kürt ve dünya kadınları için de yeni bir umut oldu büyük bir hizmet geliştirdi.

Belki dünyada birçok kişi kadın sorunu üzerinde durmuştur, hizmet etmiştir. Fakat Önder Apo’nun geliştirdiği mücadele hepsinden daha büyüktür. Neden? Çünkü Kürt kadınları ve dünya kadınları için yepyeni bir mücadele ve onun stratejisini, örgütlüğünü, felsefesini, ideolojisini geliştirdi. Dünyada kimse kadın konusunda böyle bir mücadele vermedi. İnancım odur ki Önder Apo verdiği kadın mücadelesi temelinde daha iyi anlaşılacaktır. Çünkü kadın için verilen özgürlük mücadelesi sadece kadını köle olmaktan çıkarıp özgürleştirmiyor aynı zamanda erkeği ve toplumu da özgürlük sahibi yapıyor. İnsanlık özgürlük ve demokrasi için büyük mücadeleler verip büyük bedeller verdi. Belki bu mücadelelerde önemli adımlar da atıldı ancak tam olarak istenilen hedefe ulaşılmadı. İşte bu noktada Önder Apo kadın özgürlüğü ile insanlık için bu hedefi gerçekleştirdi. Bundan kaynaklı insanlık için büyük bir mücadele verdi.

Tüm bunlardan kaynaklı PKK militanları, Kürt halkı, dünyada sosyalizm, adalet ve demokrasi için mücadele verenler, özellikle kadınlar ve gençler Önder Apo’ya karşı kendilerini borçlu görmelidirler. Bu borçlarını da ödemeliler. Herkesten istenen budur. O yüzden biz diyoruz Dönem Özgürlük Dönemidir. Bu geliştirdiğimiz şiarda Önder Apo’nun özgürlüğünü merkeze koyuyoruz. Çünkü Önder Apo’nun fiziki olarak özgürlüğü sadece onun özgürlüğü değil aynı zamanda Kürt halkı üzerinde yüzyıldır sürdürülen soykırım politikasının ve fikrinin sona gelmesi olacaktır. Bu durum sadece Türkiye’de değil, Ortadoğu’da da demokrasi ve özgürlük adına yepyeni gelişmeler yaratacaktır. Bu aynı zamanda dünyada verilen demokrasi ve özgürlük mücadeleleri üstünde de büyük bir etkiye sahip olacaktır.

Yaptığınız değerlendirmeler özellikle son süreçlerde dünyada gelişen durumları doğruluyor. Artık sadece Kürdistan’da değil, Güney Afrika’dan İngiltere’ye ve Avrupa’ya dünyanın birçok yerinde aydınlar, sanatçılar, siyasetçiler Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a daha çok sahip çıkıyor. Sizce bunun sebebi nedir?

Şimdi Güney Afrika’da, İngiltere'nin sendikalarında, İspanya’daki sendikalarda, İtalya’nın birçok belediyesi yine Mısır’da birçok aydın ve yazar, Güney Kürdistan’da birçok aydın ve yazar Önder Apo’nun özgürlüğü çerçevesinde önemli mücadeleler veriyorlar. Dünyada böyle önemli büyük bir mücadele sürüyor. Belki ilk olarak İngiltere sendikalarında başladı ancak şimdi belirttiğim gibi gittikçe dünyanın birçok yerinde büyüyerek yayılıyor. Bu mücadeleyi veren herkese teşekkür ediyorum. Hepsine hürmetlerimi iletiyorum. Çok kutsal ve önemli bir mücadele veriyorlar. Yaptıkları bu çalışma sadece Önder Apo için değil, onun şahsında tüm insanlık içindir. Bu yüzden kutsal bir çalışmadır.

Bu sendikalar bilindiği gibi zamanında Nelson Mandela için özgürlük kampanyası yürüttüler. O kampanya neticesinde Mandela zindandan çıktı. Güney Afrika’da halk üzerinde yürütülen kirli politikalar da sonuçlandı. O kampanya ile büyük bir değişim gerçekleşti. Büyük bir sonuç aldı. İşte o dönem Mandela için o kampanyayı yürütenler şimdi de Önder Apo için kampanyayı geliştiriyorlar. Önemli bir anlamı vardır bunun. Nasıl ki o kampanya ile Mandela’yı kurtarıp Güney Afrika’daki milliyetçi faşist siyaseti sonlandırdılarsa, bu kampanya ile Önder Apo’yu fiziki olarak özgür kılıp Türk devletinin Kürt halkı üzerinde yürüttüğü kirli siyasete son vermek istiyorlar. Büyük bir değişim yaratmak istiyorlar. Bu nedenle yaptıkları çalışma kutsal bir çalışmadır.

Bu sendikalar, belediyeler, yazarlar, aydınlar neden bu kampanyayı yürütüyorlar? Birincisi; Önder Apo’ya sahip çıkıyorlar, çünkü Kürt halkı önderidir. Önder Apo’nun şahsında Kürt halkına sahip çıkıyorlar. Soykırıma karşı duruyorlar. İkincisi; Görüyorlar ki Önder Apo’nun geliştirdiği paradigma insanlığın sorunlarına çözüm oluyor. İnsanlığın özgürlük isteğine cevap oluyor. İnsanlığın istekleri neler? Eşitlik, adalet özgürlük, demokrasidir. Önder Apo’nun bunları temsil ettiğini ve bu mücadeleyi geliştirdiğini görüyorlar. Bu yüzden Önder Apo’ya sahip çıkıyorlar. Çünkü hepsinin amacı demokrasi, adalet ve özgürlüktür. Görüyorlar ki onların hedeflerini, umutlarını Önder Apo temsil ediyor. Yani Önder Apo’ya sahip çıkmaları aynı zamanda kendi geleceklerine sahip çıkmadır. Çünkü Önder Apo insanlığın değerlerine sahip çıkıyor. Demokrasi, adalet, özgürlük değerlerine insanlığın vicdanına, ahlaki değerlerine, toplumsallığa sahip çıkıyor. Tüm bunlar aynı zamanda onların da hedefleri ve isteklerini temsil ediyor. Sahip çıkmalarının temel sebebi budur.

GÜNEY'DEKİ SİYASİ PARTİLER ÖNDERLİĞE ÖZGÜRLÜK KAMPANYASINA SAHİP ÇIKMIYOR

Önder Apo insanlığı temsil edip insanlık için mücadele verdiği için insanlık ona sahip çıkıyor. Önder Apo sadece Kürtler için değil insanlık için bir mücadele verip insanlık değerlerini sürekli yükseltiyor. Bu yüzden Önder Apo’ya sahip çıkılıyor. İnancım odur ki; bu sahiplenme gittikçe daha büyüyüp genişleyecektir. Bu hareketin militanlarından ve Kürt halkından istenen, dünyada gelişen ve büyüyen bu özgürlük kampanyasını daha da büyütmeleridir. Bunun için Önder Apo’nun fikirlerini ve paradigmasını her yerde yaymalıdırlar. Önder Apo’nun Savunmalarını herkese ulaştırmalı ve herkes ile bu esas üzerinden tartışma yürütmeli anlaşılır kılmalıdırlar ki yürütülen bu kampanya daha derinleşsin, büyüsün ve bir sonuç alabilsin.

Bu herkesten önce bu hareketin militanlarının ve ben Kürdüm, yurtseverim diyenlerin görevidir. Nasıl ki Önder Apo İmralı tabutunda görev ve sorumluluklarını yerine getiriyorsa, bizim de sorumluluklarımızı Önder Apo için yerine getirmemiz gerekir. Burada bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Dünyada Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için gittikçe gelişen bir kampanya var. Fakat Güney Kürdistan’da siyasetçiler, örgütler bu kampanyaya çok fazla katılım göstermiyor.

Güney Kürdistan halkı katılım gösteriyor. Yine aydınlar, yazarlar katılım gösteriyor. Fakat siyasetçiler, partiler ve örgütler katılım göstermiyor. Bu önemli ve ciddi bir noktadır. Yani tüm dünyada bir kampanya çalışması var esas katılım gösteren Kürt halkı, birçok örgüt, kurum siyasetçi dünyanın birçok yerinden katılım gösteriyor. Fakat Güney Kürdistan’da siyasetçiler ve örgütler sahip çıkmıyor. Halkımız bu durumu iyi bilmelidir.

Soykırımcı Türk devletinin Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar Güney Kürdistan’a ve Irak’a geldi. Irak devlet yetkilileriyle de görüşme yaptı ancak en dikkat çekici olanı Güney Kürdistan’da Neçirvan, Mesrur ve Mesud Barzani ile yaptığı görüşmelerdir. Açık ki PKK ile ilgili görüşme gerçekleşti. Hulusi Akar’ın görüşme sonrası açıklamasından bu belliydi. Halkın, Türk devleti ve KDP arasında yapılan bu görüşmelerden rahatsız olduğunu görüyoruz. Ama bunun yanında ilişkiler ve görüşmeler devam ettiriliyor. Bunun sebebi nedir? Ayrıca Güney Kürdistan’da halk Kürt Halk Önderi Öcalan için özgürlük kampanyasına katılıyor ancak siyasiler ve partiler katılmıyor dediniz. Bu gelişmeler ve sürdürülen bu ilişkiler karşısında nasıl bir tepki geliştirmeliler?

Şimdi Kürt halkı üzerinde bir soykırım siyaseti uygulanıyor. PKK Önder Apo’nun öncülüğünde bu siyasete karşı durdu ki Kürt halkı dünyadaki her halk gibi kendi toprakları üzerinde özgür kimliği ve kültürü ile yaşayabilsin. Bu temelde Kürt halkı için tarihi bir mücadele verildi. PKK, Türk devletinin ırkçı, faşist, katliamcı siyasetinin başarıya ulaşmasını engelledi. Birçok şekilde bu siyaseti sonuca ulaştırmak istediler fakat PKK buna izin vermedi. Gördüler ki şimdiye kadar yürüttükleri siyaset ile hedeflerine ulaşamıyorlar. Bu yüzden Türkiye kendi içinde bir değişime gitti. Kapitalist modernist ülkelerin yardımları, Türkiye’deki sermayedarların yardımları ile bir sonuç almak istemektedirler. İşte bununla birlikte Türkiye rejimde bir değişikliğe gitti. Türkiye’de bir Cumhurbaşkanlığı sistemi geliştirdiler. Bu sistem değişikliği tamamen Kürt halkını bitirmek amacıyla yapılan bir değişiklikti. Çünkü başka şekilde Kürt soykırımını gerçekleştiremiyorlardı. PKK onları boşa çıkarıyordu.

Gördüler ki PKK’yi tasfiye etmeyene kadar amaçlarına ulaşamayacaklar. O yüzden sistemde bir değişime ihtiyaçları vardı. İşte günümüzde Erdoğan, Bahçeli ve Ergenekon’un başını çektiği sistemi getirmelerinin sebebi buydu. Şimdi Türkiye iç ve dış siyasetinin tamamını, Kürtleri ortadan kaldırma üzerinde geliştiriyor. Tek amaçları PKK’yi tasfiye edip Kürt soykırımı gerçekleştirmektir. Sadece Kuzey’de değil Kürdistan’ın tüm parçalarında Kürt soykırımını bir amaç edinmişler. Sadece PKK ve PKK’nin yanında olan sempati duyan Kürtleri değil, tüm Kürtleri hedef alıyorlar. Belki ilk başta hedefleri PKK gibi görünebilir ama amaçları Kürtlerin tamamını ortadan kaldırmak. Tabi bu durum gittikçe Kürtlerin içinde daha anlaşılıyor.

Türkiye aynı zamanda NATO üyesi ve Avrupa Birliği ile ilişkileri var. Bu ilişkileri herkese karşı bir tehdit ve şantaj aracı olarak kullanıyor. Buralardan da güç alıp bu güç ile hedeflerine ulaşmak istiyor. Tüm bunların yanında var olan bir 3. Dünya Savaşı var. Bu savaşta da kendi lehlerinde bir sonuç almaya çalışıyorlar. Bu savaş sırasında amaçladıkları soykırımı tamamlamak istiyorlar. Hesapları bunu yapabilecekleri yönündedir. Fakat bu hedeflerinin önündeki en büyük engel PKK’dir. PKK’yi tasfiye etmeden bu hedefe ulaşamayacaklarını biliyorlar. İşte bu yüzden tüm güçleri ile PKK’nin tasfiyesini gerçekleştirmek istiyorlar. Bilindiği gibi uluslararası arası komplo Şam’da başladı. Bunu Irak ve Güney Kürdistan’da devam ettirip sonuca ulaşmak istiyorlar. Şam’da başlattıkları komplonun amaca ulaşmasını sağlamak için birçok taktik ve stratejik değişikliğe gittiler. Hulusi Akar, Hakan Fidan gibi isimlerin Güney Kürdistan’da ve Irak’ta bir heyet olarak görüşmeler yaptılar. Güney Kürdistan’da Mesud, Mesrur ve Neçirvan Barzani ile görüştüler. KDP sorumluları ile görüşmeler yaptılar.

HULUSİ AKAR VE HEYETİNİN ZİYARET NEDENİ PKK'Yİ TASFİYE ETMEK

Bu görüşmenin tek nedeni PKK’yi tasfiye etme hedefiydi. Bu heyettekiler askeri ve istihbari isimlerdi. Siyasi veya ekonomik bir heyet değillerdi. Eğer askeri ve istihbarat yetkilileri olan bir heyet görüşme yaparsa herkes bilir ki amaç askeri operasyondur. Bunu bir çocuk bile anlar. Şimdi PKK’nin tasfiye olması halinde Irak’ın pek bir çıkarı olmaz. Bu yüzden Irak üzerine tehdit ve şantaj politikası yürütüyorlar. Bunu hem Türkiye hem de KDP yapıyor. Çünkü Irak’ın kendi içinde ağır sorunları var ve zayıf yanları var. Yani bunların karşısında durma gücü yok. Tabi bunlar da var olan bu zayıflıktan kaynaklı tehdit ve şantaj ile Irak üzerinde baskı kuruyor ki Irak’ı da kendi planlarına dahil edebilsinler. Şimdi pratikte komployu KDP ve Türkiye yürütüyor.

Türkiye ve KDP bir plan dahilinde bunu yapıyor ve Irak’ı da bu plana dahil etmek istiyor. Fakat Irak’ın bu planda bir çıkarı olmadığı için bu sefer şantaj ve tehdit ile Irak’ı dahil etmeye çalışıyorlar. Bu çok ciddi bir durum ve herkesin bunu görmesi ve bilmesi lazım. KDP eskiden PKK’ye karşı gizli bir karşıtlık yapıyor veya düşmanlık yürütüyordu. Gizli bir şekilde Türk devleti ile birlikte hareket ediyordu. Şimdi ise açık bir şekilde düşmanlık yapıyor. Hulusi Akar’ın son gelişi ile birlikte her şeyi açıkça söylediler. Saklayacak bir şeyleri kalmadı. Neden bunu açıkça ifade ediyorlar? Çünkü şimdiye kadar gizliden yapınca bir sonuç almıyorlardı. Bu nedenle artık açıkça yapmaya mecbur kaldılar. Artık herkes anladı ve gördü. Yaptıkları teşhir oldu.

Herkes KDP ve Türkiye’nin PKK’ye karşı yürüttüğü siyaseti açıkça gördü artık. Bu yüzden artık saklamalarına gerek yok. Artık açıkça düşmanlık yapıyorlar. KDP’nin yürüttüğü siyaset tamamen Türk devletine hizmet ediyor. Kürt soykırımına hizmet ediyor. Türkiye PKK’yi tasfiye etmek konusunda KDP’ye ihtiyaç duyduğu için KDP’ye çok yüklenmiyor. Bir nevi gözünü kapatıyor. Çünkü eğer KDP Türkiye’nin yanında yer almazsa PKK ve Kürt tasfiyesi hedefini gerçekleştiremez. KDP’ye bu noktada ihtiyacı olduğu için ses çıkarmıyor. Tarihe baktığımız zaman görüyoruz ki Türk devleti bazı Kürtleri sürekli yanına çekerek Kürt halkına karşı kullanmış. Ve ne zamanki istedikleri sonuca ulaşmışlar kendileri ile işbirliği yapan kesimleri de imha etmişler. Çünkü kendi halkına ihanet edenlerin sonra kendilerine de ihanet edeceğini söylemişler. Tarihe iyi baktığımız zaman bu gerçeği görüyoruz. Bu yüzden KDP tarihten bir ders çıkarmalı. Bu kirli siyasete hizmet etmemeli.

KDP TÜRK DEVLETİ İLE BİRLİKTE PKK'YE KARŞI BİR PLAN HAZIRLIĞINDA

Şimdi Mesrur, Mesud ve Neçirvan Barzani’yi görmeye gelenler kimler? Askeri ve istihbarat heyetidir. Sonrasında zaten bir açıklama yaptılar. Dediler ki, ‘Biz yapılan bu görüşmeden memnunuz ve pratikte de bu görüşmenin gereklerini yerine getirip sonuçlarını alacağız’ Bunu gizlemediler, açıkça ifade ettiler. Bu durum KDP’nin Türk devletinin siyasetine hizmet ettiğini gösteriyor. Onların hizmetine girmiş durumdalar. Birlikte PKK’ye karşı bir plan devreye sokmaya çalışıyorlar, bunun hazırlığı içindeler. KDP bunların yanında durmamalı. Çünkü bunlar asker ve istihbarattır. Bunların tek amaçları ve görevleri de savaştır. PKK’yi tasfiye etmek isteyenler bu güçlerdir. Bu çok açık, herkes bunu biliyor. Zaten bunu her yerde kendileri açıkça söylüyorlar. Peki KDP nasıl bunlarla birlikte ilişki geliştirecek, bunlarla görüşmeler yapıp müşterek planlar yapacak.?

Bu durum tüm Kürtler için tehlikelidir. Bu ne Kürtlere ne de KDP’ye hizmet eder. Sadece Türk devletine ve onların soykırım siyasetine hizmet eder. Bu çok ciddi bir durumdur. Kürt halkının bunu iyi anlaması gerekir. Türk devletinin KDP ile birlikte uygulamak istediği plan sadece PKK’yi değil tüm Kürtleri ilgilendiriyor. Bugün PKK, Kürt halkının onur ve şerefidir, Kürtleri dünyanın gündeminde tutandır, dünyada Kürtlere bir saygınlık kazandıran ve bir örnek haline getiren güçtür. PKK tüm Kürdistan’da Kürt halkına bir ruh, mücadele, direniş gücü veriyor ve bunu büyütüyor. PKK’ye saldırmak tüm Kürtlere saldırmak anlamını taşır. Türk devleti PKK’ye darbe vurabilirse diğer güçlere çok daha rahat darbe vurabileceğini biliyor. Çünkü tarihte de hep öyle olmuştur.

Direnen güçler tasfiye edildikten sonra diğer işbirliği yapan güçler hızlı bir şekilde tasfiye edilmiştir. Bu tarihsel bir gerçekliktir. Bu yüzden kimse demesin KDP ile Türk devletinin arasında yapılan görüşmeler sadece PKK’ye yöneliktir. Belki yapılan görüşmelerde PKK gündemdir ancak esasında tüm Kürtlere dönük bir tasfiye planıdır. Tüm Kürdistan halkına karşı büyük bir tehlikedir. Bu durumun herkes ciddi bir şekilde farkına varmalı, bunu görmelidir. Biz hiçbir zaman KDP’nin Türk devleti ile birlikte böyle planlamalar yapmasını PKK’nin tasfiyesini ve Kürt halkının kırımı hedefleyen görüşmeler yapmasını istemedik. Fakat maalesef yapılan şeyler göz önündedir. Herkesin bunu görmesi gerekiyor. Kürtler için en önemli ve birinci gündem budur. Eğer Kürtler başka bir şeyi gündem yaparsa kendilerini kandırırlar ve gaflet içine düşerler.

KDP, BAŞUR HÜKÜMETİ ADINA TÜRK DEVLETİ İLE GÖRÜŞME YAPAMAZ

Kürtler, nasıl bu kirli siyasetin önüne geçebiliriz, nasıl KDP ve Türkiye’nin bu soykırım siyasetine dur diyebiliriz, nasıl bunun karşısında durabiliriz demelidir. Bunun karşısında durup bu kirli siyasetin amacına ulaşmasına engel olmalıdırlar. Eğer bu kirli plan yürürse tüm Kürt halkına zarar verecektir. Halbuki Kürt halkı tarihinde özgürlüğü elde etmek için büyük bir fırsat yakalamış durumdadır. Fakat Türk devleti KDP ile birlikte Kürtlerin yakaladığı bu imkanı ortadan kaldırarak bu 3. Dünya Savaşı’nda da Kürtlerin bu haklarını kazanmalarına engel olmak istemektedir. Eğer haklarına ulaşamaz ise o zaman Kürtler tasfiye olacaktır. Türk devleti bunun için çalışıyor. Madem Türk devleti, Kürt düşmanları böyle bir çalışma yürütüyor, o zaman Kürt halkının da bunu görmesi gerekir. Bu tehlike karşısında durup kendileri için mücadeleyi büyütmeliler.

Şimdi birçok çevre ulusal birlik için açıklama yapıyor, ulusal birliğin gerekli olduğunu söylüyor. Doğrudur ve bunların dile getirilmesi de önemlidir. Fakat bugün ulusal bir birlik yoktur. Herkes bunu görüyor. Düşman da zaten bu durumdan faydalanmak istiyor. Bugün gündem bu değildir, gündem bu gelecek olan tehlikenin nasıl sonlandırılması gerektiğidir. KDP’nin Türk devleti ile birlikte saldırmasını engellemektir. Çünkü bunlar birlikte bir saldırı gerçekleştirmek istiyorlar. Bu durum Kürtler için tehlikelidir. Bunun önünün alınması lazım. Eğer bunun önü alınırsa o zaman bu durum ulusal Kürt birliğine hizmet eder. Bunun üstüne ulusal bir Kürt birliği gelişir. Eğer bunun önü alınmazsa bırakalım Kürt Ulusal birliği, Kürt adına ortada bir şey kalmaz. Tehlike bu boyuttadır.

PKK bu tehlikeyi bildiği için Türk devleti onu hedef yapıyor. Tabi Türk devleti kendi gücü yeterli olmadığı için Kürt adıyla KDP’yi de yanına alıyor ve bu şekilde herkesi kandırmaya çalışıyor. Ancak bu şekilde hedefine ulaşmak istiyor. Şimdi KDP Güney Kürdistan hükümeti adıyla bu siyaseti yürüttüğünü söylüyor. Güney Kürdistan hükümeti adına böyle bir siyaset yürümeye hiçbir hakkı yoktur. Çünkü hükümet içerinde YNK ve GORAN da yer alıyor. Parlamento içerisinde İslami partiler de var. Bu söylediğim partilerden hiçbiri KDP’nin bu siyasetinin yanında değiller. Bunlar KDP ile birlikte Türk devleti ile oturup karar almamışlardır. Zaten kendileri de açıklama yaparak bu siyasetin dışında yer aldıklarını, bu kararın hükümetin değil KDP'nin kararı olduğunu söylediler. O zaman bu partilerin KDP'ye tepki vermesi gerekir.

KDP'YE ÇAĞRI

Başur adına, Başur halkı adına Türkiye ile oturup böyle kararlar alamazsın, PKK'ye karşı savaş yürütemezsin demeliler. Biliyoruz, Başur halkı, yazarlar, aydınlar, sanatçılar bu politikaya karşılar. Çünkü Başur halkı yurtsever ve özgürlük için büyük bedeller ödemiş bir halktır. Başur halkımız biliyor ki PKK onlar için bir savunma gücüdür. Eğer kazanımları olmuşsa da bunlar PKK üzerinden oldu bunu da çok iyi biliyorlar. Bu yüzden Başur'daki partilerin KDP'ye karşı durması gerekir.

KDP, 'bizi tanımıyorlar, statümüzü tanımıyorlar, Başur'u tanımıyorlar, Peşmergeleri öldürüyorlar' diyor. Bunların hepsi iftiradır. Bunu söyleyen bile Başur'daki statüde PKK'nin büyük bir emeği olduğunu biliyor. Eğer PKK olmasaydı Türkiye kimseye selam bile vermezdi. PKK, Türkiye'yi zor bir duruma getirdiği için böyle davranmak zorunda kaldılar. Bunlar gerçektir, ancak vicdanı olmayan biri bunu inkar edebilir. PKK olmazsa statüleri bir gün bile kalmaz. Statüyü koruyan da PKK'dir, tehlikeye koyan ise KDP'dir. Türkiye ile birlikte katliam siyaseti yürüterek Kürtlerin sonunu getirmeye çalışıyor. Kürtlerin kazanımlarını ortadan kaldırıyorlar.

KİMSE BİZE DİRENMEYİN DİYEMEZ

Bizler, birçok kez Başur'daki statüyü savunduğumuzu ispat da ettik. Bizim statü ile de peşmerge ile de bir meselemiz yok. Bizler Başur'la birlikte Kürt halkına hizmet etmek, düşmana karşı durmak istiyoruz. Kürt halkının karşısına tarihi bir fırsat çıktı, kimse bu fırsatı tepmemelidir. Herkes Kürtlerin özgürce yaşaması için hareket etmelidir. Hareketimiz adına hem Kürt halkına hem de dünya halklarına söz veriyorum. Biz Başur'un statüsünü de, Başur hükümetini de, peşmergeyi de kabul ediyoruz. Onlarla hiçbir sorunumuz yok.

KDP'nin de Türkiye'ye ajanlık yapmayacaklarına dair söz vermesini istiyorum. Soykırım siyasetine hizmet etmesinler. Onlar da bunun sözünü vermeliler. Eğer bunun sözünü verirlerse o zaman yaşanan sıkıntıların çözümü daha rahat olur. Halkımızdan da isteğimiz, bu nokta üzerinde dursunlar.

Bu konuda bir şey daha söylemek istiyorum; kimse bu harekete, bu mücadeleye engel olamaz. Hiç kimse bize, mücadele etmeyin, direnmeyin diyemez. Bu hareket teslimiyete ve ihanete karşı çıktı, sonuna kadar da bunun mücadelesini verecektir. Hareketimiz Kürt halkının özgürlüğünü sağlayana kadar bir gün bile direnmekten vazgeçmeyecektir.

KDP ve Türk devleti arasında yapılan görüşmelerin ardından Şengal ve Rojava'nın Dêrik şehrine dönük bir saldırının olacağı konuşuluyor. Eyn Îsa'ya yönelik saldırılar da 2 aydır devam ediyor. Bu saldırıların amacı nedir? Yaklaşık 50 yıldır bu topraklarda mücadele eden bir devrimcisiniz, sizce KDP'nin desteği olmadan Türk devleti böyle bir saldırı yapabilir mi? Eğer saldırı olursa Şengal ve Rojava halkı nasıl bir tutum sergilemeli?

Dikkat ederseniz Hulusi Akar ve heyetinin Irak ile Hewlêr ziyaretinin ardından bu konular konuşuluyor. Demek ki o heyetle birlikte birtakım kararlar alındı. Eğer bu kararlar alınmasaydı, program, projeler yapılmasaydı bu konuşmalar da olmazdı. Demek ki bir alt yapısı var. Hulusi Akar'ın ziyareti de bunun zeminini hazırladı. O yüzden 'Türkiye Şengal'e, Dêrik'e, Medya Savunma Alanlarına saldıracak' deniliyor. Demek ki bazıları destek sözleri vermiş ki bu planlar yapılmış. Zaten Eyn Îsa'da kaç aydır savaş var ve Türkiye burayı işgal etmek istiyor. Rojava halkı da buna karşı duruyor. Bundan önce de Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî'yi işgal ettiler. Şu an oradan Kürtleri çıkarıp çeteleri yerleştiriyorlar.

Herkes biliyor Türkiye, Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spi'ye saldırdığı zaman ENKS de onlarla birlikte hareket etti hala da birlikteler. ENKS hala Türkiye'nin Rojava'daki bölgeleri de işgal etmesi gerektiğini hesaplıyor. Çünkü Rojava Devrimi tasfiye edilirse kendilerinin orayı yöneteceklerini düşünüyorlar. Böyle hayaller kuruyorlar. Türkiye Rojava, Şengal ve Medya Savunma Alanlarına saldırma cesaretini nereden alıyor? Bazı Kürt güçler onlara destek veriyor. Türk devletine casusluk, ajanlık yapanlar var, onlardan faydalanıyorlar. Türk devleti bu güçlerin desteği olmadan bir adım bile atamaz. Zaten Şengal, Maxmur ve Rojava'ya yönelik bir kuşatma var. Bu kuşatmayı da KDP geliştirdi. Hem de yıllardır devam ediyor. KDP bu saldırıların zemini hazırladı.

Türkiye bu saldırıları işbirlikçi Kürtlerin yanı sıra bazı devletlerin de desteği ile yapıyor. Uluslararası Koalisyon gücü diyorlar. Irak'ta da Suriye'de de var. Eğer bu devletler Türkiye'ye yardım etmezlerse, teşvik etmezlerse Türkiye'nin böyle bir saldırı yapma gücü yok. Türkiye bu bölgeleri işgal etmek istediğinde, KDP, ENKS, ajan Kürtler ve uluslararası devletlerden yararlanıyor. Bu esaslar üzerinden adım atıyor, halkımızın bunu görmesi lazım. Çıkarları için Türk devletinin işgaline göz yuman devletler en büyük ahlaksızlığı yapıyorlar. Çıkarları için Kürt halkını kurban etmek istiyorlar. Halkımız bunlara sırtını dayamamalıdır. Bunlar çıkarları için her şeyi yapıyorlar. Efrîn, Girê Spî, Serêkaniyê, Eyn Îsa göz önündedir. Bu devletlerin hiçbiri sesini çıkarmıyor. Çünkü çıkarları var. Halkımızın bunlara karşı uyanık olması lazım.

KÜRT HALKININ DİRENMEKTEN BAŞKA YOLU YOK

Halkımız her yerde Türk devletinin saldırılarına karşı hazırlıklı olmalı. Kendini savunabilmeli, mücadele etmeli. Kürt halkı için direnmekten başka bir yol yok. Kürt halkı eğer köle olmak istemiyorsa, yok olmak istemiyorsa, özgür yaşamak istiyorsa o zaman kendisine sahip çıkmalıdır. Düşmana karşı direnmelidir, belki çok bedeller ödeyecek, zorluk çekecek ama ancak bu şekilde yaşayabilir. Güçlü bir şekilde direnmek için de birlik olmak zorunda. Kendine inanmalı, direnişini, mücadelesini geliştirmeli. Çözümü kendisinde aramalıdır. Başkaları ile ilişkiler geliştirebilir ama onların imkanları ile mücadele etmemeli.

Başka güçlere inandığı için Efrîn, Girê Spi, Serêkaniyê'de ne olduğunu herkes gördü. Bugün Eyn İsa'da görüyor. Eğer böyle devam ederse yarın Maxmur, Şengal ve Dêrik'te de görecek. Her şey direnişle kazanılır ve yaşatılır. Halkımız bunu kendisine esas almalı, zorluklardan, bedel ödemekten korkmamalıdır. Kadınlar, erkekler, gençler herkes bu direnişte yerini almalıdır. Kendi savunma gücü ile saldırılara karşı durmalıdır. Özgürlük dışında hiçbir şeyi kabul etmemelidir.

Türk devleti her yerde saldırı halinde. Türkiye'deki demokrasi güçleri de faşizan bir saldırı altında. Fakat yine reformlardan bahsediliyor. Almanya Dışişleri Bakanı son açıklamalarında Türkiye bu adımları atarsa ilişkilerimiz daha da güçlendireceğiz dedi. Türkiye bu adımları atabilir mi, reform söylemleri ne anlama geliyor?

Eğer Kürt sorununu demokratik, siyasi bir zeminde çözmek isterlerse ve buna ilişkin adımlar atarlarsa, yine demokratikleşme adına adımlar atılırsa o zaman doğrudur, reform yapıyorlar deriz. Fakat şu an öyle bir şey yok. Bu durumda nasıl Erdoğan-Bahçeli reform yapacak deriz. Artık siyasetleri teşhir oldu, dara düştüler. Baktılar ABD'de de iktidar değişikliği oldu, bu iktidarın Trump'ın yürüttüğü siyaseti yürütmeyeceğini anladılar, bu durumun Avrupa'yı da etkilediğini gördüler, bu yüzden kurnazlık yaparak herkesi kandırmak istiyorlar. Bu şekilde siyaset yürüterek iktidarda kalmak istiyorlar. Çünkü bu şekilde sonları geliyor. Onlar da birtakım değişiklikler yapmadığı sürece, insanları kandırmadıkları taktirde iktidarda kalamazlar.

İktidarda kalamazlarsa savaşı yürütemezler, savaşı yürütmek için de iktidarda kalmak istiyorlar. Bu yüzden reformlar geliştiriyoruz, bize yardım edin diyorlar. Bu şekilde herkesi kandırıp destek alarak savaşı yürütmek ve gerçek yüzlerini saklamak istiyorlar. Hedefleri bu. Kimsenin buna kanmaması lazım. Bunların reform yapacağı falan yok tam tersi reform adı altında savaşı daha da körükleyecekler. Geliştirmek istedikleri yasa savaş yasasıdır. Bunlar ne zaman reformdan bahsetseler, demokrasiyi biraz daha ortadan kaldırıyorlar, faşizmi, ırkçılığı daha da geliştiriyorlar. Tarihlerine baktığımızda bunu daha iyi görebiliyoruz. Bunu iktidarları için yapıyorlar. Herkesin de bu durumu anlamadığını zannediyorlar. Çünkü eskiden herkesi kandırıyorlardı ama artık böyle bir şey mümkün değil.

Türkiye tarihindeki bütün iktidarlar, topluma karşı savaşı, ajanlığı geliştirmiş, ülkeyi talan etmişlerdir. Şu an AKP-MHP de kendileri dışında herkesi suçlu, hain görüyorlar. O yüzden herkesi tutukluyorlar, Türkiye'de kanun, yasa yok. Bunu bizim dışımızdakiler de söylüyor. Kanun da yasa da her şey Erdoğan-Bahçeli olmuş durumda. Bahçeli daha fazla yürütüyor bu siyaseti. Bahçeli ne sunarsa AKP onu geliştiriyor. Bahçeli'nin faşizm siyasetini Türkiye'de yürütüyorlar. Bu iktidar sadece Türk ulusunu ve İslamiyet’i esas alıyor. Bunun dışında hiçbir ulusu, dini, mezhebi kabul etmiyor, hepsini yok etmek istiyor. Pratikte de bunu geliştiriyor. Türkiye'de askeri darbe yapanlar bile bunlar gibi topluma karşı böyle bir savaş geliştirmediler.

ALMANYA KATLİAMLARA ORTAK OLMAMALI

Almanya Dışişleri Bakanı, 'Türkiye iyi adımlar atmak istiyor, eğer bu adımları atarsa Avrupa olarak Türkiye'ye yardım ederiz' diyor. Kendi çıkarları için bunu söylüyor. Türkiye'de faşizm var, katliam var, demokrasi yok, bunların hiçbirini hesaplamıyorlar sadece kendi çıkarlarını hesaplıyorlar. Bunlar Türk devletinin katliamlarına ortak oluyorlar. Kimse Erdoğan-Bahçeli'nin siyasetine hizmet etmemeli, bu katliamlara ortak olmamalı.

Almanya tarihte Yahudi, Ermeni katliamların gelişmesine hizmet etti, şu an ise Kürt halkına dönük katliamlara hizmet etmemeli. Kimseyi de bu siyasete çekmemeliler. Eğer gerçekten bir şey yapmak istiyorlarsa Türkiye'nin demokratikleşmesi için hizmet etmeliler. Demokratik güçlere, Kürtlere destek vermeliler. Kürtleri, demokrasi, özgürlük güçlerini tasfiye etmek isteyenlere değil.

Herkes bilmelidir ki, Türkiye'nin demokratikleşmesi bu iktidarın düşmesi ile olur. Türkiye'nin demokratikleşmesini isteyenler bu iktidara karşı durmalıdır. Özellikle Kürt halkı ve Türkiye'de yaşayan demokrasi güçleri reform konuşmalarına inanmamalı, bu iktidara karşı mücadelesini daha da yükseltmelidir.

Türk devletinin saldırılarına karşı dağda gerillanın, şehirlerde ise Kürt halkının direnişi devam ediyor. HDP'yi kapatmakla tehdit ediyorlar, siyaset yapanları, gazetecileri tutukluyorlar. Türkiye'nin son durumunu ve yaşanan baskıları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gerilla şu an büyük bir kahramanlık direnişi sürdürüyor. Bu vesile ile gerillayı kutluyor ve tebrik ediyorum. Şehitlerimizi de saygı ile anıyorum. Onlara verdiğimizi sözü de yineliyorum. Eğer gerilla kahramanlık yapmazsa, büyük bedeller ödemezse, direnmezse, Türk devletinin faşizmine karşı duracak bir güç yok. Bu bir realitedir. Gerilla hem Kürt halkı hem de tüm Türkiye halkına ve demokrasi güçlerine ruh veriyor. Onlarda bir inanç ve umut geliştiriyor. İşte bu yüzden faşist Türk devleti tüm imkanlarını kullanıyor, dışarıdan destek alıyor fakat buna rağmen bir sonuç alamıyor. Eğer sonuç alamıyorlarsa bunun esas sebebi gerillanın verdiği mücadeledir.

Gerilla vazifesini yerine getiriyor. Şimdi tüm mücadele yükü gerillanın omuzlarına binmiş durumda. Bu yüzden gerilla büyük bedeller de veriyor. Bunu herkesin görmesi lazım. Belki bazıları artık gerilla bedel ödememeli diyor. Eğer bunu diyorlarsa üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirmelidirler. Şehirlerde ve daha birçok yerde faşist hükümete karşı mücadele edebilirler. Birçok yol yöntem ile bu mücadeleyi verebilirler. Eğer bu yapılırsa o zaman tüm yük gerillanın omuzlarına binmez, gerillanın yükü hafifler ve daha güçlü bir mücadele verebilir. Ayrıca KDP de Türk devletinin siyasetine hizmet etmezse, gerilla daha güçlü bir şekilde Türk devletine darbeler vurabilir. Eğer herkes sorumlu şekilde hareket ederse bu Kürt halkına hizmet eder.

Bu sadece Kuzey Kürdistan’daki Kürt halkı için değil tüm Kürdistan parçalarındaki Kürt halkına hizmet eder. Eğer soykırımcı siyasete hizmet etmek yerine gerillanın yanında dursalar o zaman gerilla herkesin intikam mücadelesini verebilir. Gerçeklik budur. Pandemi süreci başladığından beri çoğu kesim eylem süreçlerini durdurdu fakat gerilla durmadı. Bu şartlarda bile sorumluluk yükledi omuzlarına. Sorumluluk ile yaşayıp mücadelesini sürdürdü. Eğer gerilla ağır bedeller verdiyse önemli sebeplerinden birisi de budur tabi. Herkes bu gerçeği görmeli. Neden bu pandemi sürecinde birçok şey yasaklandı? Gerillayı yalnız bırakmak için bunu yaptılar. Gerillanın daha ağır bedeller vermesi daha zarar görmesi ve rolünü yerine getirmemesi için bunları yaptılar. Fakat şartlar ne kadar zor olursa olsun gerilla sorumluluğunu bir kenara bırakmadı. Gerilla kutsal bir sorumluluk ve mücadele bilinci ile hareket etti. Herkesin bunu bilmesi görmesi gerekiyor. Eğer herkes bugün ayakta kalmayı başarabilmişse bunun sebebi gerillanın verdiği bu mücadeledir.

HDP FAŞİZAN POLİTİKAYA BOYUN EĞMİYOR

Gerillanın yanı sıra üzerine gittikleri diğer kesim ise HDP ve demokrasi mücadelesi veren sosyalist güçlerdir. Bu demokrasi mücadelesi veren güçlerin çoğu HDP içinde yer alıyor. Bu yüzden HDP’nin üstüne geliyorlar. HDP’nin etkisizleştirilmesi demek tüm demokrasi güçlerinin tasfiyesi anlamına gelecektir. Eğer HDP tasfiye edilirse o zaman demokrasi mücadelesi verenler için bir alternatif veya onlara karşı mücadele edecek, onları eleştirecek gerçeklerini açığa çıkaracak bir güç kalmayacak. Ve bunlar gerçekleşince rahat bir şekilde iktidarlarını sürdürebilecekler. HDP’nin üzerinde baskı kurmalarının temel nedeni bunlardır. HDP de direniyor. Onların bu politikasına boyun eğmiyor. İşte HDP boyun eğmeyip teslim olmadığı için gittikçe daha fazla HDP üzerine gidiyorlar. Tabi HDP üstüne gidildikçe Türkiye’deki demokrasi güçleri de HDP’ye sahip çıkıyor. Tasfiyeci siyasetlerinin sonuç almasına izin vermiyorlar.

Tabi iktidar bu durumdan oldukça rahatsız oluyor. Nasıl olur da bu kadar uğraşa rağmen bunlar teslim olmuyor diye düşünüyorlar. HDP ve içindeki tüm demokrasi, özgürlük güçleri bu kirli siyaset karşında HDP’nin yanında durmalı ve sahip çıkmalıdır. Eğer bu yapılırsa hükümetin siyaseti boşa çıkar demokrasi kazanır. Eğer Bahçeli gibiler ‘HDP kapatılsın’ diyorsa bunun sebepleri var. Çünkü HDP’nin kapatılmaması durumunda yapılacak bir seçimde yenilgi yaşayacaklar ve bitecekler. Bu durumun farkındalar çünkü gün geçtikçe eriyorlar. HDP ise gün geçtikçe güçleniyor.

Demokrasi güçleri her ne kadar istenilen düzeyde bir araya gelmese de güçlenmeye devam ediyor. Tüm bunları biliyor ve görüyorlar. Böyle bir durumda girecekleri seçimlerde kaybedeceklerini biliyorlar. Ancak HDP’yi kapatıp bir seçime gidebilir ve öyle sonuç alabilirler. Yapmak istedikleri şey tam olarak budur. Çünkü HDP var olduğu ve seçimlere girdiği müddetçe onlar kazanamayacaklarını biliyorlar. HDP’nin üstüne gitmelerinin sebebi budur. Bunun anlamı nedir? Türkiye’de bir seçim yapmak istemiyorlar. HDP’nin kapatılmasını gündem yapmak istemelerinin sebebi budur. Herkesin bunu iyi görmesi ve anlaması lazım. Türkiye’de birçok demokrasi gücü mevcut. Herkes kendi içinde meşgul durumda. Bir araya gelip güçlü bir demokrasi cephesi yaratma sorunları var.

AKP-MHP İKTİDARDA OLDUĞU SÜRECE KİMSEYE YAŞAM ALANI BIRAKMAZ

Herkes çıkıp ‘AKP ve MHP gün geçtikçe zayıflıyor’ diyor. Doğrudur, fakat bunların zayıflığı karşısında Türkiye’de nasıl bir mücadele verecekler, nasıl bir demokrasi geliştirecekler bunları esas almıyorlar. Bazı kesimler konuşma ile AKP ve MHP karşısında olduğunu söylüyor ancak pratikte onlara karşı herhangi bir adım atmıyorlar. Bu şekilde muhalefet yapılmaz. Bu sadece konuşma muhalefeti olur. Muhalefet ancak pratikte yaptığın şeylerle olunabilecek bir şeydir. AKP MHP iktidarının karşında demokrasiyi geliştirip her yerde her alanda mücadele vermeyenler muhalefet olamazlar. Kendilerini muhalefet olarak görseler bile onlar asla bu şekilde muhalefet olamazlar. Bu muhalefetten ancak AKP ve MHP iktidarı fayda görür. Demokrasi güçleri böyle bir muhalefetten hiçbir fayda görmez.

AKP-MHP ne kadar zayıf düşerse düşsün onu düşürmeyen, düşürmek için çalışmayanlar muhalefet olamazlar ve o iktidar düşmez. Zaten bunlar iktidarı bırakmak istemiyorlar. Bunun için birçok farklı örgütleme yapmışlar, her gün bunlar vasıtasıyla tehditler savuruyorlar. Demokrasi için mücadele etmek isteyen, açıklama yapan ya da sokaklarda eylem yapmak isteyenleri ölüm ile tehdit ediyorlar. Bu tehditleri açık bir şekilde yapıyorlar. Burada sol güçlerin demokrasi güçlerinin, HDP’nin yanında duran demokrasi güçlerinin üzerine sorumluluk düşüyor. Bu güçler ancak demokrasiyi geliştirebilir. Bu güçlerin demokratik bir birlik içinde pratikte demokrasi mücadelesi vermesi gerekiyor. Eğer bu güçler böyle bir demokrasi atılımı gerçekleştirirse bu aynı zamanda diğer demokrasi güçleri üzerinde de büyük etki yaratır.

Eğer radikal demokrasi güçleri bir araya gelip ortak bir mücadele vermezse, Türkiye’de hiçbir zaman bir demokrasi bloğu gelişmez. Kendi başına demokrasi güçleri ne kadar gelişirse gelişsin veya AKP-MHP iktidarı ne kadar zayıflarsa zayıflarsın yine de iktidarda kalacak güç AKP-MHP iktidarı olur. AKP-MHP iktidarı da kaldığı müddetçe kimse için bir yaşam alanı bırakmaz. AKP MHP iktidarı sadece yolsuzluk yapan haraç alan, tutuklayan her yeri talan eden bir iktidar değil bunun yanında nasıl HDP’yi parçalarım, nasıl Alevileri parçalarım, nasıl muhalefet güçlerini parçalarım hesapları ve çalışmaları yapıyor. Bu yüzden tüm bu güçleri zayıf düşürüp teslim oluncaya kadar baskı atında tutmaya çalışıyor ki, karşılarında hiçbir güç kalmasın. Sadece kendilerinin rahatça at koşturacağı bir Türkiye istiyorlar.

Başlattığınız "Dem dema azadiyê ye" atılımı etkili bir şekilde devam ediyor. Atılımın geldiği aşamayı ve Maxmur ile zindanlar başta olmak üzere Kürt halkının direnişini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Geliştirdiğimiz hamle hem Kürt halkında hem de dünyadaki diğer halklarda bir ruh yarattı fakat bu yetersizdir. Hamlenin daha güçlü bir şekilde geliştirilmesi lazım. Çünkü Kürt halkı üzerindeki tehlike devam ediyor. Hatta Hulusi Akar görüşmesinin ardından bu tehlike daha da arttı. Bu hamle ile tehlikenin önü tamamen alınmalı. Kürt halkı 3. Dünya Savaşı’ndan bir fayda görmeli ve özgürlüğünü elde etmelidir. İmkanları da var. Bu yüzden hamle ile yaratılan ruh ve canlılık pratikte de birçok yöntemle geliştirilmelidir. Halkımız nerede olursa olsun, bu hamle benim hamlem, bu hamleyi nasıl geliştiririm diye hareket etmeli. Ellerinden ne geliyorsa yapmalılar.

Kimse kendisini bu hamlenin dışında görmemelidir. Herkes hamlede yer almalı ve görevini yerine getirmelidir. Nasıl bir görev alacağını da kendisi belirlemelidir. Hem ülkede hem de yurtdışında olanakları çerçevesinde bu hamleyi geliştirmeliler. Mesela Kürt halkının dostları, önderliğin özgürlüğünü isteyenler ülkelerinde birçok eylem geliştiriyorlar. Hatta eylemlerini ülkeleri dışına da taşırıyorlar, dostlarını da harekete geçiriyorlar. İngiltere, İspanya, Güney Afrika'daki sendikalar harekete geçmiş durumdalar. İtalya'da belediyeler, Mısır'da aydınlar, yazarlar harekete geçmiş durumda. Yani demek ki hamleyi kendi hamlemiz olarak görürsek eylemler de geliştirebiliriz.

Şu an zindanlarda bir hamle gelişiyor herkes destek veriyoruz, arkalarındayız diyor. Bu doğru değil. Zindanlar tarihte her zaman görevlerini yerine getirmiştir. Sadece zindanların görevi değil bu hamleyi üstlenmek, herkesin bu yükü omuzlaması lazım. Özellikle dışarıdakilerin bu görevi alması gerekir. Zindandakiler destek verebilir. Ama şu an görüyoruz ki o görevi zindanlara bırakmış durumdalar. Diyorlar, zindandakiler öncülük ediyor, biz de destek veriyoruz. Bu doğru değil. Bunun değişmesi lazım. Dışardakilerin bu hamleyi geliştirmesi ve zindandakilerin yükünü hafifletmesi lazım.

SALGIN BAHANESİ İLE TOPLUMUN MÜCADELESİNİ ENGELLEMEYE ÇALIŞIYORLAR

Kürt halkı, tüm Kürt dostları, bu hamleyi nasıl geliştirebilecekleriz diye düşünmeliler. Var olan mücadele ile yetinmemeliler. Kimse, 'Pandemi var, devlet tedbir almış, güçlü eylemler geliştiremeyiz' dememelidir. Doğru devlet bunu bahane ederek birçok tedbir aldı. Bu şekilde toplumu, muhalefeti, devrimci hareketleri teslim alarak insanların mücadele etmesini engellemek istiyorlar. Gün geçtikçe bu daha iyi anlaşılıyor. Buna karşı bir tepki de var. Devletlerin çıkardığı kanunları bazıları kabul etmiyor, etmemeliler de. Çünkü bu toplumu, demokrasi, özgürlük güçlerini teslim almaktır.

Devletler pandemi sürecini kendileri için bir fırsat olarak gördüler ve bunu kullanıyorlar da. Hatta birçok sermayedar bu süreçte kazanımlarını çok fazla arttırdı. Bazıları 4 kat arttırdı. Toplumun hareket etmesine izin vermiyorlar. Kürt halkının bunu kabul etmemesi lazım. 'Türk devleti birçok yasa çıkardı, her şeyi yasakladı, büyük bir baskı var, bir şey yapamayız' dememeliler. Bu doğru değil. Bahçeli ve Erdoğan'ın istediği de budur. İktidar Kürt halkının, demokrasi, özgürlük güçlerinin önünü almak için pandemiyi fırsat olarak gördü.

Muhalefeti parçalamak ve iktidarlarını devam ettirmek için bu baskıları yapıyorlar. Herkesin bu politikalara karşı durması ve bu hamleyi güçlü bir şekilde geliştirmesi lazım. Bu hamle özgürlük hamlesidir, merkezinde de önderliğin özgürlüğü vardır. Bu hamlede önderlik şahsında Kürt halkının, Ortadoğu ve dünya halklarının özgürlüğü vardır. Rêber Apo zaten Kürt halkı ve insanlık değerleri için mücadele ediyor. Kürt halkı ve demokrasi güçleri de önderliğin özgürlüğü için mücadeleyi büyütmelidir.