HDP AYM'ye başvurdu, adalet nöbetine başladı-YENİLENDİ

HDP'li vekiller, ayrımcı infaz yasasında yapılan düzenlemelerin iptali için AYM’ye başvurdu ve adalet nöbetine başladı. Vekiller, İmralı'da en büyük işkencenin uygulandığına da dikkat çekerek, adalet mücadelesini büyütmeye çağırdı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP), infaz yasasında yapılan düzenlemelerin iptali için Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) başvuruda bulundu. HDP Hukuk ve İnsan Haklarından Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Ümit Dede, HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş'ın da aralarında bulunduğu HDP Meclis grubu ve çok sayıda avukat AYM'nin önüne geldi.
“Herkesi İçin Adalet” yazılı yelekler olan HDP'liler, AYM önüne gelmeden önce yüzlerce polis AYM'nin karşısında bulunan Ahlatlıbel Atatürk Parkı içinde konumlandırıldı. AYM'nin önünde bulunan cadde üzerinde polis yoğunluğu dikkat çekti. Polis parkın çıkışına barikat kurdu ve kimsenin dışarı çıkmasına engel oldu.

'AYM HUKUKA AYKIRI DÜZENLEMEYİ İPTAL ETMEDİ'

HDP’liler de park içinde açıklama yapmaya karar verdi. HDP Hukuk ve İnsan Haklarından Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Ümit Dede, İnfaz yasasında yapılan düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle 8 ay önce AYM’ye taşındığını hatırlattı. AYM’nin 8 aydır bu başvuruyu gündeme almadığına dikkati çeken Dede, “Bu hukuka aykırı düzenlemeyi iptal etmedi. Türkiye cezaevleri tarih boyunca sürekli hak ihlallerinin sürekli yaşandığı merkezler oldu. Uygulamalara biz avukatlar ne yazık ki tanıklık etmekteyiz, genel olarak yaşanan hak ihlallerine ek olarak pandemi sebebiyle getirilen kısıtlamalar ve pandemi döneminde sözüm ona mahpusların yaşam koşullarını düzenlemek adına bir düzenleme yaptığını söyleyen AKP MHP iktidarı bu düzenleme ile ne yazık ki cezaevindeki mahpusların yaşamlarını çekilmez hale getirdi. O günlerde de biz bu infaz yasasının hukuka aykırı olduğunu dile getirdik” dedi.

'TUTSAKLARI ÖLÜME TERK ETMEK'

Avukatlar, STK’ler, aydın ve yazarlar olarak infaz yasasının tutsakları ölüme terk etme olduğunu söylediklerini kaydeden Dede, şu değerlendirmeleri yaptı:
“Ancak AKP- MHP oyları ile önce komisyonda sonra Meclis’te bu düzenleme kabul edildi. Adli mahpuslarla politik mahpuslar arasında bir ayrımcılık yapıldı. Risk grubunda yer alan 65 yaş üstü mahpuslar tahliye edilmediler. Ancak cezaevinde olan çete mensubu liderler serbest bırakıldı. Fakat bunun yanı sıra cezaevindeki mahpusların koşullarına ilişkin ağır düzenlemeler getirildi. Hem infaz yasasında yapılan değişiklikler hem de çıkarılan yönetmeliklerle gazete, dergi üzerindeki sansür artırıldı. Mahpusların mektup, faks iletişimleri ağırlaştırıldı. Aile görüşleri tamamen ortadan kaldırıldı.

'ÇIPLAK ARAMA İŞKENCESİ MEVZUATTA!'

Uygulanan çıplak arama ne yazık ki büyük bir utanç duyarak, bunu ifade ediyorum; çıplak arama mevzuata girdi. Bu yasa ve devamında çıkarılan yönetmelikler oldu bu. Özellikle politik mahpuslar açısından en can alıcı nokta 36 ve 89. madde yapılan değişiklik ile getirildi. İdare gözlem heyetleri adı verilen yürütmeye bağlı, iktidara bağlı memurlardan oluşan gözlem heyetleri muhalif oldukları için iktidarı eleştirdikleri için politikaları kabul etmedikleri için cezaevlerinde olan mahpusların iyi halli olup olmadıklarını denetlemekle görevlendirildi. Yetkileri hiçbir şekilde sınırlandırılmadı.

ZİNDAN DİRENİŞİ

Şu anda cezaevindeki politik mahpuslar bu yürütmenin güdümündeki irade ve gözlem heyetlerinin kararlarıyla iyi halli olmadıkları değerlendiriliyor. Şart salı verilme ve denetimli serbestlik imkanlarından mahkum bırakmıyorlar. Şöyle düşünün 20 yıl cezaevinde olan bir mahpus şartlı tahliye koşulları sağlanmışken idare gözlem heyetinin bir kararı ile 6 yıl fazladan cezaevinde tutuluyor. Yine denetim serbestlik faydalanma koşullarını taşıyorken, idare ve gözlem heyetinin kararıyla yararlanmalarının önü kapatılıyor. Bu yasa ve buna bağlı çıkarılan yönetmeliklerle yaşanmaz hale getirilen cezaevlerinde açlık grevleri başladı. Yaşanan hak ihlalleri sonucu olarak başlayan açlık grevinin bir müsebbibi de AYM’dir. Bu düzenlemeyi gündemine alıp iptal etmediği için şu an cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinden ve pandemi koşullarında açlık grevleri yapmak zorunda olan mahpusların yaşamlarından AYM sorumludur.

İMRALI TECRİDİ

Yine biliyorsunuz, açlık grevlerinin bir diğer gerekçesi de İmralı’da bulunan Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin ağırlaştırılmasıdır. 2020 yılında Sayın Öcalan’ın avukatları AYM’ye 19 başvuru yaptılar. İmralı adasında CPT raporlarıyla tespit edilen işkence sistemini, hukuka aykırı infaz sisteminin yarattığı uygulamaların iptal edilmesi için avukatların yaptığı 19 başvuru AYM önünde ve bunlar karara bağlanmıyor. Sadece 2019 ve 2020 yıllarında yapılan başvuru değil, toplamda 39 başvuru var ve bunlarla ilgili AYM’nin verdiği tek bir iptal kararı yok. İmralı’da yaratılan bu hukuk dışı rejimin hem orada hem de giderek diğer cezaevlerinde yaygınlaşmasının bir sorumlusu da yine AYM’dir. Biz avukatlar olarak bugün burada AYM’ye sunacağımız dilekçelerle ayrımcı ve eşitlikçi olmayan infaz yasasının bir an önce gündeme alınıp bu hukuksuzluğa dur denilmesini isteyeceğiz. Devam eden açlık grevleriyle duyduğumuz toplumsal sorumluluk gereği Sayın Öcalan hakkında yapılan başvuruların da bir an önce karara bağlanması ve bu hukuk dışı uygulamaların sona ermesi, pandemi koşullarında açlık grevi gerçekleştiren mahpusların taleplerinin kabul edilmesini de AYM’den talep edeceğiz.”

'ADALET EKMEK KADAR İHTİYAÇ'

HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, “Herkes İçin Adalet” kampanyasının ilk eyleminin ilk etkinliğini AYM önünden başlattıklarını kaydetti. Beştaş, “8 Şubat'ta 'Herkes İçin Adalet' kampanyamızın startını Ankara’da verdik. 4 ay boyunca Türkiye’nin her yerinde adalet çığlığını halkımızla beraber kadınlarla, gençlerle, adalet arayanlarla beraber yükselteceğiz. Bugün adalet ekmek kadar, su kadar acil bir ihtiyaç olarak önümüzde duruyor. Bu adalet talebinin karşılanmaması ve adalet talebinin görülmemesinde yargının içinde bulunduğu konumu hiç kimse inkar edemez. AYM, Anayasa’ya uygunluk denetimi yapan bireysel başvurularla hak ihlalleri konusunda kararlar veren yasama organının Anayasa’ya uygun çalışıp çalışmadığını denetleyen ve tabii ki iktidarın eylemlerini etkinliklerini ve kanunlarını denetleyen en üst organdır. Hak ve özgürlüklerin Anayasaya uygun bir yasama ve yürütme faaliyetinin, hak ve özgürlüklerinin garantörü olmak zorundadır. Ama bugün AYM üzerinde ameliyat işlemleri devam ediyor” diye konuştu.
İktidarın AYM’nin 40 yılda arada bir verdiği ihlal kararlarına karşı sert tepkiler verdiğini anımsatan Beştaş, şunları ifade etti:
“İhlal kararlarını önlemek içinde her türlü yöntemi denemekten vaz geçmiyor. Bu ülkenin İçişleri Bakanı Türkiye’nin gözü önünde AYM başkanını ve üyelerini tehdit edebiliyor. ‘Onların bisikletle yüreğiniz varsa gezin’ derken ‘can güvenliğinizi yok sayıyoruz’ diyerek tehdit ediyor. AYM kararları ile konuşmayı bıraktı. Evet, mahkemeler kararlarıyla konuşur. Yapılan başvurularda oradaki taleplere karşı AYM’yi ve Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmeleri esas alır. Bugünkü AYM, KHK ile ilgili iktidarın istediği kararı veriyor. Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş ve belediyelerimize atanan kayyımlarla ilgili İçişleri Bakanı ve AKP’nin istedikleri doğrultuda kararlar veriyor bu ülkede işçilerin kıdem tazminatı ve diğer konularda işverenleri koruyor, kadın cinayetlerinin, cinayetlerinde kadınların yanında değil, kadınlara kırım uygulayan iradenin ve erkekliğin yanında duruyor, cezaevinde yaşanan işkence büyük baskı karşısında idarenin yanında duruyor. Oradaki tutuklu ve hükümlülerin mahpusların yanında durmuyor."

'İMRALI'DA EN BÜYÜK İŞKENCE YAPILIYOR'

Beştaş, İmralı’da uygulanan tecride de dikkat çekti. Beştaş, şöyle konuştu:
"Tecrit konusunda herhalde en uzun süreli en hukuka aykırı en büyük işkencesi olarak tanımlayabileceğimiz İmralı’daki tecride, işkenceye karşı işkencecileri savunuyor. İşte AYM bu nedenle adalet talebimizin merkezlerinden biridir. Onların bağlı olduğu tek bir belge var, Anayasa. Onların varlık sebebi, kuruluş sebebi hukuk devletini, demokrasiyi ve hak ve özgürlükleri anayasal çerçevede Türkiye’nin taraf olduğu insan hakları sözleşmesi bağlamında korumaktır. Buna uygun karar vermektir. Ama bugün AYM hak ihlallerini, işkenceyi, tecridi, kayyım uygulamalarını kendi kararlarıyla destekliyor. İşte bu nedenle herkes için adalet derken yargının rolünü asla atlamamalıyız.
Elimizde AİHM'in bir Demirtaş kararı var. Yine Sayın Öcalan ile ilgili AHİM’ kararı ve CPT önerileri var. AYM bunlara uymak yerine iktidarın önünde düğme iliklemeyi tercih ediyor. Bu tehdit hepimize. Bu tehdit bütün Türkiye toplumuna, 84 milyon yurttaş bugün AYM’nin ve adaletsizliğinin mağduru konumundadır. Hepimiz birden mağduru konumundayız. Bizim çağrımız bütün yargı erkinedir. Bugün hukuk devletinin sadece anayasadaki bir ilke olarak kaldığını biliyoruz. AİHM Türkiye’de hukuk devletinin artık bittiğini bütün dünyaya ilan etti daha önce birçok kararla da bunu ilan etmişti biz HDP olarak hukuk devleti ve adalet talebimizden asla vazgeçmedik. Bugün de vazgeçmiyoruz yarın da vazgeçmiyoruz. Herkesle beraber, kadına şiddet karşısında adalet talebimizi, işçilerin sömürülmesine karşı cezaevlerindeki işkence ve sistematik ihlallerine karşı adalet talebimizi herkesle birlikte yükselteceğiz ve bütün Türkiye toplumunu hep birlikte adalet demeye davet ediyoruz.”

ADALET NÖBETİ

Beştaş, son olarak Merkezi Hukuk Komisyonu avukat arkadaşlarının infaz yasası sonu oluşan hak ihlallerine dair dilekçeleri AYM’ye sunacağını aktardı. Beştaş, şunları kaydetti:
“Düşünün şu gerekçelerle şartlı salıverilme iptal ediliyor. Diyorlar ki, ‘aramaya yardım etmedin, biz aramaya gelince gönüllü değildin, sen bizim işimizi kolaylaştırmadın.' Sadece iki örnek vereyim, bu kadar keyfi hukuksuz gerekçelerle insanlar aylarca yıllarca tekrar içeride tutuluyor. Dışarıda tutuklamalar yetmiyor, içeridekileri de dışarı bırakmamak için verilmiş bir siyasi karardır. AYM bu konuda cevabını kararıyla verecektir. Bu kararın adaletten hukuktan yana vermelidir. Arkadaşlarımız içeri gidecekler biz onları bekliyor olacağız. Biz burada sembolik de olsa avukat arkadaşlarımız dönene kadar bir Adalet nöbetindeyiz. Şunu dün çok konuştuk AYM’nin verdiği çok çok vahim bir kararı atladım. Leyla Güven ve Musa Farisoğulları AYM’nin çifte standardının ömür boyu duvara asılacak resimlerinden bir tanesidir. Enis Berberoğlu ile karar verdi dün vekilliği iade edildi ama Leyla Güven ve Musa Farisoğlları’nın davasını reddeden bir AYM’nin önündeyiz. İşte ayrımcılık bu kadar nettir.”
HDP Hukuk Komisyonu üyesi avukatlar başvuru dilekçelerini sunmak için AYM’ye giderken, HDP’li vekiller ise “Herkes İçin Adalet” önlükleriyle birlikte temsili “adalet” nöbeti için oturma eylemi yaptı. 

BULDAN VE SANCAR'DAN ZİYARET

Nöbette HDP’li siyasetçileri ziyaret eden HDP eş genel başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar, açıklamalarda bulundu.
Amaçlarının "Her yerde, herkes için, her dilde ve her zaman adalet istiyoruz. Adaletsizliğin en büyük kaynağı ve en çarpıcı örneği ayrımcılıktır. Ayrımcılık varsa bir alanda orada adaletin kırıntısından söz edilemez. Eğer bir ülkede bir toplumda ayrımcılık varsa adaletin adını anmak bile kara bir ironi olur. Oysa bu ülkede en çok karşılaştığımız şey ayrımcılıktır” dedi.
AYM’nin CHP’li Enis Berberoğlu hakkında verdiği karara dikkati çeken Sancar, şöyle devam etti: “Burada AYM’nin önünde tipik ayrımcılık örneğinin taze bir gelişmesini de yaşadık. Biliyorsunuz bu dönem milletvekilliği düşürülen 3 isimden biriydi Enis Berberoğlu, AYM karar verdi. Yeniden yargılama sonucunu doğuran bu karar üzerine dün Enis Berberoğlu Meclis’te yeniden görevine başladı. Bu çok iyi oldu. Bunu büyük bir memnuniyetle karşılıyoruz elbette. Olması gereken buydu ama olmaması gereken bir şey var, o şey adaleti kökten sarsan bir durum. O da aynı durumda olan bizim iki milletvekilimiz Leyla Güven ve Musa Farisoğulları’nın da bu sefer adaletsizliğe ve ayrımcılığa maruz kalmalarıdır. Buradan çıkan kararla ayrımcılığa maruz kalmalarıdır. Musa Farisoğulları ve Leyla Güven arkadaşlarımız için de buradan aynı kararın çıkması gerekiyordu ama maalesef çıkmadı. Böyle olunca iki milletvekilimizin vekilliklerinin düşürülmesi kararı uygulanmaya devam ediliyor. Bu ülkede adaletsizlik toplumun her kesiminde ortaya çıkıyor, her kesimi adaletsizlikle karşılaşabiliyor. Ama adaletsizliğin en büyüğü ile Kürt halkı iç içe yaşıyor. Kürt halkının temsilcileri sürekli adaletsizliğe maruz kalıyor. İşte bu durum toplumu aynı zamanda ayrımcılıkla bölmeye çürütmeye ve çözülmeye götürür.”

BULDAN: HERKESİ YANIMIZDA GÖRMEK İSTİYORUZ

Buldan da, “Şu anda arkamızda bulunan koca bina, Türkiye’de en büyük hukuksuzlukların ve ayrımcılığın yapıldığı bir bina haline geldi ne yazık ki. Bu ülkede hiç kimsenin AYM’den çıkan kararlara güveni ve umudu kalmadı. Çünkü AYM artık toplumun tamamını ve toplumda hukuksuzluğa maruz kalan, adaletsizliğe ve ayrımcılığa uğrayan kesimleri görmeyen, duymayan bir anlayışa sahip görevliler var içeride” diye belirtti.

Buldan, "Türkiye’de suç işleyenlerin, eline silah alanların, kadınlara tecavüz edenlerin, çocuk istismarında bulunanların tahliyesine yardımcı oldu. Ancak binlerce insanın tahliyesine neden olmadı. Bugün cezaevlerinde barışı savunan, demokrasi isteyen insanlar var. Halkın iradesiyle seçilen insanlar, belediye eşbaşkanları var. Aydınlar var, yazarlar var" dedi.

 "Türkiye’de haksızlığa uğrayan ayrımcılığa uğrayan herkesi bu yürüyüşte yanımızda görmek istiyoruz. Bir kez daha davetimizi çağrımızı yapıyoruz" diyen Buldan, AYM'ye de "Bu ayrımcı tutumunuzdan bir an önce vazgeçin. Herkes İçin Adalet, sizin için de bir gün mutlaka lazım olacaktır" diye seslendi.
Açıklama ardından adalet nöbeti sonlandırıldı.