Phillips: Tek çözüm Kürtlerin tayin hakkıdır

Kürt Konferansı'nın ikinci oturumu, "Kumdaki Çizgiler: Kürt Sorununun Tarihsel Gelişimi ve Sykes-Picot” başlığıyla devam etti. Bu bölümde Ortadoğu’daki Kürtlerin durumu tartışıldı.

Belçika’nın  Başkenti Brüksel’de bugün başlayan AP Kürt Konferansı, ”Kumdaki Çizgiler: Kürt Sorununun Tarihsel Gelişimi ve Sykes-Picot” isimli oturumla devam etti. Bu oturumda, Tarih ve Sosyoloji Profesörü Hamit Bozarslan, Columbia Üniversitesi İnsan Hakları ve Barışın İnşası Programı Direktörü David Phillips, İngiltere’den Susex Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Profesörü Kamran Matin ve Gazeteci Fehim Taştekin, katıldı. Kürtlerin 100 yıllık sorununa ilişkin sunumların yapıldığı oturumda, çözümün demokratikleşme ve Kürtlerin tayın hakkından geçtiği vurgusu yapıldı. 

BOZARSLAN, SYKES-PICOT’U ANLATTI

Burada ilk sözü alan Tarih ve Sosyoloji Profesörü Hamit Bozarslan, yüz yıl önceki Sykes-Picot Anlaşması'nı anlattı. Bunun bir anlaşma değil ilkeler olduğunu belirten Bozarslan, “Bugün halen Birinci Dünya Savaşı’nın etkileri bölgede görülüyor” dedi.  Birinci ve İkinci Dünya Savaşları sırasında Batı’nın Kürt stratejisini okumakta güçlük çektiğini ifade eden Bozarslan, Lozan Anlaşması ardından “devletler arası bir statükonun” uygulandığını kaydetti.

PHILLIPS: TÜRKİYE’DE KRİMİNAL BİR YÖNETİM VAR

Columbia Üniversitesi İnsan Hakları ve Barışın İnşası Programı Direktörü David Phillips, Erdoğan yönetiminin insanlığa karşı suçlar kapsamında yargılanması gerektiğini söyledi. Phillips, “Bu kriminal suç çetelerine kırmızı kart gösterilmeli” dedi. BM İnsan hakları kuruluşları nezdinde soruşturma başlatılabileceğini ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne başvurulabileceğini belirten Phillips, “Uluslararası bir kurum Türkiye’deki suçları soruşturmalı. Bu  Avrupa Konseyi olabilir” diye konuştu.
Phillips, Türkiye’de daha önce ortaya çıkan ve adına barış süreci denilen süreci değerlendirirken, “Daha önce de söylemiştim. Ne barış var ne de barış süreci. Bir oyun vardı” dedi.
PKK’nin 'terör örgütleri listesi'nden çıkarılması ve uluslararası toplumun izleyeceği bir barış anlaşmasını yapılması gerektiğini dile getiren Phillips, mevcut koşullardaki tek çözümü şöyle ifade etti: “Şu anki tek çözüm Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkını kullanmasıdır. Türkiye’de kriminal bir yönetim kadrosu var. Savaş suçu işliyorlar ve hesap vermeliler.”

CENEVRE GÖRÜŞMELERİ ANCAK KÜRTLERİN KATILIMI İLE BAŞARI SAĞLAR

İngiltere’den Susex Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Profesörü Kamran Matin, Suriye krizine ilişkin Cenevre görüşmelerini değerlendirdi. Matin, Kürtlerin bu görüşmelere katılması önündeki tek engelin Türkiye olduğunu vurgularken, “Hiç bir ihtilaf, o ihtilafın tarafı olan önemli bir aktörün dışlanması ile çözülemez” dedi. Matin, Cenevre görüşmelerinin ancak Kürtlerin katılımı ile başarıya ulaşabileceğini belirtti. 

TAŞTEKİN: TÜRKİYE’NİN DERDİ ROJAVA MODELİ

Gazeteci Fehim Taştekin ise Suriye’de insanların haklı talepleri kanlı sürece evreldiğine  dikkat çekerek, “Bu kanlı süreç iki model yarattı. Bir DAİŞ’in kanlı modeli ve bir de Rojava modeli. Türkiye DAİŞ’ten yana yer aldı. Türkiye hem Kürtlere ve hem de  Suriye rejimine karşı mücadele yürüttü. Türkiye’nin DAİŞ’in politikası 4 kategoride kendini ele verdi. Birincisi rejime karşı mücadele etti. Türkiye tarafından devrimci örgüt olarak görüldü. İkincisi Rojava’ya karşı mücadele etti, Türkiye tarafından kullanıldı. DAİŞ Türkiye sınırlarını kullandı, militan sevkiyatı  yapıldı. Ve bunlara ya göz yumuldu, yada desteklendi. Ne zaman Türkiye DAİŞ’e destek verilmesiyle anıldı, Ankara ayak sürte sürte uluslararası koalisyona katıldı” dedi.
Türkiye’nin “Fırat Kalkanı” operasyonunu da değerlendiren Taştekin, şunları söyledi: “Bu girişim DAİŞ’e destek verme görüntüsünü yıkmak, Efrîn ve Kobanê koridorunu önüne geçmek, Halep’teki gruplara nefes aldırma ve bölgedeki İslamist gruplara alan açmaktır. Rojava, Türkiye’nin içinde çıkamadığı bütün sorunlara ayna tuttuğu için öfke duyuyor. Kendi içerisindeki renklere ve farklılıklara tahammül etmeyen Türkiye’e göre Rojava, kışkırtıcıdır. Bütün mesele Kürtlerin fiili olarak elde ettiği statüyü hukuka kavuşturmamasıdır. Eğer Erdoğan çözüm masasını teklemeseydi, durum çok daha farklı olurdu. Türkiye maalesef bu rolü tercih etmedi. Sonuçta Ortadoğu’ya demokrasi götürme rolünde olan Türkiye, yolunu ve demokrasiyi kaybetti.”