Avesta: Tek gündem Önderliğimizin özgürlüğü olmalı

KCK Genel Başkanık Konsey Üyesi Sozdar Avesta: Kadınlarımız ve gençlerimiz tüm çalışmalarının merkezine Önderliğimizin özgürlüğünü koymalıdır. Tek gündemleri olmalıdır. Önderliğin özgürlüğü tüm mücadele yürütenlerin özgürlüğüdür.

KCK Genel Başkanık Konsey Üyesi Sozdar Avesta Sterk Tv de yayınlanan özel programda Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın sağlık- güvenlik ve özgürlüğüne ilişkin kendisine yöneltilen soruları yanıtladı.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın son durumuna ilişkin KJK’nin açıklaması oldu. KJK, açıklamasında Öcalan hakkında herhangi bir bilgi alamamaktan dolayı yaşadıkları kaygıya değinerek bu kaygılarını gidermek ve de Öcalan’ın özgürlüğünü sağlamak için mücadelelerinin temel gündemlerinin Öcalan’ın özgürlüğü olduğunu vurguladı. Bu temelde sizin de bu konuda değerlendirmenizi istiyorum. Öcalan’ın koşulları hakkında bir bilginiz var mı?

Geride bıraktığımız günlerde partimizin 38. kuruluş yıldönümünü kutladık. 39. yılında mücadelemiz daha da büyüyerek, yükseltilerek sürecek. Bugünlerimizin yaratıcısı, PKK’ye ruh ve gönül veren, Kürt halkını kölelikten kurtararak ışıklı yol ile bugünlere getiren Önder Apo’yu büyük saygı ve sevgi ile selamlıyorum. Destansı kahramanlıklarla ve büyük direnişlerle canını feda eden tüm şehitlerimizi anıyor ve önlerinde saygıyla eğiliyorum.

39. yıla girerken Kürdistan ve dünyanın her yerinden mücadelenin yıldönümünü büyük moral ve coşkuyla karşılayan tüm halkımızı, özellikle kutlamalara öncülük eden kadınları ve gençleri selamlıyor ve diriliş bayramlarını kutluyorum.

Önderliğimizin durumu her daim hareket olarak ana gündemimizdir. Tüm kamuoyunun da bildiği üzere Önder Apo 5 Nisan 2015’ten bu yana İmralı’da ağır bir tecrit altındadır. İmralı, özel kanunla yürütülmektedir. Ne uluslararası ne de (hiçbir kanun ve hukuku olmasa bile) Türkiye devletinin kanunlarına göre hiçbir kural tanınmamaktadır.

Zaman zaman siyaseten, sürecin akışına göre Önder Apo ve hareketimizin emekleriyle tecrit yumuşatılsa da izolasyon ve tecrit, özel kanunlar hep bir köşede tehdit olarak sürekli devredeydi. 5 Nisan 2015’te de yeni bir sürece girildi. AKP hükümeti, tekçi devlet anlayışıyla Erdoğan zihniyeti; Önder Apo’nun büyük emek, anlayış, ideoloji ve felsefesiyle geliştirilen Demokratik Çözüm Süreci dediğimiz süreci bozarak sonlandırdı. Ve sürecin sonlandırılması ardından yine ilk saldırıyı 5 Nisan’da Önder Apo’ya ağır tecrit uygulayarak başlattılar. 11 Eylül 2016’ya kadar yani bir buçuk yıldan fazla ağır bir tecrit uygulandı. (Şu ana kadar da tecrit uygulanmaktadır bunu böyle algılamak gerekir) Halkın büyük direnişi, Önderliğimiz etrafında birleşerek yapılan fedai eylemler, kahraman gerillaların bütün sahalardaki eylemliliği, Avrupa’dan Kuzey Kürdistan’a kadar açlık grevleri, miting, yürüyüş, konferans ve resepsiyon gibi etkinlik ve eylemler sayesinde 11 Eylül’de AKP hükümeti büyük bir kandırmaca ile bayramı da vesile ederek kardeşiyle yarım saatlik bir görüşme gerçekleştirdi. Şu ana kadar da alınan tek bilgi o görüşmeden yansıyanlardır.

Önder Apo’nun hem sağlığı hem güvenliği ve hem de koşullarının özgürleştirilmesi bizim açımızdan en birincil görev ve sorumluluktur. İmralı’daki her türlü haber alma hakkı engellenmiş, tecrit en üst boyuttadır. Tecrit ağır bir şekilde devam ediyor. KJK olarak geride bıraktığımız süreci derinlikli olarak tartıştık ve hareket olarak büyük bir endişe içerisindeyiz. Kardeşinin söz konusu görüşmesi ardından Önderliğimizin sağlığı ve güvenliği hakkında hiçbir bilgi sahibi değiliz. KJK olarak AKP hükümetini uyarıyoruz. Kadınları, halkımız ve tüm kamuoyunu da Önderliğimizin durumu hakkında duyarlı olmaya çağırıyoruz.

 

Tecride karşı hem hareketiniz hem de halk olarak eylemlerin yükseltildiği zamanlarda tecridin boyutlarının değiştiğini gözlemleyebiliyoruz. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Değişik tartışmalar yürütülüyor. AKP devleti Erdoğan adlı diktatörün öncülüğünde farklı hayaller peşinde. Ortadoğu’da İmparatorluk, başkanlık hayalleri kurmakta. Tabi önünde tek engel olarak gördüğü tartışmasız özgürlük hareketimizdir. Özgürlük hareketini de Önder Apo şahsında ele alıyor.

Son ayları göz önüne alırsak; AKP, OHAL’i de fırsat bilerek faşist MHP ile özgürlük hareketini, Önderliğimizi pazarlık konusu yaparak hareketi tasfiye etme, idam tartışmalarını tekrardan gündeme getirme, bunu yasalaştırma gibi gerici bir zihniyet dayatması söz konusu. En başından beri tüm hedeflerinin merkezine özgürlük hareketimiz ve Önderliğimizi koyarak siyasetlerini yürütmeye çalışıyorlar. Bu ne anlama geliyor? 15 Şubat Uluslararası Komplo sürecindeki amaçları da yine buydu. Sömürgeci güçler şunu düşünüyor; Önder Apo’yu tasfiye edelim, bertaraf edelim ve bununla özgürlük hareketini sınırlayalım!

Bizim için Önderliğimiz varlık nedenimizdir. Kırmızı çizgi deniliyor ya bu bile bizim için yetersizdir. Bizim için Önderliğimiz varlık-yokluk meselesidir! Önder Apo’ya yaklaşım tüm Kürt halkına yaklaşımdır, Özgürlük hareketi ve militanlarına yaklaşımdır, Türkiye halklarına ve Ortadoğu’nun geleceğine yaklaşımdır.

Önder Apo stratejik bir pozisyondadır. Sıradan bir insan veya örgütün bir üyesi değildir. Önder Apo; bu örgütün kalbi, beyni, felsefesi ve varlığıdır. Fikir ve anlayışıyla Önder Apo bu örgütü yarattı ve bu şekilde mücadele yürütüldü. Elbette şimdi örgütümüzün yürüttüğü mücadelenin merkezinde Önder Apo vardır. Kısa süre önce deklere edilen KONGRA-GELl Genel Kurulu’nda da dile getirilmişti; Mücadelemizin merkezinde Önder Apo vardır. Yine kadın hareketi olarak çeşitli kampanyalar yürüttük ve aynı noktaya işaret ettik.

Bu gerçeği düşman çok iyi bildiği için bu noktada bizi daraltarak sıkıştırmak istiyor “Direnişi yükseltirseniz, mücadeleye devam ederseniz, dik durursanız biz de burada zulmümüzü artırarak, sonuç almaya çalışırız” demeye getiriyor düşman.

Biz de şunu tekrar etmek istiyoruz: Eğer Önder Apo üzerindeki tecrit ve yaklaşımlar devam ederse, Önder Apo devreye girmezse yani Önder Apo olmazsa hiçbir güç özgürlük gerillasının önünü alamaz! Bunu düşmanımızın iyi bilmesi gerekiyor.

7’den 70’e alanlarda olan halkımızın, hareketimizin militanlarının mücadele ve direnişi hem Önderliğimizin hem de halkımızın özgürlüğünü getirecektir. Düşman da bu noktada sonuç almak istiyor. Ancak biz de diyoruz ki; bu şantaj politikalarından vazgeçmelidirler. Düşmanın şantaj politikalarını boşa çıkarmak için de halkımız ve militanlarımız uyanık olmalı ve mücadeleyi yükseltmelidir.

Tüm kamuoyu ve hatta Önderliğimize yönelik komploda yer alan devletlere de sesleniyoruz: Tekrardan tüm halkların bir arada yaşayabilmesi, Ortadoğu’da barışın sağlanması için Önderliğimiz üzerindeki tecridin kaldırılması ve şartlarının iyileştirilmesi konusunda Türk devletine baskı uygulamaya çağırıyoruz.

Tecridin devam etmesi bizim açımızdan mücadelenin daha da büyütülmesi demektir. Mücadelemiz onurlu bir mücadeledir, halkımız bu onurlu mücadele etrafında kenetlenmiş durumdadır. Ve şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; Şu anda Ortadoğu’da kazanan çizgi Önder Apo’nun çizgisidir. Ortadoğu’da mücadeleden, faşizme geri adım attırmaktan bahsedilecekse ve insanlığın başına musallat olan düşman belasına karşı paha biçilmez bir direniş yükseltilmişse elbette bu Önder Apo’nun emek, çaba ve felsefesiyle hayat bulmuştur. Düşman işte bu felsefe, büyük bilinç ve sonuç alan düşünceden korkuyor. Ve bu yüzden asıl saldırı Önderlik çizgisinedir. Önderliğimiz şahsında elde edilen tüm özgürlük değerlerinedir.

 

Kürt Halk Önderi Öcalan üzerinde fiziksel bir tecrit uygulanıyor ve gitgide de artıyor. Bu tüm kamuoyunun gözleri önünde gerçekleşiyor. Şunu sormak istiyorum; sayın Öcalan’ın da savunduğu ilkeler esasında yerel yönetim anlayışını pratiğe geçiren belediyelere saldırıyı, eşbaşkanlık sisteminin yasaklanmasını fiziksel saldırının yanı sıra düşünsel bir saldırı olarak da değerlendirebilir miyiz?

Çok yerinde bir soru. Aslında bu saldırı Kürt halkının tüm kazanımlarına yapılmıştır. Tüm sömürgeci güçlerin söylemi ‘bu düşünce çerçevesindeki tüm yaratımları imha edeceğiz’ şeklindedir. Neden? Herkesin de bildiği üzere 2,5 yıl önce dünyanın gözü önünde parlamenterleri onlar İmralı’ya gönderdi. Kendileri talep etti ve onların bilgisi dahilinde oldu.

Örneğin Ahmet Türk o dönem milletvekiliydi. Sonradan Mardin Belediye Eşbaşkanı oldu. Yine Ayla Akat Ata da aynı şekilde. Vekildi ve birlikte 2013’ün ilk ayında İmralı’ya gönderildi ve görüşme süreci başlatıldı. Ardından HDP heyeti oluşturuldu ve onlarca kez bu heyet İmralı’ya gitti. Heyet hareketimizle de görüşmelerde bulundu. Aynı zamanda devlet yetkilileriyle de bir araya geldiler. Söz konusu bu süreç, o zaman Türk devletinin çıkarınaydı diye ‘barışçıl ve demokratik’ bir süreç olarak değerlendiriyorlardı. Bugün ise o çıkarlarını istedikleri gibi elde edemedikleri için özgürlük hareketini bu şekilde tasfiye edemedikleri için, Ortadoğu, özellikle de Rojava’daki Kürtlerin kazanımlarının önünü alamadıkları için bu sefer de süreci çıkarları çerçevesinde tıkayarak, durdurdular. O süreci kendileri için ‘hatalı bir süreç’ olarak değerlendirdiler. Mesela Dolmabahçe Mutabakatı, dünyanın gözleri önünde ortak bir konsensüsle yapılan bir anlaşmaydı. Fakat aynı dönemde Diktatör Erdoğan anında masayı devirerek ‘biz bu anlaşmayı tanımıyoruz, biz kurmadık bu masayı’ dedi. Şimdi ise tüm heyet üyelerini cezaevine attı. Belediye eşbaşkanları, parti eşbaşkanlarını tutukladılar. Faşist saldırılarla toplum içerisindeki demokratik ayakların hepsini bitirip dümdüz etmek istiyor.

Tüm bu faşist saldırılar, Önderliğin projesi, ideolojisi ve felsefesinedir. Çünkü tüm halkların kendi çözümünü, birliğini gördüğü demokratik paradigma Önder Apo’nun Demokratik Ulus paradigmasıdır. Ve günümüzde artık ulus devletler tek tek yenilgiye uğruyor, diktatörler yenilgiye uğruyor. Çünkü günümüzde söz konusu iktidarlar dünya halkları tarafından tercih edilmiyor.

Önderliğimiz ne kadar halkların çıkarları çerçevesinde, inanç, dil ve kültürüyle yaşayarak özgürlüğünü elde etmesi gerektiğini savunuyorsa, Erdoğan ise faşist yüzünü göstererek tekçilik dayatmasında bulunuyor. Erdoğan ise başkanlık sistemi adı altında MHP ile birlik olarak yeni kanunlar çıkarmakta. Ulus devletin bitme noktasına gelmesine rağmen halen kendi varlığı için ısrar etmekte. Lozan’ı Misak-ı Milli’yi tanımadığını ve her yere saldırabileceğini dillendirmekte. Tüm bunlar Önderliğimizin paradigmasına saldırı temelinde gelişmektedir ve Önderliğimiz üzerinde gelişen tecridi daha da ağırlaştırmaktadır.

 

Peki Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerinde geliştirilen tecrit Türkiye halklarına dünya halklarına neyi kaybettirdi?

Şüphesiz Önder Apo üzerindeki tecrit olmasaydı, Türkiye ve Ortadoğu’nun durumu bu halde olmayacaktı. Çünkü Önder Apo’nun Ortadoğu ve Türkiye’de halkları ile insanlığın yaşadığı sorunların hepsine ilişkin proje, perspektif ve çözümü vardı. Ağırlaştırılmış tecrit olmasaydı, Önderliğin kamuoyu ve örgütüyle ilişkileri kesilmeseydi elbette bu kadar şiddet yaşanmayacaktı. Mesela şu anki duruma bakıldığında hem ekonomik hem siyasi hem de toplumsal bir kaos yaşanmaktadır Türkiye’de. Şiddet sarmalıyla birlikte yaşanan boğulmaların temel sebebi Önderliğimize uygulanan tecrittir.

Bir yılı daha geride bırakırken, geriye dönüp baktığımızda Türk devletinin büyük bir çıkmaz içerisinde olduğunu söyleyebiliriz. Deyim yerindeyse tam olarak bir kaos yaşanmaktadır Türkiye’de. Bu kaos; devrimci, demokratik güçler, siyasi güçler, kadın hareketleri ve bir bütün olarak sivil toplum alanı olarak adlandırdığımız üçüncü alan güçleri için altın değerinde olanak sunmaktadır. Söz konusu bu güçlerin rejim karşısında güçlü bir hamle yaparak büyük sonuçlar alacağı dönemdir aynı zamanda.

Şunu söyleyebiliriz bu saldırılar ne kadar sürerse sürsün tekrardan gelinecek nokta; Önderliğimizin perspektifleri olacak, diyalog ve masada çözülmek zorunda kalacaktır. Fakat onlar ne yapmaya çalışıyor? Özgürlük hareketinin kol ve kanatlarını kırmak, zayıflatmak, takatten düşürerek istediklerini kabul ettirmek istiyorlar. Bu amaçlarını hayata geçirebilmek için de Önder Apo’ya yöneliyorlar.

PKK 38. yılını tamamladı ama Önder Apo’nun 45 yıllık emeği vardır. İlk grup aşamasından günümüze kadar tüm olanaksızlıklara rağmen örgütü, toplumu bu ideoloji ve felsefeyle ileri taşıdı. İradi olarak, bilinç olarak yine mücadelesiyle sürekli ivme kazandırarak büyük emek verdi. Hatta şunu açık söyleyebiliriz; Güney Kürdistan ve Rojava’daki tüm saldırılara karşı Önder Apo çizgisi direnerek mücadeleyi yükseltmiştir. Şengal örneği vardır, Rojava vardır. Ayrıca Kuzey Kürdistan’a baktığımızda geçtiğimiz yıl Mehmet Tunçlar, Çiyagerler ve Sêvêlerin öncülüğündeki büyük direniş bu iradenin eseridir. Ve yaratıcısı da Önder Apo’dur. O’nun emeklerinin sonucudur.

Tüm bu yaşanmışlıklar karşısında şu gerçekliğe tekrardan dikkat çekmek gerekir; Önder Apo süreç dışında bırakılmaz ve ağırlaştırılmış tecrit altında tutulmasaydı ve sürece aktif dahil edilebilseydi Türkiye’deki durum böyle şekillenmezdi. 11 Eylül görüşmesinde de Önderliğimiz şunu söyledi “Ben hazırım, projelerim var. Devlet iki yetkilisini göndersin 6 ay içerisinde süreci barış ve başarı sürecine dönüştürebilirim” Sürece hakimiyeti ve kendine güveni tamdır Önderliğimizin. Fakat görüşmenin yapıldığı günün ertesinde 28 belediyeye el konuldu. O görüşme ve halkın iradesine el koymanın startını aynı vakitte verdiler. Sözde Önderliğimizle görüşme yaptırıp, onun öneri ve görüşlerini dikkate alma yerine, yorumlama veya değerlendirme yerine bir komplo yürüterek ağır bir saldırı dalgası başlattılar ve hala devam ediyor.

 

Mücadelenin yükseltileceğini belirttiniz konuşmalarınızda. Nasıl bir seyri olacak eylemliliklerinizin?

Türk devleti OHAL’i de kendine kalkan yaparak her gün yeni kanunlar çıkararak hiçbir canlıya yaşam hakkı tanımamaktadır. Gözaltı, tutuklama, sürgün etme, işten atma öğretmenlerden tutalım işçilere kadar, İşçilerden avukatlara kadar, avukatlardan tüm toplumsal siyasi dernekleşmelere kadar bir terör yürüterek pervasızca saldırmaktadır. Bu pervasızlıkla Önder Apo’ya ne yapacağı da belirsizdir! Her şeyi yapabilir. Yürütülen mücadele önemlidir fakat kimsenin gaflete düşmemesi gerekir. ‘Zaten birkaç ay önce görüşme oldu. Önderliğin durumu iyidir’ rahatlığına girmemelidir. Tam tersine yürütülen idam tartışmalarına, çıkarılan yeni yasalara bakın. Mesela 2007’de Önderliğimiz üzerinde tecrit ağırlaştırılmış ve saldırılar yoğunlaştırılmıştı. Elimize ulaşan örneklerle Uluslararası laboratuvarlarda yaptırılan testler sonucunda Önderliğimizin zehirlendiğini belgelemiştik. Halkın direnişiyle, gerillanın direnişiyle ve birlikte mücadeleyle bu saldırılar durduruldu. Bu nedenle temel gündemimiz mücadeleyi yükseltmektir. 24 saat kendimizi bu gerçekliğe göre örgütleyecek ve direneceğiz. Herkes bunu bilmelidir. Tecridin kırılması için miting olur, protesto olur, açlık grevleri olur her türlü eylem yürütülebilmelidir, bu bizim en temel hakkımızdır ve meşrudur. Önderliğimizden habersizken durup bekleyemeyiz! Biliyoruz ki bu devlet ve hükümet çıkarları için her şeyi yapabilir, pervasızdır.

Sadece Kürdistan’da değil ve sadece Kürtler de değil, Kürtlerin ve demokratik, sosyalist güçlerin bulunduğu tüm alan ve sahalarda kaostan rahatsız olan ve kaosun büyümesini istemeyen güçler bilmeli ki; çözüm Önder Apo’nun özgürlüğüne bağlıdır.

 

Bu noktada acaba Öcalan’ın kadınlardan beklentisi nedir?

KJK, PAJK, YJA STAR ve tüm özgürlük isteyen kadınlar Önder Apo’yu mücadelesinin merkezine koyuyorsa, bu çok anlamlı ve değerlidir. Bu Önder Apo ve kadınların yoldaşlığının göstergesidir. Mesela sistemin kadına vereceği hiçbir şey yoktur. Ancak Önder Apo’nun paradigmasının ilk şartı kadının özgürlüğüdür. Bu yüzden de kadının kendini örgütleyerek, iradeye kavuşturması, yönetmesi ve kendisi olmanın inşasını Önder Apo sayesinde yapmıştır. Bu felsefe ve düşünce ile gücü kadın önder Apo’dan aldı. Kadın kendi varlığını Önderliğin özgürlüğünde görmektedir. Biz kadın hareketi olarak 2007’deki 7. Kongremizde “Önderliğin özgürlüğü, özgürlüğümüzdür” şeklinde bir karar aldık. Şimdi de kadınlar Önderliğinin özgürlüğü ve kendi özgürlüğü için meydanlardadır “toprağım, kimliğim ve özgürlüğüm için sokaklarda olacağım” şiarı etrafında kadınlar bir araya gelmiştir.

Yine KJK’nin son çağrısı gereği de kadınlar daha kendine güvenerek sürecin öncülüğünü üstlenmesi gerekmektedir. Özellikle de gençlerimiz kadınlarla omuz omuza paradigmanın öncülük görevlerini yerine getirebilmelidir. Kadınlarımız ve gençlerimiz tüm çalışmalarının merkezine Önderliğimizin özgürlüğünü koymalıdır. Tek gündemleri olmalıdır. Çünkü düşman gündemi çarpıtmanın peşindedir. Önderliğin özgürlüğü tüm mücadele yürütenlerin özgürlüğüdür; kadının, gencin, vekilin, belediye başkanının, sivil alanda mücadele yürüten herkesin özgürlüğüdür. Saldırı başladığı yerde kırılabilmelidir. Uluslararası komployla başlayan saldırı şimdi de İmralı tecridiyle devam etmektedir. Bunu boşa çıkarmak için, Önderliğimizin sağlığı, güvenliği, özgürlüğünü teminat altına almalıyız. Önderliğimiz tekrardan halkla, örgütüyle ve kamuoyuyla sürece dahil olarak projelerini hayata geçirebilmelidir. Bu da mücadeleyle olur. Biz kimseden istemiyoruz ve bunun beklentisi içerisinde değiliz. Biz diyoruz ki bu mücadeleyle, direnişle olacaktır. Kimse ne olacağım, şu kuruma şöyle oldu böyle oldu demesin. Çünkü Önder Apo’ya ağır tecridi uygulayan her şeyi yapar. Bu böyle bilinmeli ve kimse gündemi oraya buraya çekmemelidir! “Önder Apo’yu gündemimize almadan başka şekilde mücadeleyi yükseltiriz” denilmemelidir.

Özgürlük hareketi olarak temel gündemimiz Önder Apo’dur. Şu ana kadar öne çıkan tüm eylemsellikler de bu amaçla yapılmaktadır. Direniş, mücadele ve eylemlerimizle hedeflerimize ulaşarak, başaracağımıza inancımız, halkımıza da güvenimiz tamdır.